Ülkemizde adına artık iş kazası değil, iş cinayeti denilen işçi kıyımı tüm hızıyla sürüyor. Bu konuda değerli çalışmalar yapan önemli oluşumlarımızdan olan İşçi Sağlığı ve İş güvenliği (İSİG) Meclisi Temmuz ayı iş cinayetleri raporunu açıkladı. Buna göre: geçen ay 169 emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Yılın ilk yedi ayında hayatını kaybeden işçi sayısı ise 1014’e yükseldi.

Bu kötü tablo bizi iş kazalarında Avrupa birincisiyle dünya üçüncüsü yapıyor ve bu kötü istatistiki veri yıllardır değişmiyor. Konuya çözüm olacağı düşüncesiyle 2012 yılında çıkartılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun kademeli olarak uygulamaya konulduktan sonra geçen 10 yılda ne yazık ki iş cinayetleri katlanarak arttı.

Yasanın işlevselliği ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte en çok eleştirilen yanlarından biri de şüphesiz ki işyerlerinin iş güvenliği uzmanı ve hekim bulundurma zorunluluğu idi.

Yasanın ilgili maddesi aşağıdaki gibidir:

“MADDE 6 – (1) Mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işveren;

a) Çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirir. Çalışanları arasında belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebilir. Ancak belirlenen niteliklere ve gerekli belgeye sahip olması hâlinde, tehlike sınıfı ve çalışan sayısı dikkate alınarak, bu hizmetin yerine getirilmesini kendisi üstlenebilir.”

Yukarıdaki madde kapsamında işverenler kademeli olarak işyerlerinde iş güvenliği uzmanı ve hekim bulundurmaya zorunlu oldular. Bu da işçi sağlığı ve iş güvenliğini bir maliyet kalemi olarak gören kimi işverenler tarafından hoş karşılanmadı.

Yasanın bu hizmetin tamamını veya bir kısmının ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden (OSGB) alınmasına olanak tanıması ise kadrolarında bu konuya ilişkin personel bulundurmak istemeyen işverenler açısından nispeten rahatlatıcı bir unsur oldu. Hatta daha önce bu konuda personel istihdam eden kimi kuruluşlarda bu kadroları işten çıkarıp, daha ucuza hizmet satın aldıkları OSGB’lerden iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almaya başladılar.

Bu hizmeti kuruluşların kendi personelleri yerine OSGB’lerden almalarının kalitesi ve işlevselliği ile ilgili konuşulacak çok şey olmasına karşın bunu başka bir yazı konusu yapalım ve asıl değinmek istediğimiz konuya ilişkin yüksek yargı kararına bakalım.

Yukarıda sözünü ettiğimiz yasa maddesi kapsamında bulundurmakla zorunlu olduğu iş güvenliği uzmanı ve iş sağlığı ile ilgili ekibini (doktor, hemşire vb.) işten çıkarıp maliyetlerini düşürerek bu hizmeti dışarıdan alma kararı veren bir işverenin bu kararı yüksek mahkemeden döndü.

Yüksek mahkeme kararında özetle:

“İşverence kanundaki açık düzenlemenin aksine bir karar alınması söz konusudur. İşverenin işyerinde aynı hizmeti sürdürmekte olan isçileri mevcut iken ‘ortak sağlık ve güvenlik biriminden hizmet alacağı gerekçesiyle mevcut işyeri hekimi, hemşire ve sağlık görevlilerinin is sözleşmesini feshetmesi’ kanun hükmü gereği mümkün değildir. Kanunda, işverene işyerinde (kanunda sayılan şartları taşıyan) işyeri hekimi ile sağlık görevlileri çalışmaya devam etmek yahut ortak sağlık ve güvenlik biriminden hizmet almak konusunda bir seçim hakkı tanınmamış olup, aksine, işyerinde is güvenliği uzmanı, işyeri hekimi veya diğer sağlık personelinin bulunmaması halinde ortak sağlık ve güvenlik biriminden hizmet alınması imkânı öngörülmüştür. Böylece işverenin işletmesel karar alma serbestisi bir anlamda kanun ile sınırlandırılmıştır. Bu nedenle kanunun açık hükmü hilafına alınan bir karar sonucunda, ortak sağlık ve güvenlik biriminden hizmet alınacağı gerekçesi ile işyerinde çalışmakta olan işyeri hekimi, hemşire ve diğer sağlık personelinin iş sözleşmesinin feshi, geçerli nedene dayalı bir fesih değildir.”

Yukarıda sunduğumuz Yargıtay kararı özetinden anlaşılması gereken: Yargıtay kendi kadrosunda yasa gereği iş güvenliği uzmanı ve sağlık ekibi bulunan işverenlerin “işletmesel karar” (maliyet) gerekçesi ile bu personeli işten çıkarmalarını geçersiz fesih olarak kabul etmektedir. Geçersiz feshin sonucu ise işe iade ve/veya işe başlatmama tazminatıdır.

Dolayısı ile mevcut yapılarında bu kadroları istihdam eden işverenlerin benzer “işletmesel kararlar” alırken iki kere düşünmeleri gerekiyor.