Bir zamanlar tersine beyin göçü için verdiğimiz mücadele unutulmasın. Bu aralar durum o dönemlerden de kötü. Dedim ya sadece okumak için değil, oraya yerleşmek için gitmekten bahsediyorlar

Yalnız ve uzak bilim

İLKER BİRBİL
Sabancı Üniversitesi ve BolBilim.com

Kimin ne dediğine bakmayın siz. Bir ülkede bilim hayatını ayakta tutanların en başında öğrenciler gelir. Özellikle doktora öğrencileri. Merak onlarda, heyecan onlarda, zaman onlarda. Buyurun mesela Amerika’daki meşhur MIT’ye bakalım. Araştırma devi üniversite. Geçtiğimiz yıl, lisans öğrenci sayısının yaklaşık bir buçuk katı yüksek lisans ve doktora öğrencileri varmış. Bir buçuk katı! Elini sallasan parlak bir beyne değiyor. Vay anam vay.

Bana ne oluyorsa şimdi? Neticede Türkiye’nin şanslı hocalarından biriyim ben. Çok iyi öğrencilerle çalışma fırsatım var. Daha doğrusu vardı. Çünkü öğrenciler artık bu ülkede kalmaya pek meraklı değiller. Çoğu üniversiteden hemen sonra, bir kısmı da yüksek lisansı bitirip yurt dışına gitmek istiyor.

Aslında bu eğilimin kendisi çok yeni değil; önceden de öğrencilerim yurt dışına okumaya giderlerdi. Yeni olan bana sordukları sorular. Yurtdışındaki hayatı, koşulları geçip, doğrudan vatandaşlık alıp alamayacaklarını soruyorlar. Başka bir ülkeden. Vatandaşlık. Tamam, ben de gidip tecrübe etmeleri taraftarıyım ama kaçmaları değil.

“Ülkelerini beğenmiyorlarsa gitsinler.”

Peki, gitsinler.

Gidiyorlar zaten. Hem de dünyanın en başarılı üniversitelerine. İnanmıyorsanız kendiniz bakın. Araştırmada güçlü herhangi bir üniversite seçin. İddia ediyorum orada Türkiye’den yetişme pek çok akademisyen, doktora öğrencisi göreceksiniz. Yukarda bahsi geçen MIT’de ben kafadan dört-beş hoca sayarım. Az önce kontrol ettim; 60’a yakın da Türkiye’den doktora öğrencisi varmış.

Hiç şaşırtıcı değil. Bizdeki sınav üstüne sınava dayalı bahtsız sistemin belki de tek lütfu, masa başında ter dökmeye alışkın öğrencilerin üniversitelere yerleştirilmesi. Onların arasından ilgili olanlar da üniversiteyi bitirip yüksek yapmayı düşünüyorlar. Kısacası milyonlarca öğrenci arasından en iyi öğrencileri seçiyoruz. Sonra da gözümüz gibi büyüttüğümüz bu çocukları, kendi ellerimizle teslim ediyoruz.

“Ne halt ederlerse etsinler.”

Peki, etsinler.

Bir tane de hocalardan örnek vereyim. Genç hocaların, hele hele ülkeye yeni gelmiş hocaların yerleşme sancıları, tereddütleri çok olur. Onun için yılların profesörü, akademinin yüz akı bir arkadaşımı anlatayım. Bu arkadaşım, bilimin âlâsının Türkiye’de de yapılacağını söyler durur. O kadar ki, yurt dışına okumaya gidecek öğrencilerine referans yazmak için kırk dereden su getirtir. Yıllardır böyle. Ya da böyleydi. Bir hafta önce konuştuğumuzda, başka bir ülkede yaşamak istediğini söyleyen henüz 13 yaşındaki oğluna hak veriyordu. Oğlunu yalnız bırakacak değildi ya?

“Biz bize yeteriz. Hiç kimseye ihtiyaç duymayız. Gelmiyorlarsa, gelmesinler. Ya sevsinler, ya terk etsinler.”

Hoş geldin hamasi arkadaş, husumet kardeş gelmedi mi bugün?

Bir şey diyeceğim size. O gitsin, bu bitsin, şu kaybolsun. İyi de bu ülkede bilim nasıl yapılacak o zaman? Dünya değişeli çok oldu. Artık bilimsel çalışmaların önemli bir kısmı kalabalık grupların önderliğinde ilerliyor. Bu gruplar da daima en iyileri bünyelerine katmaya çalışıyorlar. Bizse gidenler ve gönderdiklerimiz ile hızla zayıflıyoruz. Durum bilim camiası için böyleyken, Türkiye’nin kalanı için de durum çok farklı olacak mı sanıyorsunuz?

Bir zamanlar tersine beyin göçü için verdiğimiz mücadele unutulmasın. Bu aralar durum o dönemlerden de kötü. Dedim ya sadece okumak için değil, oraya yerleşmek için gitmekten bahsediyorlar. Ve bu insanların kaybıyla önümüzdeki yılları tehlikeye atıyoruz. Eğitimden başlayarak hızla ülkeyi yaşanılır hale getirmekten başka şansımız var mı?

“Var.”

Hayır, yok.