Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Geçen haftaki yazımın yayımlandığı gün, Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit aradı. Kendisiyle tanışıklığımız yoktu. Önce hal hatır sordu. Sonra konuya girdi. “BirGün’deki yazınızı okudum. Arabuluculuk konusunda yaptığım hukuki açıklamayı bütün gazeteler yanlış yazdı. Beni bir tek siz doğru anlamışsınız, tebrik ediyorum" dedi. Böylece, Cumhuriyet gazetesinde “isteğe bağlı, seçimlik” karşılığı olarak “ihtiyadi” ve “ihtişadi” diye yazılan Arapça sözcüğün gerçekte “ihtiyari” olduğu kesinleşti…

Konuşma sırasında, hukuk dilinin çok ağdalı olduğunu, genç kuşakların bu dili anlamadığını, hukuk dilinin yabancı sözcüklerden arındırılıp özleştirilmesi konusunda yargı kurumlarına da görev ve sorumluluk düştüğünü söyledim. Sayın Cirit, “Haklısınız” dedi…

Yargıtay Başkanı’yla görüşürken, yüksek yargı organı başkanlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptıkları geziden habersizdim. Haberim olsaydı, bu konuyu da gündeme getirmek isterdim.
Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkanlarının Rize gezisi sırasında Tayyip Erdoğan’la birlikte çay toplamaları çok eleştirildi. Yargıtay Başkanı’nın, durumu açıklamaya çalışırken Erdoğan’dan “Devlet Başkanı” diye söz etmesi ise bardağı taşıran damla oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu açıklamanın ardından yüksek yargıyı topa tuttu: “Böyle bir tablo asla kabul edilemez. Görevlerinden ayrılsınlar, AKP Genel Merkezi'ne gitsinler, kayıtlarını yaptırsınlar. O zaman istedikleri propagandayı yapabilirler. İsterlerse Saray’a hizmet edebilirler.”

“Hukukta Sol Tavır Derneği” de aynı sertlikte bir açıklamayla yüksek yargı başkanlarını istifaya çağırdı: “Tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiş, yargı etiği ilkelerinden fersah fersah uzaklaşmış, düzen siyasetiyle uzlaşmış, davalarda taraf olanlarla kol kola girmiş yüksek yargı mensuplarının katlettikleri hukukun tabutuna daha fazla çivi çakmadan istifa etmesi gerekmektedir.”


“Mütedeyyin” kimliği ile tanınan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bile Erdoğan’ın “Başbakan gibi davrandığını” belirterek, “Yargı organlarının başkanlarının bu tür seyahatlere gitmeleri fevkalade yanlıştır” dedi.



Savcıların ve yargıçların siyasal baskı altında olduğu, yargıya güvenin yerlerde sürüklendiği bir dönemde, yargı organlarının tepesindeki insanların, iktidarla iç içe görüntü vermekten özenle kaçınmaları gerekir. Yargıtay Başkanı’nın Tayyip Erdoğan’ı “anayasal bir cumhurbaşkanı” gibi görmesi büyük bir yanılgıdır. Çünkü Anayasa’nın bağlayıcı hükmüne karşın, “tarafsız bir cumhurbaşkanı olmayacağını” defalarca açıklayan ve hemen her gün yeminini çiğneyerek Anayasa suçu işleyen sorumsuz bir siyasal figürle karşı karşıyayız. Erdoğan artık “cumhurun”, yani halkın değil, “AKP’nin başı”dır! Yargı mensuplarının bu “fiili durum”u içlerine sindirip meşrulaştırmaya çalışmaları ise tarih önünde suça ortak olmak anlamına gelir.

Yargıtay Başkanı’nın bizi telefonla arayıp “arabuluculuk kurumu”yla ilgili bir sözünün basına yanlış yansımasından üzüntü duyduğunu söylemesini anlıyorum.

Peki, Sayın Cirit’ın, Tayyip Erdoğan’ın rejim değişikliğine yol açacak “Başkanlık” inadına destek verir nitelikteki sözlerini nereye koyacağız?

•••
Egale etmek mi, ekarte etmek mi?

Dilin Kemiği’nin sürekli okurları, gazetede gördükleri dil yanlışlarını zaman zaman iletiyorlar bana. Örneğin A. E. (açık adı bende kalsın) şöyle yazmış:

“Attila Bey, bugün (16 Mayıs 2016) Güven Gürkan Öztan'ın yazısındaki bir yanlışa dikkatinizi çekmek istiyorum. Yazıda ‘2002'den bu yana kendine meydan okuyanları egale eden Bahçeli...’ şeklinde bir ifade var. ‘Egale’, Fransızca eşitlemek anlamına gelir; burada ifade edilmek istenen şey, herhalde ‘ekarte etmek’ olacak.”

Okurumuzun uyarısı yerinde. Yabancı kökenli sözcükleri kullanma alışkanlığı, bizi zaman zaman bu tür yanlışlara düşürüyor. Güven Gürkan arkadaşımız, sözgelimi "Bahçeli, kendine meydan okuyanları dışladı" ya da “etkisiz duruma getirdi” deseydi, böyle bir yanlışa düşmeyecekti.

•••
Saçma sapan reklamlar!
TV’de bir reklam spotu:
“Dünyanın en güzel harikalarından biri…”
Bu reklam metinlerini yazanlar, tümcelerini mantık süzgecinden geçirmiyorlar herhalde.
“Harika” sözcüğünün anlamı, “çok büyük hayranlık uyandıran, eksiksiz, kusursuz, mükemmel” demektir.
Bu durumda yukarıdaki reklam spotunu dinleyenler sormaz mı:
“Dünyanın güzel olmayan harikaları” da mı varmış?