Üç büyükşehirde yalnız yaşayan kadınlarla konuştuk. Kadınlar “Kalacağımız semti, otobüs güzergâhını yemek siparişini getiren kişiye nasıl davranacağımızı bile düşünmek zorunda kalıyoruz. Bir yandan da komşudan ev sahibine herkes yaşamımızı tereddüt etmeden dikizliyor. ‘Toplum bekçileri’ gericilikten güç aldı” diyor.

Yalnız yaşayan kadınlar anlatıyor: Toplum bekçileri gericilikten güç aldı
SENA ÖZCANLI / PINAR YÜKSEK
İstanbul Beşiktaş’ta geçen hafta yalnız yaşayan kadınların evlerini gözetleyen İsmail Ç.’yi teşhir eden bir video sosyal medyada gündem oldu. Kadınlar tarafından yapılan şikâyetler ve sosyal medyadan yağan tepkiler üzerine İsmail Ç. 10 Ağustos’ta gözaltına alındı fakat adliyeye sevk edildikten sonra serbest bırakıldı. Konu, yalnız yaşayan kadın olmanın toplumsal zorluklarını da akıllara getirdi. İstanbul, Ankara ve İzmir’den yalnız yaşayan kadınlar deneyimlerini BirGün’e anlattı.

İlk olarak İstanbul Beşiktaş’ta İsmail Ç.’nin tacizine maruz bırakılan Z.T. ile konuştuk. Z.T. “Polislere ilk gittiğimde ‘Şikayet etme, adamı bul bizi ara, biz gelip alalım öyle şikayette bulun’ dediler. Ben bunun olmasını istemediğim için ısrarcı oldum. Sosyal medyada duyulmasından kaynaklı ciddiye aldılar ve şikâyetimi kabul ettiler” dedi. Türkiye’de kadınların kendi aralarında çok hızla oluşturulan bir dayanışma ağının var olduğunu aktaran Z.T., bu dayanışma sayesinde güven duyduğunu ifade etti.

BEKÇİLER PARKTA İÇKİ KONTROLÜNDE

İsmail Ç.’nin tacizine maruz bırakılan kadınlardan bir diğeri olan Z.A. da polise haber verdikten sonra tacizcinin yakalanmasıyla ilgili bir gelişme olmadığını vurguladı. Kendisinin elinde video olmadığını ekleyen Z.A., “İki kere benim evimi gözetlemeye geldi. İki yan apartmanımda oturan arkadaşım gördü ve polisi aradık. 10 dakika sonra polis geldi. Kimse yok dediler ve bekçilere haber verdiklerini söylediler. Bekçiler ise evin oradaki parkta insanlar içki içiyor mu içmiyor mu diye bakıyorlar genelde. İstenildiği takdirde tacizcinin çok daha hızlı biçimde yakalanacağını düşünüyorum” diye konuştu.

ALARMLA DAHİ GÜVENDE HİSSETMİYORUM

Tacizcinin polisin geldiğini bildiği halde başına bir şey gelmeyeceğinden emin olmasının rahatsız edici olduğunu kaydeden Z.A., “Polis karşı tarafın korktuğu bir şey değil. Polisten korkmayan benden neden korksun? Küçük bir şehirden geldim, 8 senedir İstanbul’da yalnız yaşıyorum. Normalde kapı kilitlemek gibi alışkanlıkları olan bir insan değilim ama şu an kapının her yerini kilitliyorum ve küçük bir de alarm aldım. Bunlarla kendimi güvende hissediyor muyum? Hayır” ifadelerini kullandı.

Z.A. şunları söyledi: “Belki bedenen koruyor ama psikolojik olarak o adam geldiğinde benim alanıma girilmiş oluyor, ben o travmayı yaşamış oluyorum. Dün mesela Eminönü’nden dönerken eve yürümek istedim ama yürüyemedim. Karaköy’den geçeceğim, Tophane’den geçeceğim… Günlük hayatın içerisinde zaten bunları düşünüyorsun ama eve geldiğinde artık güvende hissetmek istiyorsun. Dolayısıyla evde de güvende hissedemiyorsun.”

Apartmanda yangın çıkması durumunda çıkacak yeri bile olmadığını söyleyen Z.A., “Havalar sıcak, camlar açık rüzgardan geceliğim uçuştuğunda ‘Biri beni gördü mü?’ diye düşünmemem gerekiyor. Evimde demir parmaklıklar olsun, kapının sürgüsü de olsun, alarm da olsun, yanımda biri olsun… Yaşam alanını hapishaneye çeviriyor. Dışardan çok güvenli gözükse de içeriden dışarı çıkamadığın bir hal yaratıyor bu güvenlik önlemi” dedi.

Esas güvenlik önlemini devletin alması gerektiğini belirten Z.A., şu ifadelere yer verdi: “Asıl değişmesi gereken ise kadınlara yöneltilen ‘Neden yalnız yaşıyorsun, o saatte orada ne işin vardı, ne giyiyordun, perde açık mıydı’ gibi sorular soran zihniyet. Kadına yönelik şiddet haberlerinden öğrendiklerimizle refleks olarak ‘şikâyet etsem ne olacak, polis gelse ne olacak, hapse girse ne olacak?’ sorularını soruyoruz. Devletin yaptırım uygulamayı sevdiği belli konular var ama benim yaşam hakkımı korumak bunlardan biri değil. Bununla beraber kadının maruz bırakıldığı bu durumlar sonunda kadının içinde bulunduğu durum sorgulanıyor. Penceren açık mıydı? Üzerinde ne vardı? Ya da evde ne yapıyordun? Bunlar kimseyi ilgilendirmez. Evde acaba biraz perde kaydı mı ihtimalini düşünüp tedirgin olmamam gerekiyor.”

Her şeye rağmen kadınların susmamayı, bir araya gelmeyi seçtiğini vurgulayan Z.A., yalnız olmadığını hissetmenin önemli olduğunu söyledi. Z.A. son olarak, “Bu yalnız olmadığını hissettiriyor ve bir araya gelerek dayanışmadan gelen güçle kadınların aciz ve zayıf olmadıklarını gösteriyor” diye ekledi.

'BEKARA EV VERMEYİZ'LE KALMIYORLAR

İstanbul’un yanı sıra Ankara ve İzmir’de yalnız yaşayan kadınlarla karşılaştıkları sorunları konuştuk.

Gizem Kürekçi ise üniversite eğitimi almak için Ankara’ya gelen genç bir kadın. Eve çıkma süreci boyunca komşuların ve çevrenin kadın ve genç olduğu için nasıl yaşayacağına müdahale etme hakkını kendilerinde görebildiklerinden bahsetti.

EVE NEDEN ERKEK GELİYORMUŞ

Kürekçi, eve daha taşınma aşamasında yaşadıklarını şu sözlerle aktardı: “Zaten ev arama süresince kirayı ödeyip ödeyememenizden çok bekâr olup olmadığımızla ilgileniyorlar. Hadi evi tuttunuz bu sefer taşınma esnasında çevre ve komşu kendilerinde müdahale hakkı görüyor ve rahatlıkla, ‘Eve çıkıp evde üç kişi kalacaksa neden daha fazla yatak taşındı; eve neden sürekli erkekler geliyor; fuhuş mu yapacaksınız burada’ diye olay çıkarabiliyorlar.”

YEMEK SİPARİŞİ VERDİĞİNDE BİLE TEDİRGİN OLMAK

Özge Adalı da İzmir’de yalnız yaşayan bir avukat. Adalı, akşamları evine dönerken sürekli birisinin kendisini takip etmesi korkusu taşıdığını apartmana girip kapıyı kapatana kadar tedirginliğinin geçmediğini söylüyor. Yalnız yaşayan pek çok kadın gibi bir sürü ayrıntıyı düşünmek zorunda kaldığını vurgulayan Adalı, “Sipariş verdiğimde bile gelen adama asık suratlı davranmak zorunda hissediyorum kendimi ve kapıyı tam açmamaya çalışıyorum” ifadelerini kullandı.

'BİBER GAZINI HAZIRDA BEKLETİYORUM'

Yaşayacağı evi seçerken bile toplutaşımadan inince çok yürümemek için evini durağa, istasyona yakın yerde aradığını belirten Adalı, “Eve yürürken elimde sürekli biber gazı hazır halde bekliyorum.” diyerek sözlerini sonlanırdı.

Boşanmayı cezalandırmaya çalışıyorlar

Yalnız yaşamanın toplumsal baskısının genellikle genç kadınları etkilediğine ilişkin yaygın kanının aksine, Türkiye’de hemen her kadın başında “bir erkek” yoksa cezalandırılıyor. Gül Akgünlü boşanmış pek çok kadından biri. 50 yaşında ve yalnız yaşıyor.

Akgünlü, “Ayrıldıktan sonra komşulardan ve çevreden gelen ‘Niye ayrıldınız?’ gibi sorularla başa çıkmak zorunda kaldım. Özel hayatınıza dair hiç de gerek yokken insanlara bir sürü açıklama yapmak zorunda bırakılıyorsunuz. Türkiye toplumunda da dul kadın diye bir algı varmış. Potansiyel alıcı olarak görmeye başlıyorlar seni. Bu durum o kadar üst seviyedeydi ki kendimin bir şeyleri yanlış yapmaya başladığını bile düşünmeye ve çevremden kendimi geri çekmeye, hayatımı kısıtlamaya başlamıştım” diyor.

Bu durumu kadın dayanışması sayesinde aşabildiğini belirten Akgünlü “O zaman çevremdeki kadınlar çok destek vermişti bana. Bu durumun bende olan bir yanlışlıktan kaynaklanmadığını gerici zihniyetin yarattığı bir sonuç olduğunu anlamamı sağlamışlardı. İyi ki varlar…” diye konuşuyor.