Kime, hangi kaynağa, hangi yazıya, nasıl ve ne derecede inanıp güvenebileceğimiz herkes tarafından oldukça farklı cevaplanan bir soru.

Yalan Dünya!
Fotoğraf: Marten Bjork/Unsplash

Tolga MIRMIRIK

Geçtiğimiz sabah uyandığımda, gece 03.00 gibi yapılmış bir arama olduğunu gördüm. Aramanın oldukça yakın bir arkadaşımdan geldiğini gördüğümde sabahın kaçı olduğuna bakmadan panikle kendisine ulaşmaya çalıştım. Uykulu bir halde telefonu açtığında (kötü bir şey duymaktan korkarak da) iyi olup olmadığını, her şeyin yolunda gidip gitmediğini sordum.

Olayı anlattığında ise tamamen rahatlamıştım. Gerçi kendisinin gecenin o saatinde yaşadığı panik oldukça kötü bir deneyim ama bir sorun olmaması en azından endişemi tamamen giderdi. Gece süt kaynatırken sıcaklığına bakmak için bir dereceden yararlanmış, derece kırılıp içindeki cıva da sütün içine boşalmış. Arkadaşım daha önceden cıvanın ve cıva buharının zehirli olduğunu duyduğu için (doğru bilgi) oldukça korkuyor ve hemen pencereleri açıyor (doğru yaklaşım). Sonra da korkusunu geçirmek ve alınacak diğer önlemleri aramak için internetten neler yapması gerektiğine bakıyor (ufak ateşe benzin dökme kısmı). İnternet’teki sonuçlarda beyin tümöründen kalp krizi ile ani ölüme, acılı bir felç dönemi sonrası yavaş bir ölümden kansere kadar başına gelebilecek her türlü felaket senaryosunu görünce de büyük panik yaşıyor ve cıvanın etkisini azaltmak için ne yapabileceğine dair yardımımı istiyor. Ona içinin rahat olmasını, miktarın küçüklüğünden ve solumuş olsa bile bunun çok kısa süreli olmasının etkiyi düşündüğü gibi yapmayabileceğinden, yeterli önlemi almış olduğunu ama kendisini de takip etmesini söyledim. İçi oldukça rahatladı. Rahat uyuyacağını söyledi, kapattık.

YANLIŞ DEVRİM Mİ YAPTIK?

Dijital çağ ile işin içine bilgi kaynakları konusu girdiğinde, Statistica’nın araştırmasına göre 2020 yılında tüm Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’daki haber kaynaklarının yüzde 63’ü çevrim içi gazeteler ve web siteleri. Bu oran TV için yüzde 79 civarında. Haber alma ortamlarının sosyal medya, çevrimiçi mesajlaşma grupları gibi kaynaklar olarak belirlenmesi ise yüzde 29 olarak belirlenmiş. Bu oranların ileride çok daha yükseleceği, geleneksel medyanın ise giderek azalacağı da uzun zamandır konuşulan ve oldukça öngörülebilir bir tahmin.

Haziran 2020 itibarıyla dünya genelinde seçili ülkelerdeki tüketiciler arasında çevrimiçi olarak doğru ve yanlış bilgileri ayırt etme zorluğu düzeyi araştırmasında, “çok kolay ayırt edebiliyorum” ya da “kolay ayırt ediyorum” diyenlerin toplam oranı ne yazık ki sadece yüzde 28 (Statistica, 2022). Bu oranın detaylarına bakıldığında ise, okuma yazma ve eğitim oranlarına göre yükseldiği, en büyük pozitif etkinin de bilimsel okur-yazarlık yeteneklerinin arttırılması ile görüldüğü de saptanan veriler arasında. Birçok kişi için haber medyası ortamında gezinmek oldukça zorlaşıyor ve hatta bu durum dünya çapındaki tüketicilerin aktif olarak haberlerden tamamen kaçınmasına da yol açıyor.

Denetim mekanizmasının bulunmadığı ortamlarda yanlış ya da paniğe sevk edici hatta yalan bilgilerin ne kadar kolay yayılabildiği artık çoğu kişi için bilinen bir durumken, çevrim içi bir ortamda okuduğumuz bilgi ile ne kadar kolay yanılabildiğimizi birçok kişi deneyimlemiştir. İşin profesyonelleri, bilim okur-yazarlığı ortalamadan çok daha iyi olan çoğu arkadaşımın bazen ne kadar kolay yanılabildiğini gördükçe oldukça şaşırıyorum. Sonra kendimin bazen neleri gözden kaçırdığımı ve hatta bazen ne kadar basit bir yanlışı ya da kasıtlı bir yalanı fark edemediğimi de hatırlayınca utanıyorum. Sansasyonel hikâyeler yazmak ve site trafiğini artırmak için tıklama tuzağı içeriği oluşturmak için para ödenen kişilerle, hızla kendi başına bir endüstri haline gelmesi, sahte haberleri tespit etmeyi daha da zorlaştırıyor. Yanlış bilgilendirme (gerçekmiş gibi sunulan yanıltıcı bilgi) ve dezenformasyon (kasıtlı olarak yanlış bilgi) oldukça kolay bir şekilde meşru gibi gösterilebiliyor ve birkaç dakika içinde binlerce kullanıcıya kolayca ulaşabiliyor. Bu da tabi ki bir çığ etkisine yol açıp belki de zaman zaman bahsettiğimiz, “beynimizdeki o minik algoritma hataları” dediğim bilişsel önyargılarımızdan “vagon etkisi ya da sürü etkisi” ile bizlere daha inanılır bilgiymiş gibi geliyor. Bu kadar fazla kişi söylüyor, demek ki doğru olmalı, ben de sürünün peşine takılayım düşüncesi ile işler çığırından çıkabiliyor. Buna pandemi döneminde ve özellikle çatışma gibi anlaşmazlık durumlarında çok daha fazla şahit olduk.

Kime, hangi kaynağa, hangi yazıya, nasıl ve ne derecede inanıp güvenebileceğimiz herkes tarafından çok farklı cevaplanan bir soru. Kişisel deneyimlerim tepki süremizi kısaltmanın, yani bir duyuma hemen reaksiyon vermemenin olumlu etkisi olduğunu gösteriyor. “Duyduğun her şeye hemen atlamamak” gibi de özetlenebilir belki. Bilimsel ve bilişsel devrim dönemi derken giderek bir yalanlar dünyasına (post-truth / hakikat sonrası dönem) adım attığımız gerçeğini de göz önünde bulundurursak belki bu dertlerden korunabiliriz.

Ülkemizin en büyük utançlarından olan 6-7 Eylül vahşetinin başlama sebebinin yalan haberler ve dezenformasyon olduğunu aklımızda tutarak, o olaylarda acı çekmiş herkesi üzülerek ve saygı ile anıyorum. İyi haftalar.