Odysseus’un yolculuğu Troya’dan ayrılmasıyla başlar, sürekli sınanır ve her defasında da karşılaştığı sorunları çözmenin bir yolunu bulur

Yalnız, yaşamakla bulunur gerçek

ESRA TANRIBİLİR - @irritablerains

Stanley Kubrick’in kült filmi, 2001: Bir Uzay Destanı, Theo Angelopoulos’un Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü almış filmi Ulis’in Bakışı ve Coen Kardeşler’in komedi filmi Nerdesin Be Birader?...

İlk bakışta sanılanın aksine, yukarıda sıraladığım filmlerin tek ortak noktası, üçünün de usta yönetmenler tarafından çekilmiş olması değildir. Aynı zamanda farklı bakış açılarından aktarılan yolculuk hikâyeleri ve Odysseia’ya yapılan göndermelerle de benzeşirler.

Odysseia, Homeros’un iki ünlü destanından biridir. Diğeri, Troya Savaşı’nı anlatan İlyada’dır. Kuşkusuz, adları hep birlikte anılan destanların modern batı kültürü üzerinde büyük etkileri olmuştur. Ancak bu iki eseri birbirinden ayıran önemli farklar da vardır. İlyada bir olayı anlatırken, Odysseia bir kişiye odaklanır. Kitapta, Akhaların kurnaz savaşçısı Odysseus’un, Troya’nın yağmalanmasından sonra, kendi ülkesi İthake’ye dönmeye çalışırken on yıl boyunca yaşadığı maceralar ve yaşadığı zorluklar anlatılır. Kahramanımız, Akdeniz’in bir ucundan öbür ucuna savrulur durur ama bir türlü evine ulaşamaz. Onun yaşadığı, eve dönüşten çok eve dönemeyiştir. Bu arada karısı Penelope ve oğlu Telemakhos da, Penelope ile evlenmek isteyen bir grup azılı taliple uğraşmaktadır.

Odysseia, bazı özelliklerinden dolayı destandan çok romana benzetilir, hatta zaman zaman “uygarlığımızın ilk romanı”, “ilk fantastik roman” ve “ilk yolculuk romanı” diye de nitelendirilir. Homeros, insanı merkeze çeken bir hikâye sunmakla kalmaz, “ben” anlatıcısını da ilk defa kullanır. Toplam yirmi dört bölümden meydana gelen destanda, Odysseus başından geçen maceraları Bölüm IX’den Bölüm XII’ye kadar kendi ağzından anlatır. Hikâye kronolojik olarak verilmez; ortadan başlar, geriye dönüşler ve sıçramalarla devam eder. Destan içinde destan, masal içinde masal anlatılır. İşte, Odysseia’nın bu özellikleri modern edebiyat ve sinemayla paralellikler taşır. Günümüz okuruna göz kırpar.

Odysseus’un yolculuğu Troya’dan ayrılmasıyla başlar, sürekli sınanır ve her defasında da karşılaştığı sorunları çözmenin bir yolunu bulur. O tam anlamıyla bir “survivor”dır. Eve dönüş yolunda Kikonlar’la yaptığı savaştan açgözlü olmamayı, konuksever Lotosyiyenler’den rehavete kapılmamayı, Kykloplar adasında kendi kibrini yenmeyi, Polyphemus ile mücadelesinden bedeni yerine kafasını kullanmayı, kadın başlı, kuş gövdeli Seirenler’den her zaman son hedefini aklında tutması gerektiğini, Kharybdis ve Skylla’dan tercihlerin önemini, Phaiaklar’dan nasıl ülke yönetildiğini, Kirke ve Kalypso’dan şehvetin büyüsüne kapılmanın ne kadar kolay olduğunu öğrenir.

Odysseus, evini ararken yolu Ölüler Ülkesi’ne de düşer. Burada önceden tanıdığı-tanımadığı bir sürü kişinin ruhuyla karşılaşır. Bunlardan biri de Troya kahramanı Akhilleus’tur. Odysseus ona, hayattayken ne kadar saygı duyulan bir insansa ölüler arasında da öyle olduğunu söyler ve güçlülüğünü vurgular. Akhilleus tam anlamıyla yaşamı yücelten bir cevap verir: “Ballandırma bana ölümü, şanlı Odysseus, bütün geçmiş göçmüş ölülere kral olacağıma el kapısında kulluk edeydim keşke, varlıksız, yoksul bir çiftçinin yanında ırgat olaydım.”

Yolculuğun hedefindeki İthake yalnız kahramanımızın evini değil aynı zamanda tinsel yolculuğunun sonunu da temsil eder. Odysseus oraya vardığında son bir sınavla daha karşılaşır, talipleri kovup karısını ve krallığını kurtarması gerekmektedir.

Yolculuk tamamlandığında, başlardaki kibirli ve cüretkâr adamın yerini ihtiyatlı ve mütevazı bir karakter alır. Bütün yolculuk romanlarındaki gibi Odysseus da dünyadaki yerini kavrayan farklı bir kişi olarak evine döner. Daha iyi bir kral, daha iyi bir koca, daha iyi bir baba... Yani artık daha iyi bir insan olmuştur.

Odysseia’nın büyük bir kısmı denizde geçer. Odysseus da insanüstü bir cesaretle insandışı varlıkların (kaderin ve tanrıların) sebep olduğu engelleri aşarak bu denizde ilerler. Kuşkusuz deniz ve yolculuk, hayatı; Poseidon’un sonu gelmez kini, azgın doğayı simgelemektedir. Hayat bir yolculuktur, onu nasıl katedeceğimiz de özgür irademizle yapacağımız seçimlere, yanımızda kimleri ve neleri bulundurduğumuza göre değişir. Bazen iki kötü seçenekten birini tercih etmek zorunda kalabiliriz, bazen de tam bir sorunu çözdük diye sevinirken çözülmesi gereken başka sorunlar ufukta beliriverir. Ama yine de devam ederiz. Çünkü hepimizin varmak istediği bir İthakesi mutlaka vardır.

Yaşayarak öğreniriz. Aynen Azra Erhat’ın Odysseia için yazdığı önsözde söylediği gibi, “Yalnız, yaşamakla bulunur gerçek.”