Google Play Store
App Store

6 Şubat depreminin etkileri üzerinde saha araştırmasını tamamlayan Prof. Dr. Karaırmak, “İlk tepki şok ve üzüntü olsa da zamanla korku, öfke ve umutsuzluk gibi güçlü duygular görünür olur. Şimdi unutulduklarını düşünüyorlar” diyor.

Kaynak: AA
Yara kanamaya devam ediyor

Tuğçe ÇELİK 

Türkiye'nin yaşadığı en yıkıcı afet hiç kuşku yok ki 6 Şubat 2023 depremiydi. Yerle bir olan pek çok kentte sorunlar devam ederken bir yandan yangın ve sel felaketleri toplumun ruh sağlığına olumsuz etki ediyor.

Bahçeşehir Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özlem Karaırmak ile deprem bölgesinde gerçekleştirdiği saha araştırmalarını, doğal afet ve felaketlerin toplumda ne tür ruhsal durumlar yarattığını konuştuk.

Deprem, sel ya da yangın gibi afetlerden toplum nasıl etkilenir? 

Doğal afetlerin ruh sağlığı üzerinde derin ve sarsıcı etkileri vardır. Ülkemizde yaşanan deprem gibi yıkıcı doğal afetler karşısında insanlar ölümle ve fiziksel yaralanma tehdidiyle karşı karşıya kalırlar. Evlerini, işlerini ve sevdiklerini kaybederler. Göç etmek durumunda kalabilirler. Ekonomik ve sosyal olarak statüleri değişebilir. Doğal afete maruz kalan insanlar öncelikle yaşadıkları dehşet karşısında yoğun bir çaresizlik hissederler. Afet sonrası ilk tepkiler şok ve üzüntü olsa da zaman ilerledikçe korku, kaygı, keder, öfke ve umutsuzluk gibi güçlü duygular görünür olmaya başlar. Afet sonrasında duyguları yönetmek zorlayıcı bir hal alır. Çünkü doğal afetler güçlü yaşamsal bir tehdittir. Uzun vadede travma sonrası stres bozukluğu, depresyon ve kaygı gibi ciddi ruh sağlığı problemleri yaşanır. Ayrıca olumsuz baş etme yöntemleri olarak alkol ve madde kullanımına rastlanır. Ek olarak yaşanan yoğun stresin etkisiyle yakın ilişkilerde çatışmalar ve ailevi sorunlar artar.

Karaırmak, ODTÜ Rehberlik ve Psikolojik Danışma bölümünde yüksek lisansını yaptı. Doktorasını da ODTÜ’de tamamlayan Karaırmak, saha çalışmalarını ve araştırmalarını afetlerin yarattığı travmalar üzerine yapıyor. 

Felaket yaşayan çocuklar yetişkinlere göre ne tür duygusal süreçler yaşıyorlar? 

Felaketlerden sonra çocuklar sözel ve bilişsel becerileri yeterince gelişmediğinden ne yaşadıklarını anlamakta zorlanır ve kafa karışıklığı yaşarlar. Zihinsel olarak ne yaşandığını kavramaya ihtiyaç duyarlar. Günlük rutin düzenleri aniden bozulduğu için kendilerini güvende hissetmezler. Çocukların güvende olma algıları zedelenir ve yeniden güvende olduklarından emin olmak isterler. Anne ve babalarından ayrılmak istemezler. Ebeveynlerini kaybetmekten çok korkarlar. Örneğin felaket öncesinde tek başına uyuyabilen bir çocuk felaket sonrasında annesiyle uyumak isteyebilir. Stres tepkisi olarak, gelişimsel olarak gerilemeler görülebilir. Korku ve kaygının etkisiyle içe kapanma, isteksizlik gibi depresif belirtiler gösterirler. Oyun oynama davranışı azalabilir. Yaşadıkları stresin sonucunda odaklanmada sorun yaşarlar. Okula uyum problemleri, okula devamsızlık, uyku sorunları, akran zorbalığı gibi davranışsal sorunlar artar. Ergenler sonucunu düşünmeden riskli davranışlar gösterirler. Özellikle öfkeye bağlı olarak akranlar arası şiddet eğilimi yükselir. Yaşadıkları kayıplara bağlı olarak yas tepkileri ve ağlama krizleri gerçekleşir. Çocuklar duygularını ve yaşadıklarını ifade etmekte zorlandıklarından daha çok davranışsal belirtiler gösterirler

Yaşanılan doğal afetler toplum ruh sağlığını ne yönde şekillendiriyor? 

Büyük bir yıkım yaratan 6 Şubat depremlerinden çok büyük bir kitle etkilendi. Altından kalkılması zor bir doğal afet yaşandı. Depremi yaşayan kişiler çok öfkeliler çünkü ilk üç günde yalnız bırakıldıklarını ve umursanmadıklarını düşünüyorlar. Bir felaket sonrasında en iyileştirici unsurlar; yardımın gelmesi, maruz kalan kişilerin toplum tarafından umursandıklarını görmeleri ve acı ile kederin paylaşılmasıdır. Depremi yaşayanlar bugün unutulduklarını ve depremin artık gündemde olmadığını düşünüyorlar. Oysa depremin yaşandığı illerde hayat hala çok zor. Yıkımın bitmediği yerler var. Yıkımın çok olduğu yerlerde hayat hala normale dönmedi. Depremin olduğu illerde yaşayanların gerçeği bambaşka. Bu durum öfkeyi artırıyor. Dolayısıyla insanların toparlanması zorlaşıyor. Aynı zamanda toplum içindeki insanların birbirinden uzaklaşmasına neden oluyor. Oysa toplumsal birlik ve beraberliğin güçlenmesi, umudu kamçılar ve toplum ruh sağlığına iyi gelir.

Maalesef bu bağlamda depremi yaşayanlar için umut azalıyor. Sadece felaketler değil özellikle ekonomik koşulların zorlayıcılığı insanları umutsuzluğa sürüklüyor. Toplum ruh sağlığı açısından kolektif gücü, dayanışmayı ve beraberliği cesaretlendirmek insanların ait olma ihtiyacını karşılar. Ait hissetmemizi kolaylaştıran ve diğerlerini önemsediğimiz bir toplumsal yapı hayal etmekle başlayabiliriz.

Depreminin etkileri hakkında gözlemleriniz, incelemeleriniz neler? 

6 Şubat depremlerinden hemen sonra Travma ve Afet Ruh Sağlığı Derneği olarak UNICEF işbirliğiyle depremin özellikle psikolojik etkilerini hafifletmek için çalışıyoruz. Depremin yaşamın farklı alanlarına yayılmış çok boyutlu etkilerini gözlemliyoruz. Saha çalışmalarımız ve araştırmalarımız konteyner kentlerdeki yaşam zorluklarının deprem sonrası tabloyu çok ağırlaştırdığını gösteriyor. Konteynerler normalde geçici barınma alanlarıdır. Depremden sonra geçen 15 ay boyunca, ilk aylar çadırda kalan insanlar 21 metrekarelik konteynerlerde kalmaya devam ediyorlar. Konteyner kentlerin kamp görüntüsünü andırır tecrit edilmiş tasarımları, altyapı problemleri, mahremiyetin kaybolması, güvenlik sorunları, çocuklar ve ergenler için sosyalleşme alanlarının olmayışı gibi deprem sonrası sorunlar açılan yarayı derinleştiriyor. Özellikle yıkımın ve kaybın çok olduğu şehirlerde günlük hayata dönmenin ve normalleşmenin gecikmesi büyük öfkeye yol açıyor. Özellikle depremin ilk günlerinde yardımların gecikmesi, akut dönem geçtikten sonra toplumun kayıtsızlığı; kira yardımları, konteyner kent sorunları, binaların yeniden yapım süreci gibi çok sayıda belirsizliğin yaşanması öfkeyi besleyen kaynaklar olarak görünüyor. Biriken öfke, saldırganlık ve şiddet eğilimi olarak ortaya çıkıyor. Konteyner kentlerde aile içi şiddet vakaları artmış durumda, çocuklar ihmal ve istismara açık haldeler. Bunların yanında yeniden deprem olacak mı korkusu hala çok canlı. Bu korku ile binalara giremeyenler, gece uyku sorunları yaşayanlar var. Her an tetikteler, her artçı depremle deprem anını yeniden yaşıyorlar. Maalesef çok boyutlu olarak deprem bölgesindeki sorunlar devam ediyor.