Yapıcaz o parkı!

Barış’la konuşuyoruz…

Hani şu kart tayfanın “cik”, “cük” ekiyle “genç meslektaşım” numarası çektiği “manşetlerin efendisiyle.” Bizim adam işte… Mevzuu kısa yoldan özetliyor:

“Çok sevgi dolu, çılgın bir okurumuz vardır…”

• • •

E biliyorum. Duvarlara “Yaşasın tam bağımsız Kurukahveci Mehmet Efendi” yazan, acayip acayip manşetlere “zafer kazanan komutanlar gibi” sevinenler değil mi bunlar? Birkaçıyla yazıştık, bana da iktidarın yerine çocuk parkı yapmayı önerdiler. Üstüne, “Çarpışan arabalar da koyar mıyız?” diye sordular. Tanımayana kendimi anlattım… Öyle damdan düşer gibi olmaz dedim. Lafı uzattım da uzattım.

• • •

Mesela…

Suruç’tan kampları gezip döndüğüm o geceyi… Tişörtlü çocuklar görmüştüm eksi bilmem kaç derecede. Odasında uyuyan kızımın, açılan yorganını üstüne çekmek içimden gelmemişti.

• • •

Yine…

Bu kez İstanbul’un varoşlarında ve soğuktu. Bir bayram arifesiydi. Sığınmacı çocukların ayaklarında ayakkabı, üzerlerinde kazak yoktu. Her biri eksik dilleriyle, ya tekstil atölyesinde ya da ayakkabı imalathanesinde çalışmak istediklerinden söz etti.

• • •

Başka…

“O inşaat kazasında”… Bir işçi, “arkadaşlarımızın parçalanmış vücutlarını koymak için bizden kova istediler” diye konuştu.

• • •

Sonra, Soma’da…

Madenci arkadaşlarımız anlattılar: “Ağabey bizi tuvalete bile yollamazlardı biliyor musun? Hadi, küçük neyse de… Onu, az öteye yapardık. Bir arkadaşımız gelip üstüne yemek örtüsünü serince biraz utanır, söyleyemezdik sadece. Ama öbürü zordu. Bant gider… Kimse rahatsız olmasın diye banda çömelirdik. Kaç arkadaşımızın belden aşağısı mekanizmaya sıkışıp koptu böyle…”

• • •

Ayrıca…

Başgan, “Kürtlere neyiniz eksik” diye sorduğunda, annelerin “evlatlarımız” yanıtını verdiğini. Ve Medeni’nin annesiyle konuşmamızı… “Biliyor muydun da aradın? Şimdi oğlumun kanlı gömleğine bakıyordum” diye hıçkıra hıçkıra ağlamasını… Elbette Ethem’in şövalye ruhlu kardeşini ve Berkin’in bir lafıyla iç savaş önleyen babasını, Sami Abi’yi…

• • •

Başkalarını, başka şeyleri…

Günde öldürülen 5 “kız çocuğunu”, Özgecan’ı, Gaziantep pavyonlarına satılan mülteci kadınları… MİT TIR’ları ne ki… Kobane’de bilinip söylenilenleri: “İntihar bombacısı, Türkiye sınırından girip yeni yapılan hastaneyi patlattı. Kobane’ye paralel istasyondan, trenlerdeki silahlar IŞİD için indirildi…”

• • •

Ve… Arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın da cenazesini kaldırdığımızı… Trajik hikâyelerdi. Kartopu atılan cenazelere tanık olduk birlikte…

• • •

“Anlattıklarına ne dediler?” diye sordu Barış, bizim adam işte…

“Tuhaf bir dil” dedim “ajitasyon kastırma” gibi bir şey…

Güldü… Bantı geri sardım.

Bu memlekette, “her neyse” ondan kastırmaya gerek yok zaten. Velhasıl her şey ortada!

Son olarak, gazetecilik vicdan işidir. Ben vicdanımın sesini dinledim. BirGün’e bir gün her şey düzelinceye kadar gazetecilik yapmaya geldim.

Yani… O parkı yapıp, çarpışan arabaları da koyacağız! Selam olsun…

***

AKP gündemi değiştiremiyor

2011’in seçim arifesinde AKP’nin “çılgın projeleri” konuşulurken, şimdi farklı tartışmalar yapılıyor. Araştırma şirketleri bir yana, mahalle kahveleri ve berberleri de seçimin şifrelerini veriyor. İki şey üzerinden tartışılıyor. CHP emekliye çift maaş verecek mi, HDP barajı geçecek mi? Toplumsal veriler AKP’nin eridiğini gösteriyor. Onlar da bunu biliyor!

Son kozları

İşte bu yüzden, “sağ geleneğin” en pespaye halini sergiliyorlar. Durum, dini, siyasete alet etmenin çok ötesine geçti. “Tarafsız”, elinde muhtelif dillere çevrilmiş “Kitap’la” kendini bir kürsüden diğerine savuruyor. Şunun şurasında 30 gün kaldı. Seçimi iptal edebilse rahatlayacak. Ama olmuyor. Toplumu kutuplaştırma ve provokasyon üzerinden kaos umudu suya düşüyor. Kimse alet olmuyor. “Olası Suriye çılgınlığı” tartışmalar arasında. Bir kez daha bu kartı oynamaya niyetlenen AKP, iddiaları yalanlamıyor. Açıkçası diktatör ve “partisi” seçim sandığından önce ne varsa deniyor… Çünkü farkındalar, herkes gibi onlar da dibe vurduklarını görüyorlar. Anlamadıkları, olası “çılgınlıkların” çöküşlerini hızlandıracağı!

***
Panzer’den Ejder’e demokrasi tarihimiz


En çok dayan yiyen meslek grubu kim? Avukatlar! Durum; ülkedeki hukuk sistemini yekten özetliyor! Ancak “ilerleme ve demokrasi tarihimize” başka renkli detaylar da düşüyor. Yoğun gündem içinde çok üzerinde durulmadı; 1 Mayıs’ta Taksim’de 62 TOMA görev yaptı. Ancak bunlar içinde ikisi son derece gelişkindi. Adları da farklıydı: Ejder! Sutopu atma yetenekleri olan “iki yetişkin Ejder’i”, meydana sokulan olmadığından deneyebilen de çıkmadı. İlk kez, 1980 öncesindeki Ülker Direnişi’nde kullanılan panzerden, Ejder’e… İşte Türkiye’deki ilerleme tarihi!

***
Kartal Hesabı - 240 karakter


Soma… Nüfus: -301, Rakım: Kömür karası. Türkiye’nin en büyük faciası, işçi kıyımı ve katliamı! Unutursan; yer yarılır, dibine girersin! 10 Mayıs Pazar gününden itibaren Soma’dayız, “utanmamak” için! Bir gün “her katil” hesap versin diye!