Yandaş ve değişmeyen anlatısı

1970’lerin tek kanallı TRT’sinde yayımlanan ünlü dizilerden biri Bonanza’ydı. Nevada’da Ponderosa adlı bir çiftlikte yaşayan Cartwright ailesi her bölümde farklı bir macera yaşarken, biz de ABD’nin toprak rejiminin nasıl işlediğini, batıya doğru göçlerin ülkeyi nasıl biçimlendirdiğini Hollywood’un gözünden izlerdik.
Cartwright Ailesi izlediğimiz maceraların bazılarında, yasal ama pek de doğru olmayan şeyler yapıyorlardı. Tabii dizide özdeşleşme nesnemiz onlar olduğu için eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmamız zordu. Sonradan internet sayesinde Bonanza’yı tekrar seyretme fırsatı bulunca, hayal kırıklığıyla “Biz bunları nasıl izledik yahu?!” diye kendime sitem ettiğim çok oldu.

Dizinin ilk sezonunun 22’nci bölümü (1960) buna çok iyi bir örnektir. Jeb Drummond adlı bir adam, koyun sürüsünü Kaliforniya’ya götürürken yolu kısaltmak için Ponderosa arazisinden geçmek ister. Buna önce kiraladığı kovboylar karşı çıkar. Kılık-kıyafetiyle, kirli sakalıyla, konuşma tarzıyla tipik ‘kötü adam’ olarak sunulan Jeb uyarılara kulak asmaz, kendisine silah çeken bir kovboyu öldürür, nihayet Ben Cartwright ve oğullarıyla bizzat karşılaşır.

TRT’de seyrederken ne düşündüğümü hiç hatırlamıyorum ama, bu bölümü internette izlerken Cartwrightlar’ı anlamakta epey zorluk çektim: En fazla birkaç yüz koyundan oluşan bir sürü, ucu bucağı görünmeyen bu devasa araziye ne kadar zarar verebilirdi ki? Baba Cartwright’ı ikna etmeye çalışan Jeb şu söylediklerinde hiç de haksız değildi: “Burada neredeyse dünyanın yarısına sahipsin. Birkaç sefil koyun arazinin bir köşesinden geçip gitse ne olur ki?”
Ama Cartwright’ın sarsılmaz mülkiyetçiliği olayları öyle büyütür ki, Jeb tüm araziyi ailenin elinden almaya karar verir. Sonra bolca silahlı çatışma, rehin alma vs. Nihayet kötü adamların ölümüyle Ponderosa mülkü tekrar huzura kavuşur.

FEIST YÖNETMENLİĞİ ŞAŞIRTMADI

Bu bölümün Felix Feist tarafından yönetildiğini öğrenince şaşırmadım tabii. Koyunların gitmesine izin vermediği Kaliforniya’da başka bazı karanlık filmler yapmıştı Feist. Bu yapımların en ünlüsü 1934 tarihli California Election News’du (California Seçim Haberleri).

1934 yılında Kaliforniya Valilik Seçimleri’nde üç aday vardı. Cumhuriyetçi Parti adayı Frank Merriam, İlerici Parti adayı Raymond Haight ve Demokrat Parti adayı Upton Sinclair.

ABD’nin en ünlü sosyalist yazarlarından olan Sinclair, seçime EPIC (End Poverty in California/Kaliforniya’da Sefalete Son) adını verdiği bir programla katılıyordu. “Kaliforniya gibi zengin bir eyalette, halkın sefalet içinde yaşamasının hiçbir mazereti olamaz” diyen Sinclair, seçmenlere dağıttığı 64 sayfalık bir broşürde, iki yıl içinde eyaletteki sefaleti nasıl ortadan kaldıracağına dair gerçekçi bir sosyal plan sunuyordu.

ÇALIŞILMIŞ KURMACA FİLMLERE YANSIDI

Hollywood endüstrisinin patronları başta olmak üzere California’nın büyük iş adamları bu sosyalist projeden o kadar ürktüler ki, kendi adayları Merriam’ın kazanması için her türlü propaganda aygıtını kullandılar. Böylece, bugün medya-politika ilişkisi tartışılırken anımsanan ilk örneklerden biri olan California Seçim Haberleri adlı haber-röportaj filmleri ortaya çıktı. Bu filmlerde, kameranın arkasındaki bir röportajcı soruyor, kameranın önündeki insanlar da kime neden oy vereceklerini anlatıyordu.

Sinemalarda asıl filmden önce gösterilen altışar dakikalık üç kısa filmden oluşan bu seri, aslında gerçek bir haber-röportaj çalışması değil, üzerinde özenle çalışılmış bir kurmacaydı. Felix Feist’in yönettiği bu filmlerde konuşanlar seçilmiş kişilerdi. Feist, Kaliforniya’nın yerel seçmeninde Sinclair ve EPIC korkusu yaratmak için, 1929 Buhranı’nın etkisiyle bölgeye gelmek zorunda kalan göçmen işçilerle ilgili haberlerden faydalanmıştı. Üzerinde işçi tulumu bulunan göçmenler oylarını Sinclair’e vereceklerini söylerken, güzel giyinmiş kadın ve erkekler düzenin bozulması tehlikesine vurgu yaparak Merriam ya da Haight’ı destekleyeceklerini söylüyordu. Feist, seyircilerin kendi gerçekliklerinden bağımsız olarak perdede izledikleri ‘ideal’ karakterlerle özdeşleşmeyi tercih ettiği ‘mimesis’i kurnazca kullanmıştı.

İÇ HESAPLAŞMALAR FİLMLERDE OLUYOR

6 Kasım 1934’te yapılan seçimi, oyların yüzde 48.87’sini alan Merriam kazandı. Sinclair ne yazık ki 37.75’te kaldı. Bu sonuçlarda Felix Feist’in yaptığı filmlerin ne kadar etkisi olduğunu bilmemiz olanaksız tabii. Ama zaten asıl mesele, bu filmlerin yapılabilmiş olması...

2021 Oscar adaylarından Mank adlı filmde yönetmen David Fincher da bu dezenformatif filmlere değiniyordu. Fincher bunun nasıl ahlaksızca bir girişim olduğunu, bu filmleri yapan kişiyi vicdan azabından dolayı intihar ettirerek gösteriyordu.

Tabii bu içsel hesaplaşmalar sadece filmlerde oluyor. Gerçek hayatta, Felix Feist’in son derece rahat biçimde yönetmenlik yapmaya devam ettiğini, ‘34’te başladığı ‘Kaliforniyalı zenginleri koruma ve kollama’ görevini ‘60’ta da sürdürdüğünü görüyoruz. Ve Sinclair hâlâ saygıyla okunurken, Feist işte bu yazıda gördüğünüz gibi anılıyor.