Son zamanlardaki renkli sloganımız şu: Aşk kazanır. Yüzyıllardır böyle. Kaybettiği hiç olmadı. Üzdü belki, can sıktı ama kaybetmedi. Aşk, hep kazandı

Cuma günü, bir türlü gelemeyen yaza inat, İstanbul’da güneşli başladı. Şu aralar en ihtiyaç duyduğumuz şey! Güzeldi, akla “Let the Sunshine in” şarkısını getirdi. Sonra İstanbul Valiliği’nin açıklamasını duyduk: “Valiliğimizce, başta katılımcılar olmak üzere vatandaşlarımızın güvenliği ve kamu düzeni gözetilerek anılan günlerde bu yönde bir toplantı ve gösteri yürüyüşü tertip edilmesine izin verilmeyecektir” Burada “anılan günler”den kasıt, “Onur Haftası” kapsamındaki yürüyüşlerin yapılacağı 19 ve 26 Haziran günleri… Yıllardır yapılan, kimseyi rahatsız etmeyen, insanları bir araya getiren ve her seferinde bir şenlik havasında geçen yürüyüş, bu yıl yasak. Valilik öyle istediği için. Geçtiğimiz yıl biber gazıyla saldırılmıştı “izinli” yürüyüşe, bu yıl baştan kapatıldı kapı. Oysa AKP, bu yürüyüşle övünüyordu! Hatırlayalım, ne demişlerdi seçim broşürlerinde: “Türkiye, Ramazan ayının ortasında İstiklal Caddesi’nde Gay Pride yapılabilen bir ülke. Muhafazakâr insanların daha görünür olması kimsenin hayat tarzına müdahale edildiği anlamı taşımıyor.” Peki ne oldu sonra? Seçimleri kazandılar, ilk yürüyüşe biber gazıyla müdahale edildi, ikincisine izin bile verilmiyor. Sorsanız, müdahale yok.

Rahatsız olanlar, bir süredir diş gösteriyor: Müslüman Anadolu Gençlik ve Alperen Ocakları, yürüyüşü yaptırmayacaklarını bildirdi. Sonradan gelen tepkiler üzerine geri adım attılar ama bu bile, Türkiye’de birilerinin nasıl da rahat at koşturduğunun göstergesi. Valiliğin işi, yürüyecek insanların güvenliğini sağlamak. Vali, “tehdit var, sizi koruyamayız” diyemez. Hoş, korumakla yükümlü polis bizzat saldıran taraf. Saf baştan belirlendiği için, bir şey söylemek ya da doğrusunu beklemek abes. İyisi mi LGBTİ dernekleri sözcülerinin cevabını hatırlayalım, güzelleşelim: “Biz izin istemedik ki…”

yasak-ne-ayol-150648-1.

Son zamanlardaki renkli sloganımız şu: Aşk kazanır. Yüzyıllardır böyle. Kaybettiği hiç olmadı. Üzdü belki, can sıktı ama kaybetmedi. Aşk, hep kazandı. Bugüne dek pek çok tanım yapıldı. Bunların belki de en güzeli, Ece Ayhan’ın “Mor Külhâni”sinde çıktı karşımıza: “Şiirimiz karadır abiler” diye başlayan şiir, şöyle noktalanır: “Aşk örgütlenmektir, bir düşünün abiler.” Aşka karşı çıkanların korkma sebebi bu.

Aşkın tanımı sonsuz. Herkes bir ucundan tutmuş, anlatmış. Her gün defalarca anlatılıyor. Peki ya yasak kelimesi? Bülent Ortaçgil, “Yasak” adlı şarkısında şunları söylüyor: “Sormamalısın / Hiç yormamalısın / Eleştirmemelisin / Hiç geliştirmemelisin / … / Karışmamalısın / Karıştırmamalısın / Sen bilirsin demek varken / Soruşturmamalısın…” Bugün bizden istenen bu değil mi? Üniversitelerden, liselerden yükszelen en ufak bir muhalif seste şunu şu söyleniyor bize, şarkıdaki gibi: “Yapma dur / Halt etmemelisin!”

Bulutsuzluk Özlemi’nin “Devran Dönüyor”unda şöyle bir dize var: “Oysa bizim oralarda / ‘Savaşa hayır’ diyenler var / Ne güzel…” Burası güzel ama sonrası fena: “Onları yargılayanlar var!” Her güzel şeyin sonrası fena bu ülkede. Hep öyle oldu. Çünkü bizim buralarda “yazılan yasalar, yasaklar” var.

Bu hafta ne yazacağımı düşünürken, bu yasak mevzuu üzerinden ilerleyeyim istedim. İlk işim Göksu’ya sormak oldu: “Yasak denince aklına ne geliyor?” İlk aklına geleni söyledi, yüzüme bir gülümseme yerleşti: “Minik Kelebek” şarkısı! Ortak hafıza güzel bir şey. Aynı dönemi yaşamış olmak da… Çoğunuzun aklına şarkı gelmiştir ama ben genç arkadaşlar için bir açıklama yapayım: “Minik Kelebek”, bir dönem gişe rekorları kıran Zeki Alasya – Metin Akpınar’lı Devekuşu Kabare’nin şahane oyunu “Yasaklar”da karşımıza çıkan bir şarkı. TRT’de çalınmak üzere hazırlanırken bir “denetleyici” geliyor ve olaylar gelişiyor…

Şarkı şöyle başlar: “Minik minik / Minik kelebek / Uç özgürce / Durmak ne demek?” Cihat Tamer’in canlandırdığı öğretmen, çocuklara bunu böyle öğretirken, Nezih Tuncay’ın canlandırdığı “denetleyici” abi, tam da burada devreye girer, şarkıya müdahil olur ve son iki dizeyi, TRT standartlarına uygun hale getirilir: “Dur sakince / Uçmak ne demek?” Sonrasını da düzeltir üstelik: “Altta gezinme / Yüksekte dolaş” dizeleri, “zenginlerin arasında dolaş, onları gözle, servet düşmanlığı yap” anlamına geldiği için “Fazla gezinme / Git bir dalda dur” olur; “Çalış çabala / En başa ulaş” dizeleri de buna uydurulur: “Kanat çırpmadan / Yerinde otur…” Sadece TRT’nin değil, devletin tutumunu da gösterir bu değişimler. Parodinin bir yerinde, “denetleyici”nin şu sözleri dikkat çeker: “Sondan iki mısrada da cüzi bir tadilat yapmamız iktiza ediyor. Sondan iki mısrada da cüzi bir tadilat yapmamız iktiza ediyor.” Bunun üzerine çocuklardan biri öğretmenine sorar: “Öğretmenim bu amca Arap turist mi?” Yıllardır yaşananların nasıl da aynı olduğunun göstergesi değil mi bu?

Elbette kelimelere de takıktır “denetleyici”: “Sakıncalı mı yani bu sözler?” sorusuna, “Sakıncalı değil, mahsurlu” cevabını verir ve ekler: “Mahsur kelimesinin yanında sakınca gözyaşları içinde kalır.” Bu çokbilmiş “denetleyici”nin şu sözleri de bugünü işaret ediyor aslında: “Kelebek nerede yaşarsa yaşasın bu memleketin kanunlarına uymak zorundadır.”

Hadi kelebeğin uçması yasaklandı diyelim –ki devlettir, yapar. Peki aşk yasaklanır mı? Elbette yasaklanmaz. Yasaklanamaz. Aşk “inadına”dır çünkü, “devrimdir”. Bandista şarkısındaki gibi, “mağlup, galip ve nikbindir”. Dahası, “aşk mücadeledir”. “İstanbul›da bir sokak / Berlin’de bir squad / Ankara’da bir meydan / Atina’da yanan cam”dır. Aşkın bir güzel tanımına daha rastlarız bu şarkıda: “Aşk maskesiz yürümektir”. Maskelerin ardına sığınanlar, yalancılar, hırsızlar, kendilerini olduğundan farklı gösterenler âşık olamaz. Bu yüzden sevişemezler. Sevişemedikleri için dünyayı başkalarına zindan ederler ve başta sevişenler olmak üzere, herkese saldırırlar. Oysa “aşk müşterektir”. Yaşamın temelidir ve bu “müşterek”liği anlamayanlar, kendilerinde her şeye müdahale etme hakkı olduğunu düşünür. Yazık ki böyle insanlarca yönetiliyoruz. Sevişebilseler, rahatlayacağız. O zaman şiddet de çıkacak hayatlarından, hayatımızdan. Ne dedi Sezen Aksu, iki gün önce: “Şiddetin kazananı olmaz; eninde sonunda aşk kazanır. LGBTİ’ye selamlar olsun; kalbim ve dualarım sizlerle…”

Şarkı üzerinden “aşk”ı didiklemeye devam edelim. Kimi zaman “kara-kızıl bayrak” olur aşk ama ekseriyetle “mor, yeşil ve pembedir”. Şüphesiz “rengârenktir”. Onur Yürüyüşü sırasında açılan, açılacak bayraklar gibi.

Bırakınız yasaklasınlar. O bayraklar açılacak, o yürüyüş yapılacak, insanlar rengârenk olacak ve evet, aşk bir kere daha kazanacak. Sahi, yasak ne ayol?

yasak-ne-ayol-150649-1.