Adına ‘Hayata Dönüş’ denilen 19 Aralık operasyonunun dün 16. yılını idrak ettik.

20 hapishanede 28 tutuklu ve hükümlü ile iki askerin öldürüldüğü, 8 jandarma komando taburu, 37 bölük asker, binlerce çevik kuvvet ve gardiyanın katıldığı operasyonun gerçek sorumlularının dönemin Milli Güvenlik Kurulu başta olmak üzere siyasilerle bürokratlar olduğu, Avrupa ülkelerinin tam destek verdiği, hem operasyonda görev alan yüksek rütbeli askerler hem de operasyona maruz kalan mahpuslarca yıllardır dile getiriliyor.

Bu yılın öncekilerden tek farkı, ölümlerinin failinin, mahpuslar değil de askerler olduğunun mahkeme kararına yazılması oldu.

Operasyonun düzenlendiği hapishanelerden biri olan ve uzman çavuş Nurettin Kurt ile dört mahkûmun öldürüldüğü Ümraniye Hapishanesi ile ilgili dava, olaydan 15 yıl sonra sonuçlandı. Ve beklediğimiz üzere gerçek failler yargılanmamış olsa da, beş ölümün sorumlusu olarak yargılanan 367 mahpus bu kararla beraat etti.

(Ümraniye Hapishanesi’nde uygulanan ‘Bora’ ve ‘Atmaca’ isimli harekât planlarının aksine, Bayrampaşa Hapishanesi davasında ortaya çıkan ‘Tufan’ planı medyada geniş yer bulmuştu. Bora ve Atmaca planlarını uygulayan 267 askere açılan dava halen sürüyor.)

15 yıllık inkâr ve ısrar

İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 22 Ocak 2016’daki kararında, yargılanan mahpusların, ‘öldürme suçunu işlemediklerinin sabit olması nedeniyle’ beraatına hükmetti.

Böylece hapishanedeki ölümlerden, Adli Tıp Kurumu raporunun da 2002 yılında söylediği gibi, operasyona katılan askerlerin sorumlu olduğu kanıtlandı. Savcı da mütalaasında, mahpusların beş kişiyi öldürdüklerine dair bir delil bulunmadığını belirtmişti. Ancak mahkeme bir adım daha ileri giderek daha net bir karar verdi, mahpusların öldürme suçunu işlemediğini söyledi.

İddianamede ise Kurt ve mahkûmların mahpuslarca öldürüldüğü iddia ediliyordu, devlet bu iddiasını 15 yıl sürdürdü.

Adalet tecelli eder mi?

Duruşmada, sanık avukatları şu savunmayı yapmıştı: “Bu dava mağdurların sanık yapıldığı bir dava. Esas yargılanması gerekenler yargılanıp suçlarına uyan ceza ile cezalandırılmadıkları sürece adalet yerini bulmayacak. Göstermelik soruşturmalarla asıl sorumlular korunuyor. Operasyonda hayatını kaybeden ve yaralanan tutuklular bakımından hukuki sorumluluk, operasyonun karar ve icrasında yer alan kişi ve kurumlarda. Bu kişilere hâlâ dava açılmadı. Her şeye rağmen inanıyoruz ki, tarih bu yaşanılanları yargılayacak ve asıl sorumlular açısından gerçek adalet tecelli edecektir.”

Mahpusların avukatlarından Güçlü Sevimli ile karar sonrası konuştuğumda, “Mahkeme bu kararı 15 yıl önce, ilk duruşmada da verebilirdi. Zaten yargılanmaları bile hukuken kabul edilemezdi” demişti.

Güçlü Sevimli’nin bahsettiği konu şu: Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu 16 Ekim 2002 tarihli raporunda zaten mahpusların Uzman Çavuş Nurettin Kurt’u vurmadığını; Kurt’un, askerin kullandığı G-3 tarzında bir silahla öldürüldüğü açıkça yazıyordu. Buna rağmen davanın beraata bağlanması 15 yıl sürdü, o dönemin mahpusları 15 yıl boyunca cinayetle yargılandı, her duruşma mahkeme salonlarına taşındılar.

Peki, avukatların söylediği gibi adalet tecelli edecek mi?

Şu örneğe bakılırsa, şüpheli: Bayrampaşa Hapishanesi’nde 12 kişinin öldürüldüğü operasyonla ilgili ikinci dava da geçen yıl açıldı. Davada operasyonu yöneten rütbeli askerler yargılanıyor. Ancak iddianamede, ‘sanıkların, verilen emri yerine getirdiği ve meşru savunma yaptığı’ ileri sürülüyor.

Üst rütbeli askerlere bile ‘yakmayıp da ne yapacaklardı’ şeklinde yaklaşan savcılığın, dönemin siyesilerine dava açacağını sanmam. Zaten avukatların da ‘adalet’ten kastı, devletin mahkemesinin kararı değil, tarihin yargılamasının sonucu olsa gerek.

Tarihe not: Ümraniye Cezaevi gardiyanı Yıldız Ercan, operasyondan sonra, “Bu katliamlara göz yumarak sizlerle ortak olmak istemiyorum, insanlığımdan utandım” diyerek istifa etmişti.