Memleket yargısının şu anki halinin ciddiye alınırlığı malumken, bir avukat ‘yargıyı sulandırmaktan’ tutuklandı. Avukat Ömer Kavili’nin tutukluluğu 24 saatten az sürse de, bu durumun ileriki davalarda içtihat oluşturabileceği gerçeğiyle baş başa kaldık.

Ömer Kavili, tutuklu yargılanan Grup Yorum üyelerinin avukatlığını yapıyordu. Bazıları bir yıldır tutuklu, bazıları çeşitli renklerde bültenlerle aranıyor, çalışmalarını yürüttükleri kültür merkezi düzenli aralıklarla baskına maruz kalıyor. Son baskın geçen haftaydı, polis yine ortalığı dağıtıp kültür merkezinde kim varsa gözaltına alıp gitti. Konserlerini artık sadece internetten verebiliyorlar, bazıları mülteci olmak zorunda kaldı. Söz konusu baskılara maruz kalanın bir müzik grubu olduğunun altını çizip ‘yargının sulanması’ konusuna geçiyorum.

Ömer Kavili geçen perşembe, duruşmada savunma yaparken mahkeme heyeti başkanı sinirleniyor. Kavili’nin salondan dışarı atılmasını istiyor. Yetmiyor, bir de suç duyurusu yapıyor. Kavili, cuma günü duruşmaya gitmek isterken gözaltına alınıp aynı gün tutuklanıyor.

Neden?

Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararına göre, “Eyleminin amacının kutsal savunma hakkı olmadığından, aksine ters psikoloji ile müvekkilini ve kendisini mağdur göstererek haklı çıkmaya çalıştığından… Eyleminin müdafisi olduğu davayı sulandırmaya çalışmak olduğundan… Amacının halkın gözünde Yargının ve Mahkemelerin itibarsızlaştırmak olduğundan…”

Ömer Kavili bir avukat ve müvekkilini savunurken istediği stratejiyi kullanmakta özgür. Velev ki, - ne demekse - ‘ters psikoloji’ yapmak istiyor. Buna hakkı var (Mahkemenin psikolojisinin nasıl tersine döndüğü ise kararda açıklanmıyor).

Ya da belki kendisini mağdur göstererek ‘haklı çıkmaya çalışıyor’, buna da hakkı var. Hakkı olmasını da bırakın, zaten mesleğinin amacı, haklı çıkarak müvekkilini savunmak! Dolayısıyla ‘haklı çıkmak’ için söyleyebilecekleri, savunma çerçevesinde sonuna dek hakkı.

Mahkemenin söylediği gibi, ‘davayı sulandırmaya’ çalışmış da olabilir. Bu da hakkı ve hatta görevi. Daha ne kadar sulanabileceği belirsiz olan yargılamaların, ciddiyetini gözler önüne sermek de hakkı.

Mahkemenin itibarını sorgulamanın hakkı olması gibi.

Tutuklama kararı veren hâkimlik, Kavili’nin “adalete olan güveni sarsmayı amaçladığını, eylemlerinin haber niteliği taşıyarak toplumda infiale sebep olduğunu” da iddia etti.

Böyle bir iddianın, hangi infiale sebep olduğunu göstererek kanıtlanması gerekliliği bir yana, avukatlığın gereği olarak davanın kamuoyunca bilinir olmasını sağlayarak buna uygun bir savunma yöntemi izlemek de Ömer Kavili’nin yapabilecekleri arasında.

Kanunen ve hukuken, yukarıdaki sayılanların hepsi, avukatlık mesleği çerçevesindeki haklar ve görevler.

Yani mahkeme aslında, Kavili’yi avukatlık yapmaktan tutukladı ve bu kararını yazılı hale getirerek gelecek nesillere bırakmış oldu. Yaptıklarının ne anlama geldiğini anlayan savcılık, daha Kavili itiraz edemeden, tutuklamaya itiraz etti de Ömer Kavili sabaha karşı serbest bırakıldı.

Ancak hem bu kararlar hem de uygulamalar, memleket yargısının bugününü anlatmak için muhteşem bir örnek olarak tarihteki yerini aldı.

Yargının artık ‘sulandırılmaktan’ endişe etmesine de gerek kalmadı.