Yaramaz çocukları ehlileştirmek

Murat Tırpan

Freud’un rüyaların tuhaf mantığını anlatmak için kullandığı, Zizek’in sık sık alıntıladığı bir hikaye vardır. İki komşudan biri diğerini kendisine ödünç verdiği çaydanlığı kırık olarak iade etmekle suçlar. Diğeri ise bunu ısrarla yalanlar, “Birincisi ben senden çaydanlık falan ödünç almadım, ikincisi sana çaydanlığı sapasağlam geri verdim, üçüncüsü senden aldığımda çaydanlık zaten kırıktı!” Birer birer sıralanarak sunulan tutarsız önermeler aslında inkar etmeye çalıştığı konuyu doğrulamaktadır, yani sana kırılmış bir çaydanlığı geri getirdiğimi! YÖK’ün birkaç gün önce on dört bölüme girişte yetenek sınavlarının kaldırılması ile ilgili yaptığı açıklama da buna benzer bir mantık içeriyor; birincisi ben özel yetenek sınavlarını kaldırıp merkezi yerleştirmeye geçmedim, ikincisi özel yetenek sınavını kaldırdığım bu programlar hem yetenek sınavı ile hem merkezi yerleştirmeyle öğrenci alıyordu, üçüncüsü yetenek sınavını kaldırıp merkezi yerleştirmeye geçtiğim için bu bölümler daha çok öğrenci alabilecek!

YÖK yaptığı açıklamada özel yetenek sınavlarını tamamen kaldırmadığını ve söz konusu bölümlere merkezi sistemle daha çok öğrenci yerleşeceğini söylüyor. Tamamen kaldırmak kağıt üstünde söz konusu olmayabilir ama animasyon, grafik tasarımı, moda tasarımı, tekstil tasarımı gibi sınavın kaldırıldığı bölümlerin bizatihi yetenek gerektiren bölümler olduğu aşikar. Bu bölümlere yetenek sınavıyla öğrenci almanın seviyeyi yükselteceği açık, mesele bu bölümlere daha çok öğrencinin girmesi değil nitelikli öğrencinin girmesidir. Eşitlik küçük bir bebeğe de bir yetişkinin önüne de aynı yemeği koymak değildir ki! Grafik eğitimi için daha çok tasarım zekası ya da animasyon eğitimi için çizim yeteneği mi gereklidir yoksa kimya, coğrafya ya da tarih sorularını ezberlemek mi? Yeni toplumsal arabulucumuz Haluk Levent YÖK başkanı ile konuştuğunda kendisine mesela bale, piyano gibi bölümlerde sınavın devam edeceği söylenmiş, optik değerlendirme ile balerin yetişmeyeceği için açıkçası içimiz rahatladı.

Bu meseleyi biraz da büyük bir tablonun parçası olarak görmek gerekiyor. Bu ülkede daha önce Sinema TV bölümlerine bile yetenekle öğrenci alınıyordu. Güzel sanatlar fakültelerinin sinema bölümleri kapsamlı ve aşamalı sınavlarla öğrenci kabul etmekteydi, günümüzün bir çok önemli yönetmeni, senaristi vb. bu okullardan mezundur. Şimdiyse her şey merkezileşiyor, bu merkezileşmenin fırsat eşitliği yarattığı ve daha öğrencinin bölümlere yerleşmesinin mümkün olacağı söyleniyor. Elbette nicelik artabilir, birçok özel üniversite merkezi sınavla söz konusu bölümlere daha çok öğrenci kaydedebilir, ama gelin bu büyük merkezileşme tablosuna bakalım.

Geçtiğimiz günlerde Mimar Sinan Üniversitesi Sami Şekeroğlu Sinema TV Merkezi ‘merkezileştirildi.” Türkiye sinemasının belleği olan bu kurum ve arşivi rektörlüğün kontrolünde olacak artık. Biraz daha geriye gidersek yine sinemamıza önemli değerler yetiştirmiş eğitim kurumlarından Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi de yıllardır eğitim verdiği binasından çıkartılarak Tınaztepe kampüsünde sanat eğitimi vermeleri çok zor olan bir binaya taşınarak merkezileşmeden nasibini aldı. Hatırlayalım aynı Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Sinema TV Bölümü yetenek sınavları iptal edilince yıllar önce ismini Film Tasarımı yaparak yetenekle almaya devam etmiş ama bu hamle kısa sürede engellenmiş, merkezi yerleştirilmeye dönülmüştü. Yetenek sınavlarının kaldırılması ile bu eğitim kurumlarının başına gelenler aynı mantığın sonucudur, sanat eserlerini kontrol edemiyorsan sanatçıyı kontrol et. Bu yaz başında internet üzerindeki yayınların da artık RTÜK denetimine tabi tutulacağı açıklanmıştı, ama bu tür denetimlerin günümüzde pek mümkün olmadığını herkes biliyor. Sanatsal ürünlere sansür getirmenin de pek mantığı yok. Bu yüzden muhatap olduğumuz merkezileşme artık aslında sanat eserini değil panoptikon bir yapıyla ‘sanatçı üretimini’ kontrol etmeyi hedefliyor. Eğer sanatçı olacak kişileri sen belirlersen her şeyi çözeceğini düşünüyorsun, bu da sanat eğitiminin özerk mantığını yok ediyor.

Elbette merkezi sistemle gelen bir öğrenci de çok iyi bir animatör ya da tasarımcı olabilir, ve öte yandan yetenek sınavı yaptığınızda hadi torpil demeyelim, kişisel ilişkiler gündeme gelebilir, ayrıca ‘yetenekli’ görünen öğrenciler de beklentileri karşılayamayabilir. Ancak mesele bu tür bir kontrol toplumunun yarattığı huzursuzluktur. Tüm bu olanları protesto edenler karşılarına çıkan bu tür meselelerin yarattığı yoğun ve akışkan huzursuzluğun ve hoşnutsuzluğun farkındalar. Bu nedenle okulların taşınmasını, merkezileştirilmesini, yetenek sınavının kaldırılmasını eleştirenler sanat eğitiminin olmazsa olmazı, ileride sembolik düzenin düzeltmeni misyonuna sahip olacak ‘yaramaz çocukların’ haklarını savunma derdindeler. Sanat eğitiminin yaramaz çocuklara ihtiyacı var, merkezileşme giderek bunu ortadan kaldırıyor. Yetenek sınavı talidir, asıl bu büyük tabloyu tartışmak gerek.