Burası memleketi rant uğruna peşkeş çekenlerin değil, dünden bugüne havasına, suyuna, ormanına sahip çıkıp yarınları için mücadele edenlerindir. Yarını kuracak olan da dayanışmayla, omuz omuza mücadele edenlerin umudu ve kararlılığı olacak.

Yangın bölgelerinde neler gördük? Bu bizim mücadelemiz

İrem Yıldırım

Antalya’nın Manavgat ilçesinde 28 Temmuz’da başlayan ve ardından neredeyse tüm civar illere yayılan yangın; Bartın, Kastamonu ve Sinop’ta yaşanan sel felaketleriyle ülke bir afet yerine dönüşmüş durumda. Yaşananları değerlendirirken her ne kadar “şimdi sırası değil” serzenişleri yükseliyor olsa da esasında şu an ses çıkartmanın tam da sırası. Çünkü “doğal” gerçekleşebilecek ve önlenebilecek olaylar birer afete dönüşür durumda ve bu afetlerin rastlantısal geliştiği söylenemez. 31 Mayıs 2011’de Artvin’in Hopa ilçesinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mitingi öncesinde HES’lere karşı gerçekleştirilen eylemde devrimci öğretmen Metin Lokumcu polisin biber gazlı saldırısı sonucu hayatını kaybetmişti. Bugün Karadeniz’de yaşanan sel felaketiyle birlikte Metin Hocamızın mücadelesi bir kez daha hepimiz tarafından anılıyor. Çünkü HES’lere, ranta dayalı çarpık kentleşmeye, doğa katliamlarına, yerinde olmayan maden ocaklarına ya da enerji alanlarına karşı mücadelenin aslında bu felaketleri önleme mücadelesi olduğu hem bizler hem de iktidar tarafından çok iyi biliniyor.


Memleketi rant uğruna heba ediyorlar

Muğla’da yaşanan felaketin ardından SOL Genç olarak bölgeye yaptığımız dayanışma ziyaretinde gördük ki, bu ülkenin tüm canlıları bir avuç sermayederin bekalarının sağlanması için heba ediliyor. Yangın söndürme ekiplerinin taşerona verildiği, ilgili kurumların işlevsellikten uzak bırakıldığı, bu hal karşısında dayanışmak için bölgeye gelen gönüllülerin iktidarlarını itibarsızlaştırdıkları düşüncesiyle “provokatör” ilan edildiği, köylünün kendi derdiyle baş başa bırakıldığı; neredeyse acıyla dalga geçercesine vaatlerin verildiği ve günün sonunda yalnızca her zaman olduğu gibi sadece kendi kitlesini bir arada tutma refleksiyle gerçeklikten uzak bir şekilde Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından “güçlü Türkiye” mesajları verilen bir tabloyla karşılaştık.

Gerçekçi hiçbir cevap yok

Bunun yanı sıra bölgedeki dayanışma faaliyetleri en dikkat çekici konulardan biriydi. Memleketin dört bir yanından gelen gönüllü gençlerin asgari yangın söndürme tecrübesi olanları soğutma ve söndürme çalışmalarında diğerleri ise dayanışma için gelen malzemelerin dağıtımı noktasında rol üstlenmiş konumdaydı. Görülen bu dayanışma resmi zihinlerde Gezi Direnişi’ni çağrıştırırken aslında bu çağrışımın da tesadüfi olmadığını belirtmek gerek. Gezi’de hem “bir ağaç” için hem memleketinin geleceği için sokakları dolduran gençler bugünlerde ise afetlere teslim bırakılmış bölgelerde, kendilerinden kilometrelerce ötesindeki insanların derdini dert edinip, Gezi’den öğrenilen dayanışma pratiğini burada yeşertti. Bu çalışmalar sürerken Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yangın bölgelerindeki dayanışma faaliyetlerine gelen yasak, aslında iktidarın kendi “gücünü” sorgulatacak herhangi bir beraberliğe karşı aldığı düşmanca tutumlardan biriydi. Söndürülemeyen yangının ardından bölge halkının öfkesi apaçık ortada. Yangında evi yanan köylüler için tahsis edilen konteynerlerde ne elektrik ne de su var. Bölge halkının geçimini sağladığı çam balı, arıcılık, zeytin, hayvancılık gibi pek çok kaynak yangınla birlikte yiterken halkın yangının ardından geçimlerini nasıl devam ettireceklerine dair uzun vadeli, gerçekçi hiçbir cevap bulunmuyor. Bölge halkı evlerinin, eşyalarının, geçim kaynaklarının yanı sıra hatıralarını, geçmişlerini ve yarına dair planlarını da yitirmek durumunda bırakıldılar. Memleket, doğasının önemli bir kısmını kaybetti.
Yangın krizini yönetemeyen iktidarın yarın rant politikaları peşinde koşarken bölge halkını unutacağı oldukça açık. AKP iktidara geldiği günden beri her yeri bir rant alanı olarak gördü. Ancak, yangından mağdur edilen bölge halkı, ihmalkarlıklarla söndürülemeyen yangının derdini kendisine dert edinenler, geziden bu yana dayanışma refleksini içinde diri tutanlar; rant politikaları peşinde koşarken kriz yönetmeyi unutmuş olan iktidarı unutmayacak. Yangın bölgesine dayanışma için gelen genç gönüllülerden birinin söylediği “Bu ormanlar devletin değil halkın ormanları, dolayısıyla buradayız” ifadesi esasında Metin Lokumcu’dan, Havva Ana’dan, Gezi Direnişçilerinden, Sarı Yazmalılardan gelen mücadelenin bugün diri ve gerçekçi bir şekilde hala sürüyor olduğunun kanıtı. Burası, memleketi rant uğruna peşkeş çekenlerin değil dünden bugüne havasına, suyuna, ormanına sahip çıkıp yarınları için mücadele edenlerindir.