Yalnızlıklar toplamı: Son Bahçeler
İrfan Yalçın. (Fotoğraf: Kurtuluş Sarı)

Esme ARAS
esmearas@gmail.com

Yazın hayatına 1960’larda şiir ve eleştiriyle başlayıp romanda yoğunlaşan, 1934 Zonguldak doğumlu yazar İrfan Yalçın öykü, şiir, çeviri, tiyatro oyunu türlerinde edebiyata çok sayıda ürün verdi, romanları ödüle değer görüldü. Altmış yıla sığan çok yönlü üretkenliğinin ve aldığı ödüllerin ardından İrfan Yalçın’ın kitapları okurla yeniden buluşturuldu.

Yeni baskısından okuduğumuz “Son Bahçeler” adlı romanın, insanın gerçeğini anlamaya götüren bir yapısı var. Yazar, bu kitabında duygu yüklü ama asla ajitasyona düşmeyen incelikli dil işçiliğine sahip anlatımıyla okurunu yaşlılık, yalnızlık, hastalık ve ölüm hakkında düşünmeye itiyor.

TOPLUMSAL GERÇEKLER

Her insanın öyküsüyle var olduğundan hareketle öykü de roman da türü gereği insanı konu ediniyor, bireyden yola çıkarak daha fazlasını anlatmayı, düşündürmeyi, sezdirmeyi amaçlıyor. Bunu yazın diliyle ortaya koyarken, roman ve öykülerinde şiirselliğe varan bir dille insanı ve insanın gerçeğini anlamaya götürüyor bizi Yalçın. Ona göre, “Sanatın özü insandır; insansal-toplumsal gerçeklerdir.”

Değişen yaşam koşullarının bireyi uyum sağlamaya hatta durmaya zorladığı -yaşlılık ve hastalık gibi- bazı durumların anlatıldığı “Son Bahçeler”de, toplumun çeşitli kesimlerinden farklı statü ve kişilik yapılarına sahip karakterlerin bir araya getirildiği bir mekân ve atmosfer tasarlanmış. Bireylerin portrelerini okurken, onların hayat hikâyeleriyle birlikte, arka planda toplumsal ve siyasal yapıya da tanık oluyoruz.

Ayışığı Yaşlılar Yurdu’nun birbirinden farklı karakterleri “gittikçe ıssızlaşan bir dünyadan bakıyorlar” bize. Onların geçmişlerinden getirdikleri travmaları, hatırlandıkça acıtan ve eski hüzünler gibi üşüşen anıları çevresinde insan olma hâllerine tanık oluyoruz. Bayan Kasımpatı, Bayan Gümüş, Bayan Çığlık, Bayan İp, Bayan Minnoş, Karikatür Adam, Bay Sakallı… Her birinin dilinde yarım kalmış bir türkünün ezgileri geziniyor.

“Kırılmış günlerden gelen”, hayatın getirdiği yorgunluklarla “yüreği yırtıklar içinde” kalmış her bir karakteri ve onların derin yaralarını, annesini ziyarete giden yazar kişinin anlatımıyla okuyoruz. Yaşlılar Yurdunda, ölümle yaşam arasındaki son durakta yolları kesişen o karakterlerden öğretmen hanım (anne), her ne kadar oraya “ölüm bekleme yerleşkesi” adını vermiş olsa da, “Mutluluktan çok acıya yakışır olmaları”na rağmen herkesin hayata tutunabilmesini sağlayan bir sebebi var. İsimlerini sıradağlar gibi acılar ve solgun mutluluklardan alan “Son Bahçeler”in karakterleri, yaşamda her birimizin başına gelebilecek travmalar, tahribatlar karşısındaki dayanma ve ağrıyan bir hayata devam edebilme gücünü nereden alıyor olabilirler?

YAŞAMAYA DUYULAN SEVGİ

Öğretmen hanımın, “büyük derinlikleri ve delilikleri var” dediği Albay karakteri, -aynı zamanda diğerlerinin adını koyan kişidir- yaşlılar yurdunda öne çıkıyor. Islık çalıyor, dans ediyor, bazen taşkın bazen coşkun, amacını aşan şakalar, türlü maskaralıklar yapıyor, herkese takılıyor… Onun yaşamını bu davranışları üzerinden açığa çıkarmaya çalışıyoruz ama yine de eksik kalıyor. Genelde neşeli görünmeye çalışan, en şen kahkahaları atanların ruhunda kahramanca acılar, ağır hüzünler taşıdıklarını fark ediyoruz.

Romanda olayın yaşandığı zaman ile anlatı zamanı arasında yirmi yıl olduğunu düşünecek olursak, sanki bir masaldan çıkıp gelen anılar, zaman atlamaları ve bakış açılarının çeşitliliğiyle zenginleştirilen anlatının örüntüsüne resim, müzik, edebiyat, sinema gibi sanatın farklı disiplinleri de katkı sunuyor. Yazar, Stoacı filozofların hayata bakışından yararlanıyor, çeşitli sanatçıların eserlerine göndermeler yapıyor, kendi yapıtlarına atıfta bulunuyor. Bu anlamda, yazdığı esere katkı koyma konusunda okurlarından düşünce işçiliği, iş birliği beklediğini, “Benim romanlarım zor. Herkesin okuyabileceği, anlayabileceği romanlar değil. Gerek biçim gerek içerik açısından,” sözleriyle dile getiren Yalçın, kültürel birikimi yeterli olmayan bir okurun, çok katmanlı bir yapıyla kurguladığı romanlarını okumakta zorlanacaklarına işaret ediyor.

Önünde sonunda geçmiş günlerin, içinde yaşanmış evlerin, eşyaların, dinmeyen özlemiyle uzaktaki evlatların, aile bireylerinin, kedilerin, kar altındaki kasımpatıların içinden geçerek, bir çiçeğin içinden bakarak o sonsuz döngüye varıyor hayat. Bir sohbetimiz sırasında kendisinin de dile getirdiği gibi “Hayat bir bayram yeri değil.” Ama “Son Bahçeler”in merkezinde her ne kadar ölüm ve yalnızlık izleği duruyor olsa da İrfan Yalçın, hayatın merkezinde yaşama/ya duyulan sevginin de durduğunu gösteriyor okuruna.