Baban gibi bir sürü insan, içinde yaşadığımız kozadan yeni bir dünya yaratacak cesur, inatçı, meraklı hücreler. Onların varlığını bilmek bile yaşadığımız zamanların tüm karanlığına rağmen umudumuzu diri tutmaya yetiyor.

Yaşadığımız kozadan yeni bir dünya çıkacak
İllustrasyon: Zeynep Özatalay

Ulaş BAYRAKTAR

Sevgili Ege,

Geçen babalar gününde sevgili babanın sana yazdığı mektubu okudum. Benim de adım geçtiği için ben de sana iki satır yazmak istedim. Henüz okuyamadığını bildiğim için müsaadenle babana yolluyorum mektubu; o sana bilahare okur.

Babanla tanışalı daha on yıl bile olmadı aslında. Beni Avrupa Siyaset Okulu’nda ders vermek üzere davet ettiğinde tanışmış olduk. O zamanlar da bugün hâlâ olduğu gibi, kent ölçeğinde müşterekler siyasetini geliştirme imkânları üzerine kafa yoruyordum. Sana mektubunda yazdıklarını hatırlarsan nasıl bir anda yakınlaştığımızı tahmin edersin. İkimiz de tüm sorunlara rağmen, farklılıklarımızla birlikte yaşamanın mümkün olduğuna inanıyoruz.

Bu inancımız içinden geçtiğimiz dönem itibarıyla safiyane bir hayal sayılabilir çünkü zor zamanlardayız. Katman katman krizler birbirine eklemlenerek mevcut tüm yapı ve işleyişleri akamete uğratmakta. Herkes şikâyetçi değil elbette bu durumdan; malum her geçiş döneminin fırsatçıları olmuştur. İnsanların yaşadıkları güvensizlik hissini yalanlarla geçiştirmeye çalışan hayal tacirleri bu döneme özgü bir olgu değil. Fakat insanlık tarihi bunların foyalarının eninde sonunda nasıl ortaya çıktığının binlerce örneği ile dolu. Yalanlarının bedeli olarak sevgili baban gibi birçok güzel insan sevdiklerinden, işlerinden, huzurlu yaşamlarından uzak kaldılar, hatta canlarını verdiler.

Çok büyük bir adaletsizlik, haksızlık. Öyle, haklısın ama senin bu satırları kendi başına okuyabildiğin zamanlarda baban ve arkadaşlarının duruşlarının kıymetini herkes çoktan anlamış olacak, çünkü onlar kendi rahatlarını, menfaatlerini, özgürlüklerini yitirmek pahasına ilkelerinden, doğrularından ödün vermediler. Böyle yazıyorum ama sanmayasın ki bir kahramanlık hikâyesi anlatıyorum. Kahramanları sevmeyiz biz. Olağanüstü işler yapmış oldukları düşünülen ve zamanla da kendileri de buna ikna olanlar eninde sonunda akıllarına gelen her şeyi tereddütsüz hayata geçirmeye kalkarlar. O yüzden bize kahramanlar değil, hep soran, sorgulayan, merak eden ve tereddüt etmesini bilen mütevazı insanlar lazım.

Ne mutlu sana ki baban onlardan biri ve hiç merak etme sayıca hiç de az değil böyle güzel insanlar. Onlar Türker Kılıç hocanın çok güzel anlattığı gibi ormanın kendisi için var olduğu yanılgısından kurtulmuş kendilerinin orman için olduğunu bilen yapraklar. Günü gelince solan, dökülen ama mevsimi geldiğinde yine yeşermesini bilen organizmalar. Onlar ormanın var olması için bu döngüyü hiç yorulmadan sürdürürler.

Kahramanlık sanma diyorsam da sakın ola ki hafife de alma baban gibilerinin kıymetini. Yine Türker Hoca’dan alıntılayalım çünkü o babanla ortak meramımız birlikte yaşama deneyimini bir beyin cerrahı olarak nörobilim üzerinden bağlantısallık ve yaşamdaşlık olarak tanımlıyor. Nöronların nasıl kendi aralarında bağlar kurarak düşünce ürettiği üzerine kafa yoruyor. O kadar heyecan verici ki babanla uzun uzun konuştuğumuz konuların, ihtimallerin fizikle, matematikle ortaya konuluyor olması.

Ama esas kitabın bir yerinde tam da yukarıda bahsettiğim gibi bir geçiş döneminde olduğumuzdan bahsediyor ve bunu bir tırtılın kelebeğe dönüşme sürecine benzetiyor. “Her tırtıl kelebek olmaz” diyor; sadece yeteri kadar hayalci hücrelere sahip olanlar kelebeğe dönüşürmüş. Diğerleri hep tırtıl kalır ve tırtıl olarak ölürlermiş. İşte baban gibi bir sürü insan, içinde yaşadığımız kozadan yeni bir dünya yaratacak cesur, inatçı, meraklı hücreler. Onların varlığını bilmek bile yaşadığımız zamanların tüm karanlığına rağmen umudumuzu diri tutmaya yetiyor.

Sen bu satırları okuma yaşına geldiğinde o kelebek çoktan kanatlanmış, kanatlarında baban ve arkadaşlarının desenlerini taşıyor olacak.

Ne kadar gururlansan az Ege. Bu kelebeği var edeceklerden birisinin oğlusun ve kim bilir sen ve arkadaşların bizlerin hayal bile edemeyeceği nice güzel kelebekler yaratacaksınız.

Yolun, yolunuz açık olsun…

Ulaş

Hakan Altınay’ın mektubu: