Yapacak işin varsa, ve yapıyorsan, karamsarlığa yer yoktur. Yaptıkça bir şeylerin değiştiğini görebilirsen, daha çok yapasın gelir, umudun da gücün ve enerjin de büyür.

Böyle seçimlerin böylesi sonuçlarından sonra, kendi pozisyonunuza sıkı sıkıya sarılıp geriye dönük açıklamalar yapabilirsiniz. Kendinizden başka her şeyi sorgulayıp, sonuca kendi dışınızda her yerden gerekçeler bulabilirsiniz.

AKP Meclis’te çoğunluğu kaybetti… Erdoğan MHP’ye ve Bahçeli’ye mecbur ve mahkûm… Cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan yüzde 52’lik oy AKP ve MHP’nin geçmişte aldığı toplam oyun 10 puan altında... AKP eriyor…

Baktığınız yerden buna benzer değerlendirmeler yapabilirsiniz. Doğru da olabilir.

Ya da; muazzam analizler yapıyormuşçasına rakamlar üzerine döktürebilirsiniz: İyi Parti ve Akşener beklentinin çok altında oy aldı. O beklentiyi karşılayabilseydi, seçim ikinci tura kalırdı… Bu seçimin asıl kazananı MHP ve Bahçeli. Yüzde 5 falan alamaz denilirken barajın üzerinde oy aldı… Bütün engellemelere karşın HDP barajı aştı ve güçlü bir şekilde Meclis’e girdi… Muharrem İnce yeni bir siyasal figür olarak öne çıktı, büyük başarı gösterdi. CHP yeni tartışmalara gebe…

Eeee? Neden böyle bir sonuçla karşılaşıldı ve eğer bu sonuç tam da sizin istediğiniz değilse bunu değiştirmek için ne yapacaksınız?

Seçimin hiç adil olmadığı, bir tarafın devletin tüm olanaklarını kullanıp ve neredeyse medyayı bütünüyle kendi propaganda aracına döndürdüğü; buna karşın diğer tarafta bir adayın cezaevinde tutulduğu söylenebilir. Doğru. Ancak bu, bu yarışa girilmeden de doğruydu ve bu koşullarda seçime girildi.

Futbolcular benzer sonuçlar aldıkları maçlardan sonra, bir açıklama için epey uğraşır, ardından “Önümüzdeki maçlara bakacağız” diye noktayı koyarlar. İyi laftır. Eğer sadece öylesine bakmıyor ve önünüzdeki maça gereğini yaparak hazırlanıyorsanız.

Bu seçimin en tehlikeli sonucu, İnce ile birlikte olağanüstü moral bulmuş, motive olmuş ve büyük umutlarla koşturmuş olanların, yıkıcı bir moral bozukluğu ile bir içe göçüş yaşamalarıdır. Kimse, bir toplumsal dönüşümü bir iki aylık çaba ile hedefe ulaşılabilecek kısa mesafe koşusu sanmamalı. Bu bir maraton; sabırla, inançla ve her adımında bir şeyler başarılarak koşulacak bir maraton.

Şimdi, önümüzdeki maçlara bakacaksak eğer, çok farklı kesimlerden gelip el ele vererek bu kampanyada mücadele edenlerin, sonuca bakarak soluklarının kesilip dizlerinin bağının çözülmesine izin vermemek gerek. Onlara sarılıp, bunun bir maraton olduğu inancını yerleştirebilmek gerek.

Sonucu, medyanın neredeyse tümünün iktidar borazanı olmasıyla açıklamak da kolaycılık ve kaçıştır. Medya AKP’yi destekledi ama AKP oyları düştü… Medyanın pek dönüp bakmadığı MHP seçimin en büyük kazananı… İnce’nin reytingleri Erdoğan’dan çok yüksekti…

Ne yazık ki, benzer her sonuçtan sonra duyduğumuz; insanlar cahil, makarna ve kömüre oy veriyorlar, bunlarla olmaz değerlendirmeleri yine öne çıkıyor. Bu, sol siyasetin değerlendirmesi olamaz.

Erdoğan, ülkenin yoksullarını, onları hayatta tutan yardım ağları sayesinde kendine bağladı ve bu “sürdürülebilir yoksulluk” sayesinde iktidarda kalıyor. Daha fazlasını veremiyorsanız, yoksulluklarını sürdürerek de olsa hayatta kalmak insanların vazgeçebileceği bir şey değildir.

Türkiye’yi zor günler bekliyor. Zorluk sadece muhalefet açısından değil, Erdoğan açısından da geçerli. Yönetmekte daha da zorlanacağı bir Türkiye var.

CHP’de İnce merkezli iç tartışmalar olacağı kesin ve İnce Pazar günü kaldığı yerden maratonu sürdüreceğini ilan etti.

Sosyalist sol açısından da, başarının yolu her adımında küçük ve yeni başarı örnekleri yaratılan, insanların hayatına dokunup onları değiştiren bir maratondan geçiyor. Başta yoksulluk, sürekli eleştirilen sorunlara, somut çözümler üretebilmekten, problem çözebilmekten geçiyor.

Aslında kendimi tekrar ediyorum; başarı, yapacak işler tanımlayıp onları yaptığımızda, sorunları saydığımız söylevlere onları nasıl çözdüğümüze dair örnekler de ekleyebildiğimizde gelecek.