Sosyalistlerin, sendikacıların, Dreyfus’un, Saccoyla Vanzetti’nin, siyahların, Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, Hrant’ın, kıskanç sevgililerin, aşk cinayetçilerin yargılanmasından yüzyıllar evvel, kara cübbeli avukatların, burnu yükseklerde jüri üyelerinin henüz görülmediği eski çağlarda, okumuş ve pek erdemli kişilerin zavallıları ve şehrin ve kırın süprüntü tabakalarını yargılamasından da erken, yani insanlar sadece yargılanmadan, ortaçağda hayvanlara, balıklara, sürüngenlere, haşerelere dava açılırmış.

İnsanın ölümüne yol açan bir hayvan, bir prosedür dahilinde tutuklanmış, yargılanmış ve suçu sabit ise cellat tarafından idam edilmiş. Sadece hayvanlar da değil, bitkiler, ağaçlar ve otlar da yargılama meraklısı insanın gazabından uzak değilmiş. Tarlaları, meyve bahçeleri, üzüm bağlarını istila eden haşereler bile mahkemede gıyaben yargılanırmış. Bu sonuncular, tanık, savunma ve mahkûmiyet ardından itaatsizliğe devam ederse şer’i mahkemeye intikal ettirilirmiş. Burada ise ne bir sorgu, ne bir yargı, alt tarafı itiraf ve aforozmuş. Toledo’da bir gün, bir iki domuz neşeyle ve münasebetsizce valinin bacakları arasından geçivermiş. Zatıâlilerini fena sinirlendiren bu iki iri, besili domuz çıkarılan yakalama emriyle tutuklanmış, yargılanmış ve cezalandırılmış. Napoli’de benzer suçlarla yargılanan bir eşek kazığa bağlanarak yakılmaya mahkûm edilmiş ama infaz nedense gerçekleşmemiş. Hoşgörüden uzak ortaçağ insanı, bu eşeğe bilinmeyen bir sebeple merhamet etmiş.

Ortaçağ insanı hayvanı ve bitkiyi akıl ve irade sahibi kabul etmiş, eylemlerinden sorumlu, sonuçlarına da mecburen katlanır görmüş. Bu canlıları nasıl sorguladığı kısmını ise yüksek izninizle geçiyorum. İnsan bu davalarla hayvanların ahlakının ve davranışlarının olumlu etkilendiğine inanmış. Rüzgârda sallanan her şeyden habersiz ot kümesi, sokakta maskaralık olsun diye oynayan kediler, soylu bir beyefendiye zamansız havladığı için küçücük bir köpek bile insanın hışmından kurtaramamış. Beş yüz yıl evvel gölleri saran sülüklere bile Bern’de dava açılmış. Koca piskopos üniversiteden, anlı şanlı profesörlerden görüş almış, su solucanlarından birkaç tanesinin yerel hâkimler önüne getirilmesine karar verilmiş. Emir yerine getirilip mahkeme toplandığında, mahkeme huzurda bulunan ve gıyaben yargılanan suç solucanları ve sülüklere, istila ettikleri yerleri üç gün içinde terk etmeleri ihtarında bulunmuş. Aksi halde Tanrı’nın laneti üzerlerinde olacakmış.

İnsan hayvanı ve bitkiyi yargılamayı bir gün bırakmış. İnsan, artık sadece insanı yargılamaya başlamış. Ağaç düşerse, kasırga eser, zarar meydana gelirse, köpek başıboş bırakılıp çocuğu ısırırsa, öküz köydeki çocuğa çatarsa, su solucanı tarlalara zarar verirse, kar yağar çatı düşer ve gölgede dinlenen insan ölürse, artık bunlardan sorumlu insanlar yargılanmış veya borç ödemiş. İnsan, kendi halindeki hayvanı ve dilsiz bitkileri yargılamaktan, insan kardeşini yargılamaya bir uzun yol yürümüş.

Bu defa yargılama ve yargıla-mama doğmuş. Gücü eline geçiren insan, dil, dini ırk, ideoloji, siyasi davranış temelinde karşı bellediğinin anasından emdiği sütü burnundan getirirken, kendi ırkından, görüşünden, inancından, yandaşından yana olanları ise yargıla-ma-mayı benimsemiş. Bu tavır, en açık bizim memlekette, AKP adlı bir suç organizasyonunun tüm devleti ve hele yargıyı kendine emredersin efendimci kıldığı yıllarda görülmüş.
İşine gelmeyen askeri, gazeteciyi, yazarı, poşu giyineni, zafer işareti yapanı, yürüyüşe katılanı, tweet atanı, şiir okuyanı, cumhurbaşkanını eleştireni türlü kumpaslarla yargılamış, korkutmaya çalışmış. Eline silah almayan, şiddet hiç kullanmamış, tek sermayesi fikirleri olan bu kişiler yıllarını hapislerde, dirseklerini mapusta, bedenlerini gün görmeyen hücrelerde tüketmiş. Kurmaca mahkeme varmış.

Füzelerle, sarin gazıyla, paslı kılıçla insan öldürene, pilotu kafes içinde zincirleyip cayır cayır yakarak eşeğe merhamet eden ortaçağ insanını hasretle aratan sakallı canavarlara, çocuklar için oyuncak toplayanları kesenlere, barış mitingini kana bulayanlara, canlı bomba olup şehirlerde cirit atanlara ise yargı yokmuş, ne bir sorgu, ne bir sualmiş. Kurmaca bile mahkeme yokmuş. Yargı bir varmış, bir yokmuş.