CHP’nin cumhurbaşkanı adayının kim olduğunu tartışa tartışa, ibrenin günbegün saat be saat bir isimden diğerine dönüşünü izleye izleye geçirdiğimiz günlerden ve “kesin şu” diyen köşecilerin ters köşe olduklarını da gördükten sonra, nihayet dün Muharrem İnce’nin adaylığı ilan edildi. O da, Mustafa Kemal’in izlediği yolu yürüyerek; Hacı Bayram’da Cuma namazı kıldıktan sonra I. Meclis’e giderek kampanyasını fiilen başlattı.

Şimdi yarış başladı!

Gönül isterdi ki, bu yarışta bir sosyalist aday da olsun. Kapitalizmin; insanlığı, dünyayı ve ülkeyi bir uçuruma sürüklediğini gösterip; herkesin işinin ve aşının olduğu, derelerin özgür aktığı bir başka dünyada yurttaşların yaşamalarının mümkün olduğunu anlatabilseydi.
Bunu başaramadık, yazık!

Ancak, ülkenin olağanüstü karanlık bir tek adam rejimine sürüklendiğini gördükten sonra, o gidişe HAYIR demek, o gidişi engellemek de görev.

İnsanların bir işaretle gözaltına alındığı, öğrencilerin bir sözle mahkemelere çıkarılıp tutuklandığı, manşetlerin bir ağıza bakılarak atıldığı, fabrikaların satılıp üniversitelerin bölündüğü, olağanüstü halin olağanlaştırıldığı, insanlarımızın birbirlerini boğazlayacak derecede kutuplaştırıldığı bir ülkeye ve savaşa HAYIR demek birinci görev.

Türkiye’nin solcuları, sosyalistleri, devrimcileri şimdi başlayan yarışa “bu yarış bizim yarışımız değil”, “biz bu yarışta yokuz” demeden olanca güçleriyle katılacaktır.
Katılmamanın, boş vermenin, boykot etmenin şimdi dayatılan olağanüstü halin olağan ve sürekli hale getirilmesine katkı vermekten başka bir anlama gelmediğini bildikleri için katılacaklar.

Seçim sonuçları ne olursa olsun, bu süreçte olabildiğince geniş kitlelerle buluşmak ve seçim sonrasına daha güçlü girmek için katılacaklar.

Halkın oylarının çalınıp çırpılmasına izin vermemek için katılacaklar.

Aday olanlara seçim sonrası kazanırlarsa ne yapacakları konusunda söz verdirmek, o sözlerin takipçisi olmak için katılacaklar.

Dün İnce’nin adaylığının resmileşmesiyle başlayan yarış, olağanüstü adaletsizlikler ve eşitsizlikler içinde sürdürülecek. Hep tek adamın sesi duyulacak, devletin bütün imkânları o tek adam için seferber edilecek, ekonomi çırpınırken devletin kasaları açılıp içindekiler saçılacak…

Ancak, bunların hiçbirisi tek adamın kazanmasının garantisi değil. Yenilgiye uğratılması gereken ilk şey “nasılsa kazanacaklar” ruh halidir.

Şimdi yine hepimiz Demirtaş’ı tekrar edeceğiz: Seni başkan yaptırmayacağız!

Türkiye’nin sosyo-politik gerçeklileri içinde bu seçimi kazanmak gerçekten ince hesaplar yapmayı, son derece dikkatli adımlar atmayı gerektiriyor.

Biliyorum; CHP içinde “İnce zinhar olmaz” diyenler oldu. İnce’nin parti içi mücadelede belli bir yeri vardı, genel başkanlığı aday olmuş ve o süreçte yanına çekebildiklerinden çoğunu karşısına aldığı için kaybetmişti.

Ancak, aday gösterildikten sonra bunların önemi kalmadı. İnce, parti örgütlerini ateşleyip mobilize edebilecek, CHP oylarını konsolide edebilecek ve yarışı ikinci tura taşıyabilecek bir aday.

Aday olmasında “Ekmeleddin” vakasının da bir payı var! O seçime gösterilen güçlü tepki, bu kez ona benzer bir hamlenin yapılmasını, akıllara gelse ve belki denense bile, olanaksız kıldı.

Bu süreçte, Kılıçdaroğlu’nun hakkını da teslim etmek gerek. Mevcut parti yapıları ve işleyişi içinde, İnce’nin adaylığını rahatlıkla engelleyebilirdi. Ancak yapmadı. İnce’nin de teslim ettiği gibi, iki kez kendisine rakip olan ve en ağır eleştirileri yapan birini aday gösterebildi.

İkinci tura taşınan bir seçimde, İnce’nin dindar, milliyetçi kesimlerden olduğu kadar Kürt seçmenden de oy alabilmesi gerek. Politik bilinci son derece yüksek olan Kürt seçmen için yalnızca dokunulmazlıkların kaldırılmasına hayır demiş olmak ve Ahmet Arif’ten şiirler okumak yetmeyecektir. İkinci tura kalmadan o seçmene dönük güçlü mesajlar vermesi gerekecek.

İnce, 24 Haziran’a kadar gidilecek olan kısa yolu ipince bir çizgi üzerinde yürüyecek. Hata yapıp düşmezse, ipi göğüslemesi uzak bir ihtimal değil.