Ortada büyük bir yalan var bunu hepimiz biliyoruz. O büyük yalanı destekleyen başka büyük yalanlar var, onu da biliyoruz. Örneğin; Türkiye’nin Ortadoğu’da üstlendiği rol üzerine gelen resmi açıklamaların neredeyse tamamı. “Tırlarla insani yardım gidiyor” diyorlar ‘silah’ çıkıyor içinden. O silahlar artık gittikleri yerlerde nelere sebep olduysa, karşılığı ağır geliyor. Reyhanlı’da, Suruç’ta, Diyarbakır’da ve Ankara’da bombalar patlıyor, insanlarımız ölüyor. Sonra Mehmet Barlas gibi yazarlar çıkıp “Bunlar Ortadoğu’da her gün olan şeyler canım, biz de Ortadoğu’dayız” diye zırvalama hakkını kendinde görebiliyor. Kendilerini inandırdıkları “Ortadoğu’da etkili aktör olma” yalanı yüzünden bizler ölmeye devam ediyoruz. Yalan, başka yalanlar doğuruyor sonra, Türkiye’nin başkentinde iki tane canlı bomba patlamışken dalga geçer gibi “güvenlik zafiyeti yok” diyebiliyorlar örneğin. Gözümüzün içine baka baka ve hatta sırıtarak.

Büyük yalan çığ gibi büyümeye devam ederken, birileri neden bilmem içerideki algıyı yönetmek için saçma sapan küçük yalanlarla ortaya çıkıyor. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi bu. Bir örnekle açıklamak istiyorum: “Erdoğan Tren Garı da zarar gördü demiş” yalanı

Kanaltürk’te Ankara’daki patlamanın haberi verilirken Tren Garı’nın da zarar gördüğünden söz ediliyor ve bu ifade ekranın altına yazı olarak yansıyor. Bu sırada her nasılsa, bu ifade Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüntüsüyle üst üste biniyor. Bu görüntü sosyal medyaya ve ondan etkilenen mecralara “Erdoğan Tren Garı da zarar gördü dedi” diye düşüyor ve geliyor öfke nöbetleri. Evet, Erdoğan öyle şeyler söylüyor ki, pek çok kişi bunun yalan olacağına ihtimal vermiyor, ama yalan işte. Bana bu örneğin sordurduğu soru şu: Onca büyük ve acı gerçek varken, neden böyle bir yalana ihtiyaç duyuluyor? Bu küçük yalanları kim, neden ortaya atıyor? Canımız yanarken kim bunlarla uğraşıyor? O kadar acemice şeyler ki, yalanlanması dakikalar alıyor, ama asıl gerçek algıya zarar veriyor. Hani komplo teorisi niyetine kendilerinin ortaya attığını düşüneceğim, ama ne o kadar zeki olduklarını, ne de diğer yalanlarından buna vakit kalacağını düşünüyorum.

Havuz medyanın yalan fabrikasına böyle küçük yalanlarla karşı konulacağı düşünülüyorsa büyük yanlış. Ön sayfa başına ortalama üç yalanla çıkan bir havuz medyayla, bu ufak tefek yalanla başa çıkamaz. Onlarla mücadele etmenin tek yolu gerçekler. Gelen haberleri defalarca doğrulamak gazetecilerin sorumluluğu, ama her biri sosyal medyada içerik üreten okur da artık önüne düşen her haberi paylaşmama refleksini kazanmalı. Hepimizin iyiliği için. Kabataş’ta attıkları insafsız yalana karşı, gerçeklerin nasıl galip geldiğini unutmayalım.

***

Alçaklığın Evrensel Tarihi’nden okuma parçası
Yıldıray Oğur, Türkiye gazetesinde “Alçaklığın dünkü tarihi” diye bir yazı yazmış. Ümit Kıvanç ona “Alçaklığın bugünkü, dünkü, evvelsi günkü… tarihi” diye uzun ve oturaklı bir cevap vermiş. Ben o kadar detaya girmeyeceğim, Yıldıray Oğur’un muhtemelen yazıya isim seçerken gönderme yaptığı Jorge Luis Borges’e ait Alçaklığın Evrensel Tarihi kitabından “İnandırıcılıktan Yoksun Düzenbaz Tom Castro” bölümünü –okumayanlara- tavsiye ederim. Havuz gazetecilerinin gazeteciye benzeme düzenbazlığının da bir alegorisi gibi düşünüp okuyunca daha zevkli olacak.

***

Haftanın gölgede kalanı
Hürriyet Dijital Medya Grup Koordinatörü Bülent Mumay görevinden alındı. Mumay, Hürriyet İcra Kurulu’ndaki görevine devam edecek olsa da burada cevapsız kalan bir soru var. “Bilindiği gibi Mumay, havuz medyanın ve hükümetin hedefinde olan biriydi, seçim arefesinde bu değişiklik ne anlama geliyor?” Acı gündem nedeniyle gölgede kaldı, ama sorulmayı hak eden bir medya sorusu.