Pandemi gerekçesiyle 1 yıl ertelenen Hong Kong (HK) Temsilciler Meclisi seçimleri 19 Aralık’ta yapıldı. 11 Eylül 2020’de yayınlanan “ABD’nin kaybettiği ‘Soğuk Savaş’ mevzii: Hong Kong” başlıklı yazımda, bu erteleme hakkında "Covid-19 tabii ki işin bahanesi. Amaç, bu bir yıl içinde ABD-İngiltere emperyalizminin HK’a elini uzatmasını imkansız hale getirmek ve işbirlikçilerinin kolunu kanadını kırmak. Böylece, seçimlerde etkili olmalarının önünü kesmek" diye yazmıştım. Bu süre içinde ÇKP açısından maksat hasıl oldu diyebilirim.


HK seçim sistemi bildiklerim arasında en saçma olan, seçime en az benzeyen sistem. (Ayrıntılı bilgi için 11 Eylül 2016 tarihinde yayımlanan "O demokrasini de al git" başlıklı yazıma kamuraninnotdefteri.blogspot.com adresinden erişilebilir.) Bu sistem, Britanya sömürgeciliğine bir başkaldırı olan 1967 HK olayları sonrasında İngiltere’nin yaptığı reform görünümlü bir aldatmaca. Gerçekte, hep İngiltere’nin kazanması üzerine kurgulanmış bir seçimden ibaret. HK halkına demokrasi ve temsilde adalet diye sunulan bu art niyetli sistem gerçekte bir kontrol mekanizmasıydı. Halkın tepkisini sistem içine çekmeyi ve böylece etkisizleştirmeyi amaçlıyordu. Bu sistemle yapılan seçimin bir sözde seçim-aldatmaca olduğunu görenlerin oranı küçümsenecek gibi değil. Bu yüzden olsa gerek, önceki yıllarda da seçimler HK halkının en az yarısının ilgisini çekmezdi.

ÇİN’İ BATI GÖZÜYLE BİLİYORUZ

Çin hakkında bütün bildiklerini Batı kapitalizminin dezenformasyon kaynaklarından (Batı kapitalizmini ideolojik ve kültürel olarak yeniden üretmekle görevli Batı basın-yayınından) öğrenen Çin cahili çok bilmişlerin bu saçma sistemden Çin’i sorumlu tuttuklarına tanık olmuşluğum bile var. Oysa Çin yönetimi sistemin özüne hiç dokunmadı. Zaten güçlünün kazanması üzerine kurgulanmış bir sistemin özüyle oynamaya gerek görmedi. Sadece temsilci sayılarında birkaç değişiklik yaptı, hepsi o kadar.

Seçime katılım yüzde 30,2’lik oran ile HK’un Çin’e devredilmesinden (1997) sonraki en düşük oran oldu. Bu oran 1991’de yüzde 39,1; 2000’de yüzde 43,57; 2016’da yüzde 58.29 olmuştu. 2016’daki bu (diğer yıllara göre) yüksek katılım 2014’te başlayan ve 2015’e de sarkan "Şemsiye Devrimi Hareketi"nin esintilerine bağlanıyor. Son seçimlerde yüzde 30,2’ye kadar düşen katılım oranında başlıca iki faktörün etkili olduğunu düşünüyorum:

1) Aday belirleme süreci: Adaylar, yeniden yapılandırılan Seçim Komitesi tarafından ÇKP’nin belirlediği "yalnızca yurtseverler" ilkesine uygun olarak fazla ince elenip sık dokundu ve sonunda 135 aday seçimde yarışmaya hak kazandı. 20 temsilci işte bu 135 aday arasından seçilecek. Seçim Komitesinin doğrudan atadığı 40 adayın da bu "yurtseverlik" kriterine uygun olarak atandığını sanırım söylemeye bile gerek yok.

"Yurtseverlik" derken aklınıza Çin muhibbi veya ÇKP yanlısı olma şartı gelmesin. Çin ve ÇKP’ye eleştirel duran biri de seçilebilir. HK meclisinde bu kadar muhalifliğe yer var. Bu tür muhaliflik ÇKP’yi rahatsız etmez (Az çok bunu andıran bir "yapıcı" muhaliflik zaten kendi içinde de var). Yeter ki ayrılıkçı ve emperyalizm işbirlikçisi olmasın.

2) Aday sayısında değişiklik: Önceki seçim sisteminde 70 temsilcinin 35’i doğrudan halk tarafından seçiliyordu. Bu yüzde 50’lik oran, kısmen de olsa, bir temsil edilme motivasyonu sağlıyordu. Seçim sisteminde bu yıl içinde yapılan değişiklikle 70 olan temsilci sayısı 90’a çıkarıldı. Fakat doğrudan yani halkın oylarıyla seçilen temsilci sayısı 35’ten 20’ye indirildi. 40 temsilci Seçim Komitesi tarafından atanırken 30 temsilci iş çevrelerinin oluşturduğu komite tarafından seçiliyor/atanıyor. Seçim hakkında görüştüğüm HK’daki dostların çoğu "Çin’in ağırlığı karşısında 20 kişilik temsilci anlamsız ve onları seçmek için oy vermek de gereksiz. O yüzden oy vermeye gitmedim" dediler.

AF ÖRGÜTÜ DE GİTTİ

Geçen yıl yaşanan emperyalizm destekli "ayaklanma girişimi"ne öncülük edenler, elebaşları ya tutuklandı ya da HK’dan kaçıp sahiplerine sığındılar. Onlardan geri kalan etkisiz gruplar boykot çağrısı yaptı. Çağrıyı yapanlardan 10 kişi tutuklandı. Bu grupların yaptığı boykot çağrısının seçim katılım oranı üzerinde anlamlı bir etkisinin olduğunu düşünmüyorum. Bu gruplar artık HK halkı tarafından gösterilerin çığrından çıkmasından sorumlu tutuluyorlar ve büyük ölçüde tecrit edilmiş durumdalar. Emperyalizm işbirlikçisi damgası üzerlerine yapıştı.

Seçimden bir ay kadar önce, 16 Kasım’da yapılan Şi Cinping-Joe Biden görüşmesinden iki gün önce, ilginç ve üstünde durmaya değer bulduğum bir gelişme yaşandı: Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) HK’daki bütün faaliyetlerini sonlandırdı ve bürosunu kapatıp HK’yi terk etti. Yurtseverlerin gözü aydın. Bu konuya sonraki yazımda değineceğim için şimdilik burada bırakıyorum.