Irkçı Britanya Ulusal Partisi (BNP) son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kendi rekorunu kırarak iki milletvekili gönderdi Brüksel’e. Ancak bu ilk seçim başarıları değil. Daha önce de Londra’nın...

Irkçı Britanya Ulusal Partisi (BNP) son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kendi rekorunu kırarak iki milletvekili gönderdi Brüksel’e. Ancak bu ilk seçim başarıları değil. Daha önce de Londra’nın göçmenlerin ve yoksulların yoğun olduğu mahallelerinden 12 tane belediye meclisi üyeliği kazanmıştı. Bu ırkçı üyelerden biri olan Richard Barnbrook geçen yıl YouTube’a postaladığı bir mülakatta, kendi seçim bölgesinde bir kaç hafta içinde üç cinayet vakası olduğunu söylüyor. Londra’yı bilenler için ya da bilmeyenler ve uzaktan takip edenler için gayet normal ve olası bir durum denilebilir. Yani “bıçaklanarak öldürülen genç” haberlerine maalesef alışmış durumdayız.
Ancak zurnanın zırt dediği yer burası. Çünkü BNP yalanlara dayalı bir kampanya yürütüyor ve muhtemelen bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor. Bu tarz dedikodular üzerinden öncelikle Londra’daki etnik azınlık üyelerinin bu cinayetlerden sorumlu olduğunu ima ederek ırkçılık yaparken, ülke yönetiminde olan İşçi Partisi ve Londra’yı yöneten Muhafazakâr Parti’yi de beceriksizlikle suçlamış oluyor. Hani ikinci suçlamanın altına herhalde milyonlar imza atabilir ama ilki tek kelimeyle mide bulandırıcı.
Peki, ne oldu da bu beyaz ve ırkçı yalan mesele haline geldi? Polis kayıtlarına göre o bahsedilen dönemde Barnbrook’un bölgesinde değil cinayet, ağır yaralama denebilecek bir vaka dahi olmamış. Buna dair başka bir kayıt ve kanıtta yok. Denildiği gibi ölen üç kişi de yok. İşçi Partililer durumu fark edince şikâyet ettiler. Kanunda yeri varmış meğer ki, bulunduğun resmi mevkiyi veya diğer resmi makamların saygınlığını ve güvenilirliğini zedeleyecek açıklamalar yapması yasakmış kamu görevlilerinin.
Gayet güzel. Şimdi, bu suçun maksimum cezası da Barnbrook’un görevinden 6 ay uzaklaştırılmasını gerektiriyor. BNP’nin kuzu görünme stratejisi gereği akıllı davranacağını beklerken, Barnbrook duruşma sabahı soruşturma komitesine telefon edip gelemeyeceğini bildirdi. Meğer ki erkenden doktoruna gitmiş ve doktoru da gayet duruma uygun bir biçimde aşırı stresten iki hafta işe gitmesin dinlensin raporu vermiş. Yani ırkçılar da stres olup işe gidemeyecek kadar kötü hissedebiliyorlarmış kendilerini. Kısaca Barnbrook, yalan söylediği için hakkında açılmış soruşturmadan kaçmak için muhtemelen yine yalan söyleyerek rapor almış ve gel(e)memiş ifade vermeye.
Irkçı ve yalancı olmak da çok da anormal bir durum yok. Bu hikâyenin asıl ilginç yanı  böyle bir suçun ve yaptırımın varlığı. İkinci ilginç  yanı ise bunun gayet seçici bir biçimde uygulanıyor olması. BNP’liler cezalandırılmasın diyecek halimiz yok ziyadesiyle beter olsunlar. Ancak İşçi Partisi ve hatta tüm partiler daha bir kaç hafta öncesine kadar gündemde kalan meclis harcırahları meselesini hatırlamalılar. Yüzlerce milletvekili meclis kasasından ödedikleri harcamaları konusunda yalan söylemişlerdi. Pardon hatalı beyanda bulunmuşlardı. Şimdi bunların hepsini 6 aylığına ya da daha uzun süreli görevden alabilseydik fena mı olurdu. Hatta çete kurup topluca milleti soymak suçu dahi öngörülebilirdi.
İşçi Partisi hükümeti için Irak ve Afganistan savaşları için, teröre karşı savaş için aynı nedenle soruşturma açılamaz mı mesela? Irak işgali öncesinde, sırasında ve sonrasında bir ton yalan söylendi. Ve hala bir o kadar da söylenmeyen şey var bu savaş kararı ile ilgili. Peki, cidden bazı önemli, can alıcı gerçekleri söylememek yalan söylemekten daha kötü değil mi? Gordon Brown, Jack Straw ve diğerleri Irak’ı işgal kararının alındığı parlamento ve bakanlar kurulu oturumlarının kayıtlarının halka açılmasını veto ederken benzer bir suç işlemiş sayılmazlar mı? Çok da yerinde olurdu aslında, 12 yıldır koltuğa yapışmış olanlardan millet en azından bir altı aylığına kurtulur ve nefes alırdı.
Aynı kuralı başka meselelere de uygulayabiliriz. Örneğin sürekli bir terör tehdidinin varlığından, etrafımız teröristlerle sarılı havasında her yerde terör estiren hükümetlere, emniyet müdürlerine, istihbarat şeflerine ve aklıma gelmeyen onlarca yüzlerce devlet görevlisine aynı gerekçeyle görevden alma cezası verilse. Bundan böyle de bize güvenlik bahanesiyle havada karada ve denizde eziyet çektirmeseler.
“Beşiktaş formasıyla hakeme yalan mı söyleyecektim” diyen Vedat Okyar’ı sevgiyle anıyorum. Ailesinin, dostlarının ve Beşiktaş’ın başı sağ olsun.
İyi pazarlar ve bol şanslar.