Bazı uzmanlar Avrupa Birliği projesinin ölü doğduğunu, bazıları imkansız olduğunu, bazıları ise sadece miyadını doldurduğunu düşünüyor. Siyasette bunun bir karşılığı Avrupa Birliği’ni reforme etmek ve ‘sol’ bir AB yaratmak, diğer karşılık ise Birlik’e hiç girmemek veya Birlikten çıkmak. Hala AB’den çıkmanın İngiltere için yıkıcı etkileri olabileceğini düşünsem de artık sanırım yavaş yavaş bu fikre alışıyorum.

Bu arada ikinci siyasi karşılığı seçen İngiltere’nin Brexit, yani AB’den çıkış macerası da her hafta başka bir renkleniyor. ‘AB’den çıkarsak ne olacak, nasıl etkileneceğiz’ minvalinde bir genel orta sınıf entellektüel ‘geyik muhabbeti’ salonlarımızın baş müdavimi oldu. Yanlış anlaşılmayım; bu gerçek bir kaygı. Ancak öncelikle zaten biraz olan oldu gibi görünüyor. Ok yaydan çıktı ve halihazırda Sterlin’in referandumdan bu yana hızlı değer kaybı tüketiciler, çalışanlar ve yoksullara ilk darbeyi vurdu. Sonuçta cebinizde çok az paranız varsa çok ufak fiyat artışları dahi büyük kriz yaratır. Bu krizin ne sonuç getireceği ise asıl merak ettiğim konu.

Geçtiğimiz haftalarda kendini ‘işçi sınıfının’ asıl partisi ilan eden Muhafazakâr Parti, referandum sırasında verdiği bilumum sözleri teker teker yemeye devam ediyor. Bunlardan sonuncusu ya da en büyüğü AB’ye haftalık 350 milyon Sterlin’e denk gelen ödemelerin, Birlik’ten çıkınca ulusal sağlık sistemine aktarılacağı sözü. Bu, muhtemelen referandumda çıkma yönünde oy verenleri ikna edici argümanlardan bir tanesi oldu. Ancak yine de bunun ‘asıl mesele’ olmadığını ve referandum sonucunun siyasi elite atılan bir tokat olduğunu ve dile getirilen vaatlerin genel olarak oy tercihlerini çok etklemediğini düşünüyorum.

Neyse sonuçta bu vaad, propaganda sürecinde otobüslere afişlere taşındı yüzlerce toplantıda dile getirildi ve doğruluğu da çok tartışılan bir vaad olmuştu. Şimdi ise Brexit taraftarı bütün partiler ve siyasetçiler tarafından inkar edilen bir söz oldu. Zurnanın zırt dediği yerde burası. Hem kimse bunu üstlenmek istemiyor hem de iddianın düpedüz yalan olduğu hemen hemen herkesçe malum.

İmece usulü para toplayan bir grup şimdi bu siyasetçileri dava etmeye hazırlanıyor. Kampanyaya haksızlık yapmamak lazım. Hernekadar AB’den çıkalım diyenler çok daha galiz yalanlar söylemişlerse de tek hedef onlar değil. Referandumun iki tarafı da kampanya sürecinde yalanlar söylediler ya da en hafifinden ‘yanıltmaya yönelik’ ifadeler kullandılar. İmece usulü internet üzerinden kitle finansmanı yöntemiyle toplanan miktar 174 bin Sterlin’i geçmiş yani mütevazi ücretlerle bir yıllık ufak bir hukuk grubu kuracak kadar bütçe oluşmuş. Şimdi dosya hazırlık aşamasındaki proje pek yakında Boris Johnson ve Michael Gove gibi siyasetin ağır toplarını mahkemelerde yalanlarını savunmaya veya inkar etmeye davet edebilir. Siyasetin ‘temizlenmesi’ açısından olumlu bir adım ancak temizlemeye yeter mi orasını göreceğiz. Sonuçta Boris Johnson usta siyasetçi, hem keçili hakaret şiiri yazıp hem de ben de Osmanlıyım diye Saray’da gerdan kırabiliyorsan üç beş yalanı savunmak çocuk oyuncağı olsa gerek.

Bir başka dava konusu da hükümetin, parlamentoya danışmadan tek başına AB’den çıkış sürecini başlatmasını engellemek. Detaylarını başka bir güne bırakalım ama buradaki temel iddia da vatandaşların sahip oldukları hakların parlamento onayı olmadan hükümetçe geri alınamayacağı. Bu muhtemelen daha teknik ve kolay çözülebilecek bir dava.

Bazı ürünler vardır, reklamını görürsünüz ve yazılı veya sözlü olarak sizi uyarırlar: ‘bunu evinizde denemeyin’ diye. Bu da böyle bir şey; bağımsız ve adil bir hukuk sisteminin varlığından emin olmadığınız ülkelerde denemeyiniz. Bu da Burkina Faso’daki okurlarımıza bir uyarı olsun.

İyi haftalar ve bol şanslar.