Son yıllarda yangın sayısının, yanan orman alanı miktarının ve yangın başına düşen yanan orman alanı miktarının hızla arttığı acı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hem yangını önlemede, hem de yangına müdahalede önceki yıllara göre net bir başarısızlık var.

Yanlış uygulamalar yangınları artırıyor

Prof. Dr. Erdoğan Atmiş
Ormancılık Politikası Uzmanı Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi

İzmir’de, Mersin’de, Antalya’da yine ormanlarımız yanıyor. Ormanlarımızla birlikte ciğerlerimiz de yanıyor. Toplum olarak hep birlikte üzülüp, kendimizi çaresiz hissediyoruz. Aslında bu duyguları her yıl bu aylarda tekrar tekrar yaşıyoruz. Çünkü Türkiye’de yangın konusunda en tehlikeli dönem temmuz-eylül ayları arasındaki dönemdir. Yaz kuraklığı sonucu oluşan nem açığı ve kuruyan bitki örtüsü yangına adeta davetiye çıkarır. Ayrıca bu dönemde anız yakılması ile artan turizm ve rekreasyon faaliyetlerinden kaynaklanan hareketlilik de yangınlara zemin hazırlar. Bu yüzden her yıl toplum olarak temmuz ayından başlayarak hep birlikte yangınları tartışmaya başlarız. Bu tartışmaların konusu genellikle, yangın uçağı ve helikopteri alımı veya kiralanması tartışmalarından, “otel yapmak için ormanları yakıyorlar”, “yanan ormanları geri kazanmak için herkes fidan alıp ormana koşsun” gibi yanlış tespit ve öneriler ekseninden öteye gitmez. İktidar da boş durur mu, o da, orman yangınlarıyla mücadelede ne kadar başarılı olduğunu, bu sayede orman yangınlarıyla mücadelede “Amerika’dan ileride”, hatta “Avrupa’nın en başarılı ülkesi” olduğumuzu, “yangına müdahale süresini 10 dakikaya indirdiğimizi” içi boş bir propaganda malzemesi olarak medyaya pompalar. Biz akademisyenlere düşense bütün bu yanlış bilgilerin bir yerinden tutup, düzeltmeye çalışmak olur. Fakat sesimiz medyada sınırlı miktarda yer bulduğu için başarılı olamadığımız gibi, bu bitmeyen tartışmaları izlemek zorunda kalmak da bizim çaresizliğimiz olur. Dört meslektaşımla birlikte 22 Ağustos 2019’da yayımladığımız “Ormanın Çağrısı”1nda bu konudaki düşüncelerimizi kamuoyuyla paylaşmıştık. Merak edenler bildirideki çağrımıza kulak verebilir. Bu yazıda bu ayrıntılara girmeden ülkemizdeki orman yangınlarının ne şekilde arttığını ve bunun henüz farkına varılamayan önemli bir nedenini anlatmaya çalışacağım.

NET BİR BAŞARISIZLIK

Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre, ülkemizde 2009-2020 yılları arasında, yani son 12 yılda 29 bin 965 orman yangınında 98 bin 950 hektar orman alanı yandı. Bu yıllar içinde rekor, 3 bin 399 yangında 20 bin 971 hektar orman alanının yandığı 2020 yılına ait. Oysa 2020 öncesindeki son 11 yılın yangın sayısının yıllık ortalaması 2 bin 415, yanan orman alanı ortalaması da 7 bin 089 hektardı. Orman yangınlarında bazı yıllar olağan üstü yıllardır. Bu yüzden karşılaştırma yaparken tek yıla bakmak yanıltıcı olabilir. Bunun için, son 10 yılı iki eşit parçaya bölerek bir karşılaştırma yapabiliriz. Son beş yılda, yılda ortalama, 2 bin 771 yangında 11 bin 819 hektar orman yanmış. Önceki 5 yılın yıllık ortalaması ise 2 bin 492 yangında 6 bin 372 hektarmış. Yani iki dönem arasında yıllık ortalama yangın sayısı yüzde 11,2 artarken, yanan alan miktarı yüzde 85,5 artmış. Bu verilere iki dönem arasında yıllık yangın başına düşen yanan alan miktarındaki değişimi eklersek sonuca varmak biraz daha kolaylaşacaktır. İlk beş yıllık dönemde yangın başına düşen yanan alan miktarının yıllık ortalaması 2,42 hektarken, bu oran son beş yıllık dönemde yüzde 72,3 artarak 4,17 hektara ulaşmış. Bu veriler, son yıllarda yangın sayısının, yanan orman alanı miktarının hızla arttığı acı gerçeği ile bizi baş başa bırakıyor. Yani hem yangını önlemede, hem de yangına müdahalede önceki yıllara göre net bir başarısızlık var. Bu acı gerçeklerin sorgulanması gerek.

yanlis-uygulamalar-yanginlari-artiriyor-901725-1.
Prof. Dr. Erdoğan Atmiş

TAHSİS DAHA TEHLİKELİ

Bu artışı iklim krizine bağlayıp işin içinden kolayca sıyrılmak mümkün, fakat işin kolayına kaçmadan, iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunu, yani doğal varlıkların “kalkınmaya” kurban edilmesinden kaynaklanan bir süreç olduğunu hatırlatmalıyım. Sadece son haftalarda gündeme gelen haberlere baktığımızda, Muğla İkizköy Akbelen ormanlarının termik santral için, Rize İkizdere ormanlarının taş ocağı için, İstanbul Çatalca ormanlarının RES’ler için, pek çok vadimizin HES’ler, altın madenleri ve mermer ocakları için tehdit altında olduğunu görebiliriz. TEMA Vakfı’na göre Kazdağı ormanlarının yüzde 80’i ve korunan alanlarının yüzde 55’i için maden ruhsatı verilmiş durumda. Yine vakfa göre, pek çok ilimizin yüzölçümlerinin yüzde 70’e kadarı aynı durumda. Her yıl orman yangınlarıyla kaybedilen orman alanlarının 4,5 katından fazlasının ormanlarda maden, enerji, turizm, ulaşım gibi ormancılık dışı amaçlarla yapılan orman tahsisleri nedeniyle yok olduğunu daha önce açıklamıştım. Hatta yanan orman alanlarının tekrar ormana dönüşmesinin mümkün olduğunu fakat enerji santralına, maden sahasına, otele, golf sahasına dönüştürülmüş alanların artık ormana dönüşmesinin çok zor olduğunu defalarca hatırlatmıştım. Ayrıca meslektaşlarımla duyurduğumuz “Ormanın Çağrısı” bildirisinde, “Ormanlarımızın yıkımına neden olan en büyük uygulama, orman alanlarının madencilik, turizm, altyapı vb. tesisler için ormancılık dışı amaçlarla kullanımlara tahsis edilmesidir. Ülke çapında bu amaçla yapılan tahsislerin toplam miktarı 700 bin hektara yaklaşmıştır. Vahim olan; bu tür tesislerin ekosistem bütünlüğünü bozduğu ve orman parçalanmasına (fragmentasyon) yol açtığının henüz farkına varılamamış olmasıdır” demiştik. Bu tür tahsislerle yok edilen ormanların miktarı 2020 yılı itibariyle 748 bin hektara ulaştı ve bu tahsisler hızla devam ediyor.

yanlis-uygulamalar-yanginlari-artiriyor-901726-1.

YATIRIMLAR PARÇALIYOR

Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2008 ile 2019 yılları arasındaki 11 yıllık kısa süre içinde 10 hektardan küçük orman parçalarının sayısı rekor bir oranla yüzde 118 artarak 55 bin 484’ten 120 bin 789’a çıktı. Böylece ormanlarımızdaki parça sayısı 101 bin 890’dan yüzde 55,6 artarak 158 bin 519’a ulaştı. Yani ülkemizdeki büyük orman alanları çok kısa bir süre içinde bölünerek çok daha küçük parçalar haline getirildi. Bu parçalanmanın en büyük nedeni bahsettiğimiz tahsisler. Bu tahsisler ormanları parçalamakla kalmıyor, orman yangınları için de önemli tehditler oluşturuyor. Daha önce yaban yaşamının bir parçası olan bu alanlar tahsislerle birlikte insan faaliyetinin olduğu alanlara dönüşüyor. Alana insanlar, makineler girmeye başlayınca bu alanlardaki yangın riski de artıyor. Yine güncel örnek verirsek; son günlerde bir orman işçisini kaybettiğimiz Marmaris ve bin beş yüz hektar ormanın yandığı Mersin yangınlarının elektrik iletim hatlarından çıktığı belirtiliyor. Orman ekosistemlerini “kalkınma”nın bir parçası olarak görülen “yatırımlar” için sadece bir arsa veya araziye indirgeyince, sadece orman ekosistemlerini parçalamakla kalmıyoruz, buralardaki faaliyetlerden kaynaklanacak şekilde çevredeki orman ekosistemlerini de yangın riski altında bırakıyoruz. Bu tehlikenin farkına bir an önce varmalıyız.

Bu iddiamı somut verilerle kanıtlamak istiyorum. Fakat Orman Genel Müdürlüğü ormanlarda yapılan tahsisler konusundaki bilgileri araştırmacılarla paylaşmadığı için bu tür tahsislerin orman yangınlarını arttırdığını kanıtlamamın mümkün olmadığını da biliyorum. Yine de bu iddiamın arkasındayım. Çünkü bu verileri ciddi bir şekilde incelemediği için Orman Genel Müdürlüğü de bu iddiamın aksini ispatlayamaz.

OGM’yi bu tahsislerle yangınlar arasındaki ilişkiyi birlikte araştırmaya çağırmak istiyorum. Fakat oldukça umutsuzum. Çünkü bırakın OGM’nin bu konuda çaba göstermesini, orman yangınlarının nedenlerini bile doğru belirleyemediği ortada. Örneğin; orman yangınları içinde sebebi bilinmeyen yangınların sayısı gün geçtikçe artıyor. Tüm yangınlar içinde sebebi bilinmeyen yangınların oranı 2011 ile 2015 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde yüzde 40,8’ken, bu oran 2016 ile 2020 arasındaki 5 yılda yüzde 51’e çıktı. Yani biz artık orman yangınlarının yarısının nedenini bilmiyoruz. Nedenini bilemediğiniz şeye karşı önlem almanız ve mücadele etmeniz de mümkün değil.

İktidarın ve ormancılık örgütünün ormancılık dışı amaçlarla yapılan orman tahsisleriyle ormanları on binlerce parçaya ayırarak ve orman ekosistemlerini bir de bu şekilde yok ettiğini fark etmesi için daha ne kadar bekleyeceğiz? Bu kurumların bir an önce propagandayı bırakıp gerçeklere dönmesi gerekiyor. Muhataplarımız bu işe; son yıllarda orman yangınlarındaki artışın gerçek nedenlerini araştırmaya ve bunu önlemek için bir çözüm yolu bulmaya çalışarak başlayabilirler.

yanlis-uygulamalar-yanginlari-artiriyor-901727-1.

10 YILDAKİ ORMAN TAHRİBATI VERİLERİ

• 2009-2020 arasında 29 bin 965 yangında 98 bin 950 hektar orman alanı yandı.
• 2020’de 3 bin 399 yangında 20 bin 971 hektar orman alanı yandı.
• 2009-2019 yıllarında yıllık ortalama yangın 2 bin 415, yanan orman alanı ortalama 7 bin 89 hektar.
• Kazdağı ormanlarının yüzde 80’i, korunan alanlarının yüzde 55’i için maden ruhsatı verilmiş durumda.
• Orman alanlarının madencilik, turizm, altyapı vb. tesisler için yapılan tahsislerin toplam miktarı 2020 yılı itibariyle 748 bin hektara ulaştı.
• Bilinmeyen yangınların oranı 2011 ile 2015 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde yüzde 40,8’ken, bu oran 2016 ile 2020 arasındaki 5 yılda yüzde 51’e çıktı.
• 2008 ile 2019 yılları arasında 10 hektardan küçük orman parçalarının sayısı rekor bir oranla yüzde 118 artarak 55 bin 484’ten 120 bin 789’a çıktı.

1 Akademisyenlerden Ormanın Çağrısı. http://oksijen.ist/blog/ormanin-cagrisi