Eskiden, kıyısından köşesinden kendini gösteren fakat kanıtlanması zahmet gerektiren gerçeğin çarpıtılmasına yalan denirdi. Yalana kanmanın nedeni ise bilgisizlikti. Gerçeği çarpıtarak yalan söyleyeni kınardınız ama bilgi eksikliğinden ona inanana diyecek sözünüz olmazdı. Ya adamın bilgisi bu kadar der geçer giderdiniz ya da onun gerçeği bulmasına yardım ederdiniz.

Yeni yalan türünde, eskiden farklı olarak zafiyetten kaynaklanan masumiyet yok. Yalancı artık olayın, olgunun görülen/bilinen kısmını örtme gereği duymuyor; gerçeğe erişim kolaylaştıkça yanıltma yoluna gitmeyip gerçeği doğrudan inkâra başvuruyor. Yalana maruz kalanlar da yalancıyla uyumlu bir şekilde değişti. Artık gerçeğin ne olduğu ile ilgilenmeyen, gerçek olma ihtimali bulunmayan olgulara bile inanmaya hazır bir kitle var karşımızda. Bu öyle bir kitle ki kanıtlarınızı baştan reddettiği için ikna çabanızı boşa çıkarıyor.

Pazartesi yazısında (BirGün, 4.6.2018) Selçuk Candansayar, Konyalı ilim adamlarının altı günde helikopter olan tank icat etmesine öncülük ettiği için Erdoğan’ı kutlayan öğrenci ile Berat Albayrak’a “Reis, aya dört şeritli yol yapacağım dese inanırım” diyen adamın, seçmenin çok az bir bölümünü oluşturduğunu belirterek Erdoğan’ın cilası döküldükçe yanılsamanın dağılacağını yazmıştı. Ne yazık ki ben Selçuk Candansayar kadar iyimser değilim; partisinin İzmir mitinginde Cumhurbaşkanı’nın “Şu koskoca İzmir’in doğru dürüst bir havalimanı var mıydı? Ya biz geldik, Adnan Menderes Havalimanı’nı yaptık ya…”, birkaç gün sonra da “Süleyman Demirel Üniversitesi’ni Isparta’ya biz getirdik” derken çılgınca alkışlayan on binlerce insanı nereye koyacağız. Çoğu, Adnan Menderes Havalimanının AKP iktidarından 15 yıl önce 1987’de, SDÜ’nün 1992’de Süleyman Demirel tarafından açılışına tanık olmuş bu insanlar yanılgı içinde değillerdi ki yanılsamadan kurtulsunlar! Küçük bir azınlıktan değil, gerçekle ilgilenmeyen, gerçeği merak etmeyen yalanla yaşamayı seçmiş koca bir kitleden söz ediyoruz. (Tabii Cumhurbaşkanı’na yalancı diyemeyiz. Çevresi hakikat sızdırmaz yalan ve yalancıyla örülmüş olduğu için onun söylediği ancak yanlış olabilir.)

Bu yeni yalan türü, ticarette pazarlamada, siyasette “imaj” üretiminde kullanılıyor. Aldatılması kolay kitlenin dindarlar olması ise islamcı tüccarlarla siyasetçileri yalan üretmeye zorluyor. Bu nedenle aldatan ve aldanan, yalan söyleyen ve yalanla istismar edilenler hep dindarlar oluyor: Daha geçenlerde 77 bin 843 dindar, Mehmet Aydın adında birinin kurduğu saadet zincirine (Çiftlikbank) 511 milyon lirasını kaptırdı. Yimpaş, Kombassan, Deniz Feneri Derneği, Gülen Cemaati İslami yapılardı ve dolandırdıkları hep dindar insanlardı. Reklam yüzü olarak Cüppeli Ahmet Hoca’yı kullanan Jet Fadıl’ın yerli otomobil üretim projesine ortak olan dindarlar 650 milyon Mark paralarının iç edildiğini fark ettikten kısa süre sonra, Maldivler’de devremülk otel ortağı olma hayaliyle bu kişiye 800 milyon lirasını kaptırdı. Müslümanlar son kez onu kendilerini temsil etmesi için milletvekili seçti!

İslamcılar neden bu kadar rahat yalan söylüyor? Yalana maruz kalan, yalanla istismar edilen neden genellikle dindarlar oluyor? Yalanı gerçekten, gerçeği yalandan ayırabilecek eleştirel düşünmeden yoksulluk mu, yalanın kolaylıkla kabul edilebilecek yalınlıkta olması mı, ya da yalan söylemenin ahlaki bir soru olarak görülmemesi mi?

Galiba çoğu insan, gerçeğin peşine düşmenin zahmeti karşısında yalınlığından ötürü yalanı gerçekmiş gibi kabullenme eğiliminde. Ya da Erich Fromm’un dediği gibi gerçekliği kabul etmesi halinde o güne kadar inandığı dünyanın ve gerçekliğin yerle bir olması korkusundan…