Günlerdir ülke tarihinde hiç yaşamadığı bir ölçüde, kelimenin gerçek anlamında yanıyor.

Ancak asıl yangın, Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarının, tam da hiç gitmeyecek izlenimini vermeye çalıştığı bir sırada hiç iyileşemeyecek biçimde yanmakta oluşudur.

Eğer doğru değerlendirilirse, bu yangınların sonrasında, ülkenin doğası da, demokrasisi de kurtarılabilir.

TEK ÖRNEK YETERLİ

Kimi kez, tek bir örnek çok karmaşık görünen bir olguyu açıklamak için yeterlidir.

Başkan Erdoğan iktidarının yanmakta olduğunun en somut kanıtı “çay” olayıdır.

Uçakları AKP iktidarında yıllardır çürümeye terk edilen neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt Türk Hava Kurumu-THK Onursal Başkanı da olan Erdoğan, sel felaketi nedeniyle geldiği Karadeniz yöresinde yaptığı gibi, yangında canı yananların üzerine su gönderecek yerde Orçay marka çay paketleri attı.
Çay yaprağı işlememesinin tekel olmaktan çıkarılıp özel sermayeye de açılmasından sonra çok sayıda özel kuruluş çay işletmeciliği yapıyor. Rize Ticaret Odası Başkanı da olan iş insanı Mehmet Erdoğan’ın sahibi olduğu Orçay da onlardan biri. Mehmet Erdoğan’ın, Ankara Söğütözü’nde Saray’a yakın Next Level adlı büyük iş merkezinin açılışını da Başkan Erdoğan’ın yaptığı biliniyor.

Öte yandan bir kamu kuruluşu olan ve bu ülkede çay işleme denilince ilk akla gelen Çaykur, 2017’den bu yana Başkan Erdoğan’ın Başkanı olduğu Türkiye Varlık Fonu’nun-TVF kapsamındadır ve o tarihten beri neredeyse sürekli zarar ediyor; son yıl, 2020 zararı 547 milyon lira.

İster yalnızca tanıtım ya da reklam amaçlı olsun, istenirse karşılığında Orçay’a devlet bütçesinden para da ödensin hiç fark etmez. Çaykur varken ve üstelik tüm diğer özel çay üreticileri de bir tarafa bırakılarak Orçay’ın seçilmesi, başlı başına, iktidarın asıl yangın alanıdır.

ASIL SORUN: YANGIN SONRASI

Yanan bölgelerinin halkı çaresizlik içinde nasıl kıvranıyorsa; ülkenin diğer bölgelerinde yaşayanlar da, kuraklık, sel, işsizlik ve pahalılık yangınlarıyla kavruluyor. Bunlara, yargı, eğitim, hak ve özgürlük yangınları da eklenebilir. Kısaca tüm ülke yangın yeridir.

Çıkaranlar söndürmeyeceğine göre yangının sonrasında yapılacak bakım ve onarıma bir an önce açıklık kazandırılması, yaşamsal ölçüde çok büyük bir önem kazanıyor.

Yangın büyüktür, bu nedenle de sorun kimin ve nasıl aday olacağının çok ama çok ötesindedir. Çünkü, çözüm için, niteliği ne olursa olsun, bir kişinin gücü hiçbir biçimde yeterli olamayacağından, böyle insanüstü bir yaratık bulunsa da asla başarı olasılığı yoktur. Bu nedenle, CHP Genel Başkanı’nın “şöyle olursa aday olurum” ya da adaylık için adı geçen “belediye başkanları bir dönem daha devam etmeliler” gibi açıklamalar yapması, birçok bakımdan tamamıyla yanlıştır.

AKP dışında kalan siyasetin, aday saptamadan önce, bu yapılamıyorsa aday saptama ile eşzamanlı olarak yapması gereken çok şey var.

Öncelikle, kuralları ve kurumlarıyla demokratik devletin anayasal temellerinin içeriğine en kısa zamanda açıklık kazandırılmalıdır. Burada bir parantez açarak belirtelim ki, bugün, AKP ve MHP’nin kendilerince savundukları Başkanlık sistemini süsleyip topluma sunmuş olmalarına karşın muhalefetin, çok daha önceden anayasa konusunda somut bir adım atmamış olmasının toplumsal sorumluluğu çok ağırdır. Yangın sonrasının bakım ve onarımının anayasası, başta yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı olmak üzere, milletvekili adaylarının tamamının önseçimle saptanmasına dayalı, katılımcı yaklaşımla oluşan bir yasama organı; sendika, basın yayın ve bilimsel çalışma özgürlüğü ile üniversite özerkliği gibi tüm insan hak ve özgürlüklerinin nasıl olacağının açıklık kazanması bir an önce sağlanmalıdır.

Somut demokratik toplum düzenlemeleri elbette tek başına yeterli olamaz. Yeni anayasal düzenlemelerin uygulanmasının ve geçiş sürecinin “zamanlaması” da açıklık kazanmalı, dahası tüm bunlar hiç zaman yitirmeden yanmakta olan toplumla buluşturulmalıdır.

Yangın o kadar ağır ve yok edici ki, sonrasının canlandırma ve onarımının hiç de kolay olmayacağı bilinciyle hazırlık yapılmalıdır.