Celil Oker, Genç Yazarlar için Hikâye Anlatıcılığı Kılavuzu ile anlatacak hikâyesi olan gençlere bir rehber sunarken yazmanın ilham değil disiplin işi olduğunun altını çiziyor

Yaratıcılık öğrenilir, çalışarak elde edilir

ANIL VARLI

Son dönemde yaratıcı yazarlık eğitimleri artmış ve yaratıcılık mevzusu tartışılmaya başlamışken polisiye edebiyatın usta kalemlerinden Celil Oker’in de Genç Yazarlar İçin Hikâye Anlatıcılığı Kılavuzu adlı kitabı Altın Kitaplar etiketiyle raflardaki yerini aldı! Oker ile yeni kitabını konuştuk.

-Nedir bu ‘yaratıcılık’?

Bildiğim kadarıyla iki ‘şey’ arasında daha önceden kurulmamış bir bağlantı kurmaktır. Bu şeyler kavramlar, sözcükler, görüntüler, sesler, eserler, konular, velhasıl her şey olabilir. Bu kadarı da yetmez. Ortaya çıkan şey ‘işe yarar’ olmalıdır. Kendi doğal, tarif edilmiş ya da edilmemiş jürisinin nezdinde işe yaramasıdır. Yaramazsa bir saçmalık, tuhaflık, uçukluk olarak kalır. Bu yüzden asıl tarifini ‘işe yarayan yenilik’ olarak alıyoruz.

-Yazar ‘yaratıcı’ olmak zorunda mı?

‘Yaratıcı yazarlık’ aslında ‘fiction’ dediğimiz roman, hikâye, film senaryosu, oyun gibi gerçekte olmamış ama olmuş kadar inandırıcı hikâyeler ortaya koymaktır. Genel yaratıcılıkla karıştırmamak gerekir. Bir de ‘non-fiction’ var elbette. Makale, araştırma, deneme vb gibi yazılar. Hangisinin peşindeyseniz peşinde olun, yaratıcı ya da o kadar yaratıcı olmayan işler yapmak mümkündür. Tutumunuza, amacınıza, deneyimlerinize bağlı bir sonuç bu.

-Bu kitapla aslında yazarlığı öğretme gibi bir amacınız yok, sadece kılavuzluk ediyorsunuz, yol haritası sunuyorsunuz. Peki, yazarlık öğrenilebilir bir şey mi?

Elbette. Hikâyeler anlatma eylemi insanlığın en iyi bildiği şeylerden biridir. İyi hikâyelerin temel yapısı, özellikleri, binlerce yıllık sözlü ve yazılı geleneklerden süzülüp, soyutlanmış olarak önümüzdedir. Bunları öğrenmek ve uygulamak patinajı azaltır. Gerisi çalışmak, çok çalışmaktır. Temel mesele yazarlığın/yaratıcılığın bize verilmiş ve başkalarına verilmemiş bir tür armağan olduğu düşüncesinden sıyrılmaktır. Zor ama işe yarayan bir yöntem. Benim kitapta yaptığım bu süreçlerin neler olduğunu belli bir düzen, sıralama, yapı içinde genç yazarlara ulaştırmaktır. İsteyen kılavuzluğumdan yararlanır, isteyen yararlanmaz. Bu, genç ya da olgun, isteyen yazarın gönül rahatlığıyla yapabileceği bir seçimdir. İçinden gelenleri olduğu gibi yazıp, işler istediği gibi gitmeyince ağlamak yok ama.

-“Profesyonelce yapılmayan hiçbir işin geleceği kalamaz” diyorsunuz. Profesyonel yazar nasıl olunur? Yazarlıktan para kazanmak değil sanırım doğru tanım…

Profesyonellik tanımım Acar Baltaş’tan. “Profesyonellik seçilmiş davranış sergilemektir.” Parayla elbette ilgisi yok. O sonradan gelen ya da gelmeyen bir şey. Yaptığınız işte amacınızı, hedefinizi, neyi neden yaptığınızı denetim altına almadan, içinizden gelenleri bir tür hezeyan, fışkırtma, esrik dışavurumlar şeklinde ortaya dökmenin son tahlilde işe yarayacağını düşünmüyorum. Benimle aynı fikirde olmayanlar yazılarını diledikleri şekilde yazmakta özgürdür. Ben profesyonel heyecan ve amatör heyecan arasındaki farka dikkat çekmek istiyorum sadece.

-Pek çok yeni isim edebiyat dünyasına katılırken yarınlara kalacak eser sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar az. Herkes kitap yazmaya hevesli, bu kadar çok kitabın basılması, baskıya giden ‘elek’in bu kadar geniş deliklere sahip olması ne kadar doğru?

Neyin geleceğe kalıp kalmayacağını bilmiyoruz. Herkesin kitap yazmaya heveslenmesini son derece sağlıklı buluyorum. Keşke daha çok olsa. Ülkemizde bombalar, silahlar patlayacağına romanlar patlasın, öyküler patlasın isterim. Nitelikli olan niteliksiz olandan mutlaka ayrılır zaman içinde. Hiçbir okur bizden akılsız değildir. O geniş delikli elekten dökülenlerin niteliksiz sayılabilecek örneklerine gönül düşüren varsa, emin olun bir süre sonra okur deneyimleri onu daha nitelikli eserlere çekecektir. Popüler olmakla kalıcı olmak arasında dağlar kadar fark var, biliyoruz. Kimse üzülmesin.

-Elek belki daha sıkı olmalı ama bir taraftan da kitapta bahsettiğiniz yazarların üstten bir bakışla yazar adayını küçümsemesi konusu var. ‘Yazar olmuş’ birinin yazar adayını bu kadar küçümseme nedeni sizce nedir?

İşte o ‘yaratıcılık ideolojisinin’ sergilenmesinden başka bir şey değildir: Bende var, ben şeçilmişim, dolayısıyla benden çıkan her şey yaratıcı. Benim işlevim yaratıcılığımı sergilemek, benim kadar şanslı olmayanların işlevi de sergilediklerimi okumak, sevmek vb. Aralarından birileri bu iktidarımı yıkmaya çalışıp, öğrenirsem, çok çalışırsam ben de yaparım diyorsa, onu küçümserim elbette. Onu bu yola teşvik edenlere de kızarım. Yazar dediğin yazar doğmalı anasından, sonradan olmaz.

-Yazar Celil Oker’in ‘olmazsa olmaz’ı nedir?

Düşündüm de böyle bir şeyim yok benim galiba. Dünyada her şeyin insanlar için olduğuna inanırım. Yenilgilerin, başarıların, kötü talihin, yazık edilen bir ülkede yaşamanın. Bir insan, bu arada bir yazar olarak olumsuzlukların üstesinden gelmeye çalışırım.

Herhalde isteyeceğim son şey yazmamın, yazdıklarımın insanlara ulaşmasının dışardan bir baskıyla engellenmeye çalışılmasıdır. O zaman nasıl bir insan olurum, ne yaparım bilmiyorum. Şu andaki şapşal iyimserliğim aynen devam eder mi, bilmiyorum. Üstlerden ırak. Bütün yazarlar için dileğim bu.

-Sizin bir çalışma ritüeliniz var mı? Sabah 8’de kalkar, spor yapar, kahvemi içer ve çalışmaya başlarım diyenlerden misiniz?

Yok. Keşke olsa. Çalışırken yanımda olan tek şey müzik. Bir de üzgünüm ama sigara. Evdeki odamda da çalışırım, üniversitedeki ofisimde de. Kayseri’de, Erciyes’e sırtını dayamış bağımızda da çalıştım çok. Önemli olan çalışırken araya giren mızıklanmaların yoğunlaşmamı engellemesine izin vermemek. Bunu da çok iyi yapabildiğim söylenemez. İte kaka, boğuşa boğuşa gidiyoruz işte.

-Son yıllarda Türkiye’de de polisiye edebiyatı dikkat çeken bir tür olarak karşımıza çıkıyor. Kitapları yabancı dillere de çevrilmiş bir yazar olarak Türkiye’deki polisiye edebiyatını Dünya edebiyatının neresinde görüyorsunuz?

Dünya polisiye edebiyatı hacim olarak bizimkinin kat be kat üstünde. Nitelik derseniz, elbette Türkiye ve dünyada polisiye edebiyatın durumu hakkında sağlıklı değerlendirme yapacak durumda değilim. Son yıllarda gözle görülürcesine çoğalan Türk polisiye eser üretiminin, polisiye üzerine düşünme, tartışma eğiliminin, kurumsallaşma girişimlerinin kısa bir süre sonra, hepimizin dünyada göğüs kabartacağı niteliklerde eserlere yol açacağına eminim.

-Remzi Ünal’ın maceralarını da hatırlatmak isteriz okura. Remzi Ünal, ne zaman sahalara geri dönecek?

Ahhh, ah! Bu son soruyla yıktınız beni. Bir sürü nedenle istediğim kadar verimli çalışamıyorum son Remzi Ünal kitabı üzerine. Umudumu yitirmedim hiç. Remzi Ünal hikâyelerini anlatmayı seviyorum, önemli olan bu. Şimdiye kadar dokuz tane tamamlayabildiysem onuncusunu da tamamlarım, umudumu yitirmedim hiç.