Sesimizi defalarca duyurmaya çalıştık Marko Paşa’m, sanma ki önce sana dert yanıyoruz. Ama bu yeni hükümdar ve avanesi musikiyi temaşayı resmi kısacası sanatı sevmiyor Paşa’m. Bizler namusuyla emeğiyle azmiyle kabiliyetiyle evini geçindirmeye çalışan sanatkârlar tevekkülle bekliyoruz… Bilemiyorum nereye kadar

Yaşa Marko Paşa

Çok değerli Marko Paşa öncelikle saygıyla ellerinizden öperim. Biliyorum çok yoğunsunuz. Bir yandan Sultan Abdülaziz’in hekimbaşılığı, bir yandan Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin kuruluş sancıları, bir yandan Tıbbıye-i Şahane’yi tıp iliminin merkezi haline getirme çabalarınız gerçekten de takdire şayan. Hakkınızda yazılanlar söylenenlerden biliyorum ki, çok iyi bir hekim olmanızın yanı sıra hastalarınızı sabırla, ilgiyle dinleyen, dertlerine bir baba şefkatiyle yaklaşan çok muhterem bir beyefendisiniz.

Efendim bendeniz Burhan kulunuz musiki icra etmekteyim. Eminim ki sizler de terennüm etmeyi, konağınızın bahçesinde sazendelerle meşk etmeyi pek severdiniz. Hatta tıp ilminde vuku bulan illetlerin ve marazların tedavisinde musikideki makamların birçok hastalığa derman olduğunu siz de bizzat tespit buyurmuştunuz. Efendim fazla gevezelik edip de başınızı ağrıtmak değil tabii ki niyetim. Sürçülisan eylersem affola diyerek maruzatımı arz edeyim.

Saygıdeğer Marko Paşa yaklaşık bir senedir pandemi denilen bir illetten mustaripiz. Nasıl desem şimdi size. Bir virüs musallat oldu dünyanın başına. Hindiçin’den Rusya’ya Arabistan Yarımadası’ndan Yenidünya’ya kadar yüzbinlerce insanı kırdı geçirdi bu lanet virüs.

HANEDE KALMAMIZ EMROLUNDU

Teneffüs ve temas yoluyla geçen bu salgın hastalık tüm ahaliyi ev hapsine ve karantinaya mecbur kıldı. Dükkânlar kapandı. Mekteplere kilit vuruldu. Güreş ve cirit müsabakaları yasaklandı. Direkler arası, darülbedayi oyunlarını iptal edildi, nümayişlere ve fasıllara izin verilmedi. Dolayısıyla buralarda çalışan sanatkârlar da işsiz kaldı.

Gel zaman git zaman hükümdarımız bu musibet karşısında şifacılardan oluşan bir “ilim kurulu” teşekkülünü buyurdu ve birtakım tedbirlerden medet umdu. Bunlardan en önemlisi gusül ve mesafeydi. Bir de cemaatin izdihama karışmaması mühimdi.

Bunun için fermanlar yayımlandı kabahatlilerin falakaya yatırılması buyuruldu. Bu musibetin bu mikrobun hayatta kalması için izdihama ve temasa ihtiyacı olduğundan tebaasına “hanede kalın” emrolundu.

Biz gariban kullar, sanatkârlar mesleğimizi icra edememekten dolayı aylardır biçare kalmamız neticesinde açlıktan mı hastalıktan mı ölmeyi tartışırken kapalı çarşıları kervan saraylar küplerindeki altınları doldurmaya devam ettiler.

8 yaşındaki bir sübyan sokakta pederini beklerken, Arhavi’de ineğini otlatan bir muhterem nene zaptiyelerce tartaklanırken Sadrazam kayıkları saray ahalisini, cariyeleri, iç oğlanları gezdirmeye fasıla vermedi.

İlim Kurulu Üyeleri salgına çare olarak davul tozu, minare gölgesi, sıçan kuyruğu, deve sidiğiyle bir tutam zencefilin karıştırılarak perşembeyi cumaya bağlayan kuşluk vakti 3 Kuluvallahi 1 Elham’dan sonra bir çay bardağına iki dirhem eklenerek karıştırılmasını tavsiye etti.

Bizler evimizde sükûnetle huşu içinde namazımızı kılarken sanki garpa savaş açmışçasına Mızıkayi Hümayun eşliğinde silahtarlar, topçular, sipahiler, yaylı arabalar, tahtırevanların eşlik ettiği, yüzlerce kişiden oluşan konvoyla Süleymaniye Camii’ne Cuma’ya gidildi.

Ebediyete intikal eden merhum ve merhumelerimizin cenaze namazını kılamazken ulemalar, tarikat şeyhleri tüm saray efradının katıldığı törenlerle gömüldü.

FAKİRLİKTEN CANINA KIYANLAR OLDU

Marko Paşa’m güya bu tedbirler alınırken biz sanatkârlar hiç düşünülmedik. Ne zaman yeni fermanlar, buyruklar yayımlansa bunların içinde bizim adımızı anan bizi hatırlayan yok. Saray’dan istifade edebilmek için devlet-i aliye kötülük yapan, ayyarlara, müzevirlere istisna var, muafiyet var ama bizlere yok. Fatih Sultan Mehmet, Kanuni, Abdülaziz, Dördüncü Murat, Üçüncü Selim bize yapılan bu muameleyi görseydi ne derdi kim bilir? Bu salgın sırasında işsizlikten, sefaletten, fakirlikten canına kıyanlar oldu paşam… Udlarını, cümbüşlerini bendirlerini satanlar oldu. Neylerini, kudümlerini kıranlar oldu.

Sesimizi defalarca duyurmaya çalıştık Marko Paşa’m, sanma ki önce sana dert yanıyoruz. Ama bu yeni hükümdar ve avanesi musikiyi, temaşayı, resmi kısacası sanatı sevmiyor paşam. Bizler namusuyla, emeğiyle, azmiyle kabiliyetiyle evini geçindirmeye çalışan sanatkârlar tevekkülle bekliyoruz… Bilemiyorum nereye kadar?