Büyükada San Pacifico Latin Katolik Kilisesi’nde müzik, şiirle buluştu. “Şarkılarla Şiirler” adlı etkinlikte şair ve yazar Ataol Behramoğlu, yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizi bizlere yeniden hatırlattı.

Yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz
Ataol Behramoğlu, Büyükada’daki klisede \Şarkılarla Şiirler\ adlı etkinlikte. (Fotoğraflar: BirGün)

Semra KARDEŞOĞLU

Sayısız şiirini gençlik yıllarında ezberleyip bir daha hiç unutmadığımız şair Ataol Behramoğlu’nun Büyükada San Pacifico Latin Katolik Kilisesi’nde “Şarkılarla Şiirler” etkinliğini duyunca koşarak gittim. Hayatımıza her daim damga vurmuş, kuşaktan kuşağa aktarılmış, sahiplenilmiş, pusula olmuş şiirleri kendi sesinden dinleyecek Selçuk Korku’nun piyona ile sunacağı kendi bestelerini dinleyecektik. Elbette kaçmazdı bu fırsat.

Behramoğlu, gençleri özendirecek kadar dik bir duruşla konukları kilisenin bahçesinde karşılıyordu. 1800’lerin ortasında inşa edilen kilisenin önünden her geçtiğimde ziyaret etmeyi düşünüp sonra biraz gizemli görünüşünden adım atamamıştım. Behramoğlu da bu dev ağaçların arasındaki kiliseyi bugüne dek bir türlü ziyaret edemeyenlerden. “Bu da benim ayıbım” diyerek etkinliğin hazırlık sürecini aktardı:

"Benim için müzik ve şiir ayrılmaz iki sanatsal yaratıcılık dalı. Şiirsel yapı aynı zamanda müzikal bir olgudur aslında. Şiirin kendine özgü bir müziği vardır. Şiirlerimi tematik olarak sıralayıp okurken aralarda da onları besleyecek bir müzik, böyle bir birliktelik etkileyici bir şey. Şiir ve müzik birbirini besler. Ama arka fondaki bir müzik değil kastettiğim. Müzik ve sonra şiir. Bunu uzun yıllar gitarist arkadaşım Haluk Çetin’le denedik ve yapıyoruz. Son birkaç yıldır piyanoya merak sardım. Piyanist öğretmen arkadaşım Selçuk Korku ile 5 yıldır çalışıyoruz. Piyano öğreniyorum. Aynı şeyi piyano ve şiirle yapalım dedim. İlk etkinliğimiz bugün. 5 bölümde 25’e yakın şiir okunacak. Selçuk kendi bestelerini çalacak. Bu dingin atmosferde çok iyi olacağını düşündüm. Kilise yöneticileri kapılarını gönülden açtılar. Tüm kurumlara örnek olmasını dilerim.”

yasadiklarimizdan-ogrendiklerimiz-1080852-1.

5 YILDIR PİYANO EĞİTİMİ ALIYOR

Behramoğlu’na “İleri yaşta piyano öğrenmek zor değil mi? 30’larındaki pek çok kişi yeni bir şey öğrenmenin zor olduğunu söylüyor” diyorum. Yanıtlıyor: "O yaşlarına yazık ediyorlar. Elbette 30’larında 10 kez tekrar edileni benim yaşımda 30-40 kere tekrar ediyorsunuz, bellek konusu var. Ama öğreniyorsunuz…"

Kilise kısa süre sonra doluyor. Önce Selçuk Korku ilk parçasını çalıyor piyanoda. Sonra Ataol Behramoğlu, “Bir Sabah Tanıdık Bir Şehre Girerken” şiirini okuyor. Sesi, kilisenin kubbesinde yankılanıyor. Sevgiden, aşktan, kavgadan söz eden şiirlerini okuyor. Herkes bir düşe dalıyor.

Behramoğlu, yaşadığı Büyükada’nın şiirine etkisini anlatırken, “Zakkum ve yaz” şiirini okuyor. Adanın bol zakkumlu sokaklarını anlatıyor.

Sonra kızı Barış ve torunu Miro’ya bakarak “Bebeklerin Ulusu Yoktur” şiirini okuyor. Ardından bebeklerin aynı şekilde ağladığını gördüğü anki şaşkınlığını da aktararak.

Müzik ve şiir böyle akıp gidiyor. Sonra telefonuma bir mesaj düşüyor. Ahmet Tulgar’ı kaybetmişiz. Buz gibi oluyor kilisenin içi sanki. Uzun yıllardır karşılaşmasak da konuşmasak da Milliyet’te birlikte karşı karşıya çalıştık. Sayısız sözü, cümlesi, esprisi, hayata bambaşka bakışıyla ona en kızdığımız ve kırıldığımız anda bile güldürmeyi başarmasıyla hemen her dost sohbetinde adı geçer.

KAVGAYA TÜM TUTKUNLA GİRECEKSİN

Bu kadar erken gidişinin saçmalığını düşünürken başlıyor Behramoğlu “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” şiirini okumaya. Bizim her birimizin ezberlediği, 80’lerin sonuna doğru İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt Kampüsü’ndaki forumlarda yüksek sesle söylenen, gözaltında, hücrelerde okunup güç alınan ve cezaevlerinde söylene söylene kim bilir bir gardiyanın dahi ezberlediği o güzel şiirini.

Yaşadıklarımızdan öğreneceğimiz daha çok şey var. Ama bir kere Behramoğlu’ndan öğrendik biz:

“Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını/Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle ve tutkunla gireceksin.” Bu bile bize yeter.