Geçen hafta küresel piyasalarda adeta bir “yalan rüzgârı” esti, tüm borsalar bayram yaptı. Japonya’nın Nikkei Endeksi yüzde 2.8 yükselirken, Şanghay borsası yüzde 3.1, Avrupa hisse senetlerini temsil eden Stoxx Europe 600 ise yüzde 2.2 sıçradı. Mutluluk zincirinin son halkası da Dow Jones Sanayi Endeksi’nin tam 400 puanlık bir artışla haftayı kapatması oldu.

Peki üretimin artışına, yeni istihdam alanları açılmasına veya yatırımların hızlanmasına ilişkin hayırlı bir haber mi piyasaları coşturmuştu? Ne gezer! Tam tersi ABD’nin 2015’in son çeyreğinde sadece 0.7 büyüdüğü ortaya çıkmıştı. Üstelik aynı hafta Apple, Boeing, Caterpillar gibi dev şirketler 2015 için parlak olmayan cirolarını açıklamıştı. Birçok şirket de 2016’da yoğun tensikata gideceğini, işçi çıkarmaya hız vereceğini duyuruyordu. Örneğin ABD’nin en büyük perakende zinciri Walmart tam 16 bin kişiyi kapıya koyuyordu.

Öyleyse piyasalar niye bayram yapıyordu? Madem ekonomide işler tıkırında gitmiyordu, büyük kapitalist ülkelerin medar-ı iftiharı ABD bile 2015’teki yüzde 2.4’lük performansla büyüme sancıları çekiyordu. Demek ki 2016 yılında da faizler düşük seyredecekti. Fed Aralık’taki yüzde 0.25 faiz artışının ardından bir daha kolay kolay tetiğe basmayacaktı.
Citibank CEO’su Chuck Prince’in , küresel kriz sırasında sarf ettiği “müzik susana kadar dans etmeye devam” sözünü hatırlıyoruz. Faizler artmayacağına göre parti devam ediyordu, çılgınca dans etmemek için bir neden bulunmuyordu. Haliyle ucuz borçlanmayla şirket ele geçirme avlarına çıkılabilir, spekülatif oyun planları tasarlanabilir, hisse senedi geri alımları ve yüksek temettülerle borsalar hormonlanabilirdi.

Asıl haber Japonya’dan
Aslında piyasaların yüzünü güldüren asıl haber Japonya’dan geldi. Japonya Merkez Bankası (JMB) guvernörü Haruhiko Kuroda faizlerin eksi yüzde 0.1’e çekildiğini açıkladı. Bu, parasını JMB’ye park eden bankaların faiz kazanmak bir yana dursun, üzerine para ödemeleri anlamına geliyor. Gerçi bankaların zorunlu karşılık olarak tuttukları fonlara yüzde 0.1 faiz ödenmeye devam edecek ama, ticari bankalar ellerindeki fazla nakitleri krediye dönüştürmek yerine JMB’ye park etmeleri halinde ceza ödeyecekler. Peki nakdi kasalarında tutmak gibi bir seçenek yok mu? Eğer JMB bunu fark ederse, karşılıkları artırarak bu fonlara anında el koyabilir.
JMB bu hamleden ne bekliyor? Böylelikle hem bankaların şirketlere daha fazla kredi vermesini, hem de tasarrufların düşerek tüketimin artması diye açıklıyor. Doğaldır ki bunlar “resmi” gerekçeler. Asıl neden ise, son zamanlarda Çin Yuan’ının değer kaybetmesi karşısında Japonya’nın paniğe kapılması, Yen’in güçlenmesinin ihracatı olumsuz etkileyeceği korkusuna kapılması.
Kısacası JMB’nin hamlesi, “kur savaşları”na dahil olmak, faiz kılıcını çekmek anlamına geliyor. Avrupa Merkez Bankası zaten yüzde 0.3 eksi faiz uyguluyor. Daha küçük ülkeler de yerel paralarına rağbet edilmemesi için eli yükseltiyorlar. Danimarka’nın eksi yüzde 0.75’ine İsveç eksi yüzde 1.10’la cevap veriyor.

Ekonomik durgunluktan ve tüm sorunları cingöz para politikalarıyla kendilerinin çözmesinin beklenmesinden merkez bankaları öyle bunalmışlar ki, artık diplomatik kuralları bile çiğnemekten çekinmiyorlar. Davos toplantısında JMB guvernörü Kuroda, Çin’in sermaye kontrolleri uygulaması gerektiğini söyleyiverdi. Bu boşboğazlık bir yönüyle Çin’e açık açık bir dayatma anlamı taşıyordu. Diğer önemli bir boyut da, “neoliberal ezberin” zinhar reddettiği sermaye kontrollerinin artık açıkça bir çıkış yolu olarak dillendirilebilmesiydi.

Özetle, küresel kapitalizm bir çaresizlik içerisinde debeleniyor. Bir yandan başarısızlıklarının faturasını, son işten çıkarmalarda gözlendiği gibi emekçilere çıkarmaya devam ediyor. Öte yandan da, “çizgi dışı” para politikalarıyla spekülasyonu davet eden, “krem” yüzde 1’in servetini daha da artırmasına çanak tutan politikalar izlemekten vazgeçmiyor. 2016’nn ne denli sıkıntılı bir yıl olacağı ise şimdiden görülüyor.

Türkiye sevinmeli mi?
Japonya’nın faiz kararından İstanbul Borsası da heyecanlandı, döviz piyasaları da gevşedi. Halbuki JMB’nin geçen yıl uygulamaya koyduğu 80 trilyon Yen (661 milyon dolar) tutarındaki miktarsal genişleme politikalarından Türkiye nemalanamadı. Tam tersine sermaye girişleri bıçak gibi kesildi. 2015’in Ocak-Kasım döneminde cari açık 27.8 milyar dolar olarak gerçekleşirken, sermaye girişleri ancak 10.8 milyar dolar oldu. Buna karşın 2014’ün aynı döneminde 39.6 milyar dolarlık cari açığı 40.4 milyar dolar sermaye girişi fazlasıyla finanse etmişti. 2015’te borsadan 2 milyar dolar, devlet iç borçlanma senetlerinden 6.6 milyar dolar çıkış oldu. 5.2 milyar dolar rezervlerden hazır para harcanırken, net hata noksan kaleminden de 11.9 milyar dolar, ne idüğü belirsiz para akımı kaydedildi. Bu tablo 2016 için tam bir belirsizliğe işaret ediyor.

Uluslararası ticari bankaların kurduğu Uluslararası Finans Enstitüsü 2015’te yükselen ülkelerden 735 milyar dolar para çıktığını açıkladı. 2016 yılı için ise, biraz daha ılımlı da olsa sermaye çıkışlarının devam edeceğinin, özellikle artan şirket borçları ve büyüme sorunlarının baş ağrıtacağının altını çiziyor.