Hayvanlar bu dünyada bizim için bulunmuyorlar. Hiçbir din, devlet, ekonomi, gelenek, töre bunun aksini ahlaki olarak ispat edemez. Onlar kontrfile değil, Noel sofranızda meze değil, ayakkabı, kemer değil, laboratuvarda denek değil, kafeslerde köle değil, araç değil. Onlar yaşam hakkı olan, iletişim kuran, duyguları olan canlılar

Yaşa ve Yaşat

Daha önceki yazılarımda, bilinen ve gayet meşhur hayvan hak ve vegan belgesellerinden bahsetmiştim. Bu sefer istedim ki pek fazla yerde karşınıza çıkmayacak olan değerli aktivist yönetmen Marc Pierschel’in emeklerini de görmezden gelmeyin. Yönetmenin Yaşa ve Yaşat (Live and Let Live) isimli 2013 yapımı belgeselini, yeni çıkan ucube hayvan yasasına katkı sunanların ve yasanın meşhur sloganı #maldeğilcan diyenlerin özellikle izlemesini isterdim. Veganizmi ve veganlığı seçmenin sebeplerini derinlemesine inceleyen Alman yapımı bu belgesel çeşitli ülkelerdeki vegan öncülerin amaçlarını, felsefelerini ve eylemlerini seyircisine gayet doğru bir dille aktarıyor. Filmin isminin “Yaşa” kısmı anlaşılır. Peki yaşat derken neyi yaşat demekte? Hangi hayvanı kastetmekte? Kedi, köpekler hakkında zaten çoğunluk hemfikir. Peki ya inek, geyik, ahtapot, tavuk, tavşan? Onlar can değil mi? Mesela sığır yavrusu dana konuşabilse sormaz mıydı “Ben can değil miyim, benim boğazım kesilince acı çekmiyor muyum?” diye. Sanırım ikiyüzlülük insanı anlatan en iyi sözcük.

ETİN SONU

Marc Pierschel’in Yaşa ve Yaşat belgeselinden sonra çektiği Etin Sonu (The End of Meat) isimli 2017 yapımı belgeselde yönetmen et tüketiminin geçmişte kaldığı bir geleceği öngörüyor. Et tüketiminin sonlandığı bir dünyanın insanın geleceği için ne anlama geleceğinin izlerini ortaya çıkarmak için uluslararası bir yolculuğa çıkartıyor bizleri. Pierschel, Hindistan’ın ilk tamamen vejetaryen şehri ve Jainizm’in takipçileri için önemli bir hac yeri olan Palitana’yı da ziyaret ettiği bu belgeselde daha sonra Farm Sanctuary’nin kurucusu Gene Baur gibi kurtarılan çiftlik hayvanı hareketinin liderleriyle görüşmeler yapıyor. Birbirinden değerli insanlara mikrofon uzatan bu belgesel kıymetli, öğretici arşivlik bir yapım olarak sizlerin onu izlemenizi bekliyor. Bu iki tavsiyeden sonra Türkçedeki en iyi kaynak kitap olan “Vegan Devrimi ve Hayvan Özgürlüğü” nihayet ambargodan kurtularak raflarda yerini aldı. Hayvan özgürlükçüsü ve ülkenin en önemli yaşam hakkı savunucularından olan Zülâl Kalkandelen’in bu kitabını mutlaka ama mutlaka okumalısınız.

IRKÇILIK VE TÜRCÜLÜK

Aktivizm, sosyal adaletsizliğe karşı savaşmak için asli bir görevdir bana göre. Kendimi de başka bir şey yaparken düşünemiyorum zaten. Her nasıl ki hak arayışındakiler, mesela “insanı yaşat” derken herhangi bir ayrım yapmıyorsa, “hayvanı yaşat” derken neden hayvanların bir kısmını yok etmek makul görülmekte? Bu düşünce yapısı bizi türcü yapar. Irkçılıkta da türcülükte de kalıp neredeyse aynıdır. Irkçılar kendi menfaatlerini başka ırktan daha üstün tutarak hak ihlalinde bulunurken, tür ayrımcıları da kendi türünün menfaatlerinin diğer türlerinkinden daha üstün olarak düşünerek hak ihlalinde bulunur.

VEGAN MÜSLÜMANLAR

Son olarak aynı zamanda, etik vegan aktivist olarak bahsetmek istediğim konu, bu hafta kutlanacak olan İslami bayramların en önemlilerinden biri Kurban Bayramı. Dünyanın çeşitli ülkelerindeki vegan Müslümanların bu bayramı kansız, yaşatan bir geleneğe dönüştürmeye başladığını kaynaklarda görmek mümkün. Başkalarına yardım etmenin hayvansal ürünler olmadan yapabileceğine inanan vegan Müslümanlar bu şekilde Allah’ın yarattığına inandıkları gezegene de yardım ettiklerini söylemekteler. Bu bayram tatilinde hayvanlar için bir şeyler yapmayı tercih etmek isterseniz; bir Kurtaran Ev oluşumundan hayvan sahiplenebilir veya bir hayvanın tedavi masrafını ödeyebilirsiniz. Türkiye’nin ilk ve en büyük çiftlik hayvanlarını koruma kurtarma çiftliği olan Angels Farm Sanctuary (Ferdinand’ın Çiftliği) ziyaret edebilir. HAYTAP’ın Bursa’da hayata geçirdiği Emekli Hayvanlar Çiftliği’ne uğrayabilir veya destek olabilirsiniz. Hatta giderseniz Kastamonu’da gerekli tedavi ve barınma imâanını bulamayınca Emekli Hayvanlar Çiftliğine gelerek ameliyat edilen ve kemoterapi gören Lolo eşeğe de selam söyleyin. Hayvanlar bizim için bu dünyada bulunmuyorlar. Hiçbir din, devlet, ekonomi, gelenek, töre bunun aksini ahlaki olarak ispat edemez. Onlar kontrfile değil, Noel sofranızda meze değil, ayakkabı, kemer değil, laboratuvarda denek değil, kafeslerde köle değil, araç değil. Onlar yaşam hakkı olan, iletişim kuran, duyguları olan canlılar. Gözlerine bakın demeyeceğim artık. Çünkü baktınız ve çoktan gördünüz gerçeği. Şimdi artık mazeret üretmeden bu acımasız düzene kafa çevirmek yerine kafa tutmak zamanı.