Türkiye tarihi seçimine hazırlanırken, dünya yapay zekâ teknolojileri açısından tarihi bir kırılma anını yaşıyor. Bu yazıyı yazmak için kullandığım bilgisayarın tarayıcısında açtığım pencerelerden birinde “seccadeye ayakla basma” tartışması yürürken, bir diğer pencerede aralarında Elon Musk’ın da bulunduğu teknoloji liderlerinin “yapay zekâ çalışmalarının 6 ay durdurulmasını talep ettiği açık mektup” var. Geçen haftaki yazıda detaylı bahsettiğim bir çelişki bu. Bir yandan, yapay zekânın tüm faydalarına rağmen nükleer kadar büyük bir tehlike olabileceğine ilişkin bir bilgiyle boğuşurken, diğer yandan “seccadeye ayak basma konusunda” birbirine laf sokan insanların öfkesinden nasipleniyorum. Böyle bir teknolojinin çağında, daha 1,5 ay önce on binlerce insanımızın enkaz altında kalmasının acısı da başucumda uykusuzluk olarak yaşıyor.

YAPAY ZEKA NİYE ENDİŞE VERİYOR?

Aralarında Elon Musk, Apple Kurucu Ortağı Steve Wozniak, Yuval Noah Harari, ünlü bilgisayar bilimi profesörü Stuart Russell gibi teknoloji lideri, yazar ve bilim insanlarından oluşan bir topluluk bir açık mektup yayınlayarak imzaya açtı. Mektup özetle, “tüm yapay zekâ laboratuvarlarını GPT-4’ten daha güçlü yapay zekâ sistemlerinin eğitimine en az 6 ay ara vermeye çağırıyor” ve gerekçelerini sıralıyordu. “Gelişmiş Yapay Zekâ, dünya üzerindeki yaşamımızın tarihinde derin bir değişikliği temsil edebilir. Orantılı özen ve kaynaklarla planlanıp yönetilmelidir.” Duraklatma çağrısının özet gerekçesi buydu. Açıkçası yaratıcıları dahil pek çok yapay zekâ uzmanı ve araştırmacısının üzerinde uzlaştığı bir şey var: Kimse bu teknolojinin nereye varacağını tam olarak kestiremiyor ve yapay zekâ laboratuvarlarının kontrolden çıkmış bir yarışa girmesinin, bütün insanlığın zararına bir sonuç ortaya çıkaracağı çok açık.

NELER OLABİLİR?

Örneğin; sosyal medyayla birlikte zaten içinden çıkılmaz bir hale gelen dezenformasyon, ses ve görüntüyü yeniden üretebilen yapay zekâ sayesinde mükemmelleşti ve daha da mükemmelleşebilir. Dezenformasyonun bu şekilde artışı da insanların artık gerçekler dahil hiçbir şeye inanmaz hale gelmesi olabilir ki, bunun da sonu kaos. Örneğin; işlerin kontrolsüz bir hızla otomatikleşmesi ve makinelerin insanların yerini alması, iyi yönetilemezse büyük bir insanlık krizine yol açabilir. Çünkü olaylar, atlı arabadan otomobile, buharlı trene geçildiği bir dönemdeki kadar yavaş ilerlemiyor. Üstelik, yapay zekânın yaratacağı yeni işleri, eski insanların yapması şimdilik olanaksız. Diğer yanda üç hafta önce bu köşede değindiğim bu teknoloji için gereken işlem gücünün yaratacağı çevresel felaket ihtimali ve haber kuruluşlarını bekleyen kriz var. Örneğin; otonom silah teknolojisinin nasıl mükemmelleştiği ve daha kadar mükemmelleşebileceği konusu ve kötü niyetli insanların elinde bunun neye dönüşeceği tehlikesine girmedim bile. Şimdilik 50 bin kişiyi aşkın kişinin imzaladığı bu mektubun çelişkisi de şu. Diyelim ki dünyanın bir kutbu, üzerinde uzlaşarak yasal çerçevesini çizmek için 6 ay ara verdi. Dünyanın diğer kutbunun da ara verdiğini ya da sessiz sessiz çalışmayacağını nereden bileceğiz? ABD ve Rusya’nın 20. Yüzyılda giriştiği uzay yarışı gibi bir yarış koşulları oluşursa, bu nereye varır? O nedenle yapay zekânın nükleer silahlar kadar hassas, karşı anlaşmalar ve bağlayıcı düzenlemelerle uluslararası bir şekilde ele alınması gerekiyor. Bu yazı şekillenirken, İtalya’dan da “ChatGPT’nin gizlilik endişeleri nedeniyle yasaklandığı” haberi geldi. İtalya’daki düzenleyiciler, OpenAI’ye endişeleri gidermesi için 20 günlük de bir süre vermişti. Bu kararda, özellikle kişisel verileri işlemesi ve ifşa etmesi konusundaki belirsizlik hakimdi. Diğer yandan, AB’nin de yapay zekâ konusunda dünyanın ilk mevzuatı üzerinde çalıştığı biliniyor.

YAPAY ZEKÂ DERKEN

Aslında “üretken yapay zekâ” ile girilen süreci de sadece “yapay zekâ” diye tanımlayarak biraz haksızlık yapıyoruz. Çünkü yapay zekâ zaten çok uzun süredir hayatımızda. Örneğin; Google arama motoru da çeviri modülü de muhteşem birer yapay zekâ, sanki yüzyıllardır hayatımızdaymış gibi onlar olmayınca trafikte ilerleyemediğimiz navigasyon uygulamaları da bir yapay zekâ. Evimizin haritasını çıkarıp harıl harıl süpüren robot süpürgenin de bir yapay zekâ ile çalıştığını biliyoruz. Daha mükemmelini görünce, geldiğimiz yolu unutmaya teşneyiz. Bilgisayar biliminin öncülerinden John McCarthy’nin “Çalıştığı an ona artık kimse Yapay Zekâ demez” sözü her şeyi özetliyor. Çalıştığı an, artık ona kimse yapay zekâ demiyorsa, bu insanların işlerini elinden alış hızını fark edip önlem almamızı da zorlaştırabilir.

YA İNSANIN ROBOTLAŞMASI

Bütün bunlarla birlikte, bu köşede sık sık sorduğum bir soru var: Asıl tehlike, yapay zekânın gelişmesi mi, yoksa insanın robotlaşması mı? Bence ikinci taraf daha ağır basıyor. İşler otomatikleştikçe insanlar da robotlaşıyor. Robotlara fark yaratacak, akıl yürütme biçimlerimizi, yavaşlığı, yaratıcılığı terk ediyoruz. Sırf birileri yazıp öfkeli akışı destekleyen sosyal medya algoritması önlerine getirdiği diye çok aklı selim insanlar bile “seccadeye ayakla basılır mı, basılmaz mı?” tartışmasına girebiliyor örneğin. Son zamanlarda bu köşede sık sık negatif taraflarına değindiğimiz Elon Musk’ın bu konuda uzun zamandır ısrar ettiği endişesi dikkat çekici. Her ne kadar Twitter’da yaptıkları bu endişesiyle çelişkili olsa da bu yazıyı yazdığım sırada attığı bir tweet isabetliydi. Bu köşede de tartıştığımız Don’t Look Up filmini hatırlatıyor ve o filmde dünyaya yaklaşan kuyruklu yıldızın AGI (Artificial General Intelligence) yani insan düzeyindeki yapay zekâ olduğunu iddia ediyordu. Peki, o kuyruklu yıldız yaklaşırken biz ne yapıyoruz? Sosyal medya kullanıyorsanız açın ve akışınıza bir göz atın, cevabı orada. Neyse, bir yazıyı daha “şu seçimi bir atlatalım da bakarız” temennisiyle bitirmiş olalım. Bakalım, seçim sonrası bahanemiz ne olacak?