Televizyonlardan haberleri verirken yalan söylüyorsunuz. Gazetelerinize manşet çekerken yalan söylüyorsunuz. IMF karşıtı eylemlerde

Televizyonlardan haberleri verirken yalan söylüyorsunuz. Gazetelerinize manşet çekerken yalan söylüyorsunuz.
IMF karşıtı eylemlerde taş atan asi gençlerden söz ederken ve ille de koyun otlatırken katledilen “Ceylanem kezew”den söz etmezken yalan söylüyorsunuz.
Yalan söylemek için konuşuyorsunuz. Doğruyu söylememek için susuyorsunuz.
Ne oldu?
En fazla itiraz edilmesi gereken yerde, yine her zaman olduğu üzere, topunuz birden ve aniden “yandaş medya” oluverdiniz…  Müesses nizamın, kapitalizmin, militarizmin yanı başında boy gösterdiniz.
Hükümete muhalefetiniz bitti; laiklik ya da muhafazakârlık tutkunuz, şeriat ya da darbe korkunuz, İslamiyet ya da modernlik aşkınız geri plana geçti… Kapitalizme, sermayeye, militarizme kulluğunuz öne çıktı. Bu kölelik düzeninin yok edilmesi korkusu depreşti…
Önce IMF karşıtı gösterilere kara çaldınız. “Kaldırım söküp cam kırmayı demokratik hak sanıyorlar” diye yalan söylediniz. Gerçekleri gizlediniz.
Birinci gerçek: Demokratik hak, demokrasi işlediğinde kullanılabilir.
İkinci gerçek: Demokrasi işlemediğinde, demokratik hakkın kullanılmasına fırsat verilmediğinde sadece isyan edilebilir.
Üçüncü gerçek: Bu memlekette kanunlar esas olarak sermaye (bankalar, holdingler, tekeller ve bunlara karşı çıkmayan milliyetçiler ve İslamcılar) için, iktidar yandaşları için geçerlidir, bu memlekette esas olarak sermayeyi savunmak için uygulanan polis kanunları geçerlidir. Polis kanunlarının geçerli olduğu memlekete de polis devleti denilir. Sizler, polis devletini demokrasi diye yutturdunuz.
Sermayenize zarar vermeyen muhalefete, sermayenizin muhalefetine alışmıştınız. İslamcının ılımlısını, solcunun ılımlısını ve dahi muhalefetin ılımlısını pek sevmiştiniz. Oysa… Sizin dünyanızdan “başka bir dünya” arzulayan, “başka türlü” bir muhalefet tarzı da vardı, size öfkeli mi öfkeli bir muhalefet…
Muhalefetin öfkesiyle karşılaştınız… Öfkenin muhalefetiyle karşılaştınız…  Sizden korkmayanlarla karşılaştığınız için korktunuz. (15-16 Haziran’da da böyle korkmuştunuz!)
Bu yüzden, muhaliflikleri öfkelerinden taşan, öfkeleri muhalifliklerini aşan asi gençleri yalan ve dolanlarınızla boğmak istediniz. Çünkü onların neye öfkelendiklerini ve neden öfkelendiklerini pekâlâ biliyordunuz…
Gerçi dünkü konuşmasında, Başbakanınız pişkinlikle bilmezden geliyordu: “Sorsan ‘IMF nedir’, onu da bilmezler. ‘Dünya Bankası ne işe yarar?’ diye sor, onu da bilmezler ama bellemişler bazı şeyleri” diyordu. Yahu bu gençler zaten bu soruların cevaplarını iyi bildikleri ve bu tür gerçekleri çok iyi belledikleri için öfkelenmişti!
Olup bitenler elbette sizin lügatinizde yazan türden “demokratik” bir tepki değildi; demokrasinizin de palavra olduğunu teşhir eden bir isyandı! İstanbul sokaklarında birkaç gün delifişek gençlerin isyan hayaleti dolaştı ve bundan korktunuz. IMF toplantılarına sponsorluk yapan kokuşmuş bankacılık sisteminiz, sömürü düzeniniz, kredi kartlarınız, şunlarınız, bunlarınız teşhir oluyor diye korktunuz…
Tefeci IMF’nize yuh denildi. Bankalarınız değil ama bankamatikleriniz geçici olarak “tağyir, tebdil ve ilga” edildi… Sahi çok mu korktunuz?
Taş atan İstanbul gençlerinden çok korktunuz. Tıpkı taş atan Kürt çocuklarından korktuğunuz gibi… Peki ama, taş atmayan Kürt kızından ne istediniz?
***
Oysa Ceylan muhalif bile değildi… Belli ki ondan hiç korkmadınız ve körpe bedenini paramparça ettiniz. Ama o sadece bir çocuktu. Annesinin “Kızımın parçalarını eteğimde taşıdım” diye; dayısının “Ceylanem kezew” (Ceylan’ım ciğerim) diye sevmelere doyamadıkları bir çocuk…
Ceylan’a bile kıydınız… Sonra da öldürdükten sonra Ceylan’dan da korktunuz, onu da korkularınıza alet ettiniz. Bu kez doğruları gizlemek için sustunuz. Paşanız da sustu, Başbakanınız da sustu.
Sonra konuştunuz. Genelkurmay sözcüsü tuğgeneral konuşurken, cinayeti konuşmamak için bin dereden su getirdi, oysa Ceylan tam da “asimetrik” şekilde katledilmişti.
Konuşurken yalan söylediniz.
General rütbesi olmayan “sivil” Recep Tayyip Erdoğan, daha önce İsrail’e “Siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz” diye kostaklanan, konuşan-konuşkan başbakan; Ceylan çocuk cinayetinde, doğruları söylememek için, evet siz de sustunuz!
Öyle ya, ilkokul öğrencisi Ceylan’a da her sabah yemin ettirilmişti, o da varlığını Türk varlığına armağan etmişti!
Ama cenazesine Türk varlığını temsilen askeriyeden ve hükümetten kimse katılmadı ki…
Ceylan şiirler mezarlığına gömüldü.
Çünkü, Ece Ayhan’ın "bir teneffüs daha yaşasaydı / tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür / devlet dersinde öldürülmüştür" diye şiirini çoktan yazmış olduğu çocuklardan biriydi Ceylan…
Peki ama, o köyde yaşayan çocukların, polise-askere taş atmaları da kanunen ve halen yasak mı? Peki ama, bu çocuklar, bu yasaklara uyar mı?
Demokratikleşiyormuşsunuz, Kürt açılımı yapıyormuşsunuz…
Yalan söylüyorsunuz, yalaaaaaaan!