Yandaş olmayan, iş ahlakına sahip bazı ‘araştırma kurumları’ arkası arkasına yaptıkları kamu yoklamalarını açıklıyorlar.

HAYIR’lar önde!..

Herkesin bir HAYIR nedeni var!

Bu sonuçlar karşısında iktidar kanadı kesenin ağzını açtı.

Türkiye’nin her yanındaki açık hava panolarını donattı.

Aldatmacalar, yalanlar bin para…

Sadece onlar değil, havuz medyası da bayramlık ağızlarını açtı…

Alabildiğine yalan, korkutma, tehdit ve baskı dalga dalga yayılıyor.

Ancak kimsenin bu tuzaklara aldırış ettiği yok!.. Koskoca adamların söyledikleri “yalanları” yüzlerine vurmaktan kimse geri kalmıyor…

• • •

Öncelikle araştırma kuruluşları, RTE’nin meydanlarda yaptığı sert ve tehditkâr konuşmaların HAYIR’ı artırdığı iddiasındalar.

Neden olarak “bulunduğu makama yakışmayan bir üslup” değerlendirmesi yapıyorlar. İnsanları aşağılayan sözler “nefret duygularını çoğaltıyor” diyorlar..

Diğer yandan Başbakan Yıldırım’ın ciddiyetten uzak konuşmalarının ise “Özellikle kararsız seçmende tepki yarattığını” söylüyor, seçmenin “Bizimle alay etmeyin!” dediğini belirtiyorlar.

• • •

Seçmen şunun farkında; “Bu bir iktidar partisi seçimi değil!”

Biliyoruz bu bir “memleket meselesi!”

Verecekleri oylarla gelecekleri için; “parlamenter demokrasi” dolayısıyla “laik demokratik Cumhuriyet” ya da “Bir adam” rejimi arasında bir tercih yapacaklar…

Yurttaşlar yapılan bunca baskıya rağmen bir şeyin farkındalar; RTE/AKP Türkiye’nin REJİMİNİ DEĞİŞTİRİYOR!

Bu sefer “aldanmayacağız!” diyorlar… Valiler, kaymakamlar, savcılar, emniyet müdürleri, rektörler, okul müdürleri hatta kendini bilmez bilumum kamu görevlileri özellikle muhtarlar, yurttaşlar, öğrenciler ve veliler üzerinde baskı kuruluyor…

Esnafı, iş adamını, işçiyi hatta işsizi korkutmaya ve baskılamaya çalışıyorlar. Şimdiden bu kişileri uyarmak gerekir!.. Yarın gerçek hukuk devletine dönüldüğünde bu kişiler, bağımsız yargının elinden kurtulamayacak… Bu zevatın yaptıkları bile, referandumda HAYIR demenin yaşamsal önemini açıklıyor .

Başbakan kendisinin ne denli “lüzumsuz adam” olduğunu açıklayarak meydanlarda dolaşıyor. Referandumda bu anayasa değişikliğini gerçekleşirse “terörün biteceğini” müjdeliyor. “Çatal kazık toprağa geçmez” diyerek iki başlı bir yönetim biçimini tek adama çevirmeye çalıştıklarını söylüyor. Güzel de; 15 yıldır kimse “ne yaptınız?” diye sormadı. Hiçbir konuda engel olmadı. 15 yıldır AKP/RTE’nin TBMM’de milletvekili sayısı 300’ün altına düşmedi. Zaten kendileri bir cemaatler koalisyonuydu. Amaçları ve hedefleri birdi. Aynı yolu yürüyorlardı. O nedenle bir ve birlikteydiler. Bu cemaatlerin dışında hiçbir siyasi parti ile koalisyon kurmadılar! Meclis istedikleri gibi oluştu.

Cumhurbaşkanı istedikleri kişi oldu. Noter gibi her kararnameyi onaylattılar. Devletin bütün yöneticilerini seçtiler. Yürütme ve yasamadan sonra Yargıyı da ele geçirdiler. Böylece “Devleti ele geçirdiler!” Ormanı, suyu, dağı, taşı hatta insanımızı pazarladılar. Şehirleri, başta Ankara’yı parsel parsel sattılar… Anayasayı askıya aldılar. Hukuk darbesi yaptılar. Vesayeti kaldırıyoruz diye devletin köklü kurum ve kuruluşlarını değiştirdiler. Hatta mutlak iktidarlarını öylesine oluşturlar ki; 17/25 Aralık olaylarından sonra hain FETÖ’ye dahi “ne istediniz de vermedik? diyebildiler..

Pervasızlık ve hukuk tanımazlık o kadar ileriye gitti ki “rejimi fiilen değiştirdik” bile dediler!..

Yürütme, yargı ve yasama erklerinin ayrıştığı laik demokratik rejimin varlığını sürdüren “Parlamenter demokrasiyi” askıya almaktan geri durmadılar.

• • •

Komik olan; “şimdi bir şey yapamıyoruz!.. Bütün yetkileri bir adamda toplayalım; bakın o zaman hizmette ne kadar çoğalacak, ekonomi daha da büyüyecek, terör de bitecek” demeleri..

Sonra hemen arkasından bölünmüş yolları, köprüleri nasıl yaptıklarını, FETÖ’yü nasıl dağıttıklarını, terörün belini kırdıklarını anlatmıyorlar mı? İnsan “bu kadar mı utanmaz olunabilir” diye düşünmekten kendini alamıyor!..

• • •

Şayet Türkiye gerçekten hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke olsaydı, muhalefet güçlü ve yargı kurumları tarafsız, bağımsız ve de cesur davranabilselerdi, bu kirli oyun oynanamazdı.

Demokrasinin basit tanımı; “muhalefetin iktidar kadar güçlü ve her an, iktidar alternatifi konumunda bulunmasıdır!”

Bu nedenle 15 yıl boyunca kontrollü muhalefeti yarattılar.

Toplumsal muhalefet öndersiz kaldı.

Yine de gençler yılmadı. Yaşamlarına kast eden iktidara karşı direndiler.

Gezi direnci onlar için kâbus oldu!..

Korktular kaçtılar!.. Fas’a kadar kendilerini attılar!.. Fas kralı “ben sizi çağırmadım. Görüşmem” deyince Tunus’a sığındılar..

Demokrasi ve Türkiye karşıtı “İç ve dış ittifaklarla” bu güne geldiler..

15 Temmuz yapay darbesi bahane edilerek ve herkesi FETÖ’cü olarak damgalayarak “otoriter tek adam yönetimini” kurmak istiyorlar…

Şimdi Türkiye’nin rejimini değiştiriyorlar!..

Bilinmeli ki; 17 Nisan, muhalefeti, iktidarı, STK’ları, sendikalarıyla gerçek demokrasiye dönmenin ilk günü olacak!..

• • •

Yalanlar hava da uçuşuyor!..

- Diyorlar Ki;

“Kurulacak hükümete güvenoyunu sandıkta bizzat millet veriyor. Beş yıllık kesintisiz istikrar dönemleri geliyor.”

YALAN! Çünkü; Seçmen sadece bir adama oy verecek. Onun seçeceği bakanları, başkan yardımcılarını hiç bilmeyecek. Hiç tanımayacak. Engel olamayacak. Onlar hakkında Meclis’te ne güvenoyu ne de gensoru veremeyecek…

O tek adam isterse oğlunu, kızını, isterse eniştesini, kuzenini bakan da başkan yardımcısı da yapabilecek…

- Diyorlar ki;

Cumhurbaşkanına, yardımcılarına ve bakanlara cezai ve hukuki sorumluluk geliyor. Meclis’in denetleyici yetkileri güçleniyor! YALAN! Çünkü; Bir suç işlediğinde ancak 301 milletvekili dilekçe verecek, 360 mv. komisyon kurulmasını isteyecek. Yüce Divan’a gitmesi için 400 milletvekili gerekecek. Başkanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve vekilini seçtiği, ayrıca 15 üyesinin 12’sini doğrudan, 3 tanesini de Meclis’te milletvekillerine seçtirdiği Yüce Divan, yani Anayasa Mahkemesi suçlu olup olmadığına karar verecek!.. Bu kadar imkânsız bir durum olamaz! Diyorlar ki; Bağımsız ve tarafsız yargı geliyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesi güçleniyor.

YALAN! Çünkü; Başkan kararname çıkarabiliyor. Meclis’in yasama yetkisini elinden alıyor. Partisiyle yasama organını elinde tutuyor.

Yargı kurumlarının tüm üyelerini genel başkanı olduğu partisinin milletvekilleri ve kendisi doğrudan seçiyor. Yürütme zaten doğrudan ve kayıtsız şartsız kendine bağlı. Bu nasıl kuvvetler ayrılığı!.. Varın siz karar verin…
Diyorlar ki; Vesayetçi yapıların yargıya sızması önleniyor. Yargı güçleniyor. YALAN! Çünkü; FETÖ’yü doğrudan devlete kim soktu.

Şimdi tek adam her istediğini engelsiz kuralsız yapacak. Yani artık onun iradesi yalnızca geçerli olacak.

Bir adamı belki satın alamazsınız ama çok kolay kiralayabilirsiniz!.. Bu yalanlar ve dolanlar artık 16 Nisan’da bitecek…

Türkiye demokrasiyi yok eden ve bunu insanlarımıza bir devrim olarak yutturmaya çalışan ahlaksız siyasi güruhtan ve onların rantiye yanaşmalarından referandumla kurtulacak…

Dişimizi sıkalım!.. Korkmadan, kararlı ve cesurca “Laik Demokratik Cumhuriyetimize” sahip çıkalım..

Aydınlık günlere az kaldı…