İşte şimdi “yargılanacaksınız” kısmına geliyoruz. Devletin mahkemelerinden adalet çıkmasının imkânsız olduğu ve bu beklentinin nihai sonuç olarak görülmesinin devrimci bir tutum olmadığı şerhini düşerek, şimdilik en yakın görünen seçeneğin bu olduğu düşünüldüğünde, Yüce Divan nasıl olacak?

TBMM İç Tüzüğü’nün “Cumhurbaşkanının vatana ihanetle suçlanması” başlıklı 114. maddesine göre, “görevde bulunan veya görevden ayrılmış olan Cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlandırılmasını isteyen önerge, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilir.” Önerge Meclise sunulur, Cumhurbaşkanına bildirilir ve bir hafta sonraki birleşimin gündemine alınır. Meclisin üye tamsayısının en az dörtte üçünün oyuyla Cumhurbaşkanının Yüce Divan’a sevkine karar verilebilir.

Şimdiye dek hiçbir cumhurbaşkanı Yüce Divan’da yargılanmadı. Eski başbakan veya bakanların, Yüce Divan sıfatı ile görev yapan Anayasa Mahkemesi’ne sevk kararı ise 276 milletvekilinin oyu ile alınabiliyor.

Yüce Divan’da bugüne dek 124 kişi yargılandı. Aralarında bir başbakan ve 15 bakan var. 12 Eylül sonrası verilen cezaların ardından, 1986 sonrası yargılamaların hiçbirinden hapse giren yok.

Yargılamalar en çok yolsuzluk, rüşvet, görevi kötüye kullanmak, şahsi menfaat sağlamak suçlarından yapıldı. Güncel Hukuk dergisinin Şubat sayısı için hazırladığım Yüce Divan dosyasına göre, mahkemenin tarihi “Arpa davası” ile başlıyor:

“Anayasa Mahkemesi’nin kayıtlarına göre 1964’teki ilk davanın adı ‘Arpa davası.’ Sanık, zamanın Ticaret Bakanı Bakanı Mehmet Baydur. Anayasa Mahkemesi de arşivlerinde davanın adını ‘Arpa Davası’ diye yazmakla ironi mi yaptı bilinmez ama davanın konusu gerçekten de beyaz arpa yolsuzluğu. Transexport İhracat Firması aracılığıyla İngiltere’deki Bunge şirketine Toprak Mahsulleri Ofisi’nce ihalesi yapılan 52 bin 500 ton beyaz arpa satışındaki usulsüzlükten yargılanan Baydur beraat etti. Şimdi olsa arpanın lafı bile edilmezdi.”

12 Eylül Darbesi’nin ardından ise dava sayısı artıyor. 1981’deki bir davada eski Sosyal Güvenlik Bakanı Hilmi İşgüzar’a yöneltilen suçlamalardan biri: “Sosyal Sigortalar Müdürlüğüne ait ve binnetice kamu eşyası niteliği taşıyan masa, telefon etajeri, sehpa ve bir müdür koltuğunu evine götürüp özel hizmetinde kullanması...” Eski Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı ise aralarında “Rizespor’a çay tahsisi”nin de olduğu birçok suçlama sonucu, 36 yıl ağır hapsin yanı sıra memuriyetten men ve para cezasına çarptırıldı.

Çoğu yolsuzluk olan suçlamaların yanı sıra Kürt siyasetçi Şerafettin Elçi de 12 Nisan 1983’te mahkûmiyetle sonuçlanan bir davada “komünizm propagandasından hakkında işlem yapılan ve TSK’den ilişiği kesilen Eşref Erdem’e bakanlıkta kadro temin etmekten” suçlanmıştı.

En çok dava tahmin edeceğiniz üzere, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na açıldı. Akaryakıt ve Karadeniz sahil yolu ihalelerine fesat karıştırmak, Türkbank ihalesi sürecinde, ihalenin yapımında ve fiyat oluşumunda fesat karıştırmak, Esenboğa santralı ihalesi…
Meclis’in yolsuzluk karnesi çok uzun. Ama bir yandan da şimdikiyle karşılaştırırsak “çerez parası bile değil.” Bakalım Anayasa Mahkemesi ne düşünecek?