Bir işi hatır için, gönülsüz olarak üstünkörü yapmak anlamında kullanılan “yasak savmak” deyiminin bir anlamı daha var: “Şimdilik işe yaramak”

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde mekânlarda gece 12’den sonra müzik çalınmasını yasaklayacaklarını bildiren bir açıklama yaptı. Bunu yaparken de yasağın salgınla ilgisi olmadığını belirten, “Kimse kusura bakmasın kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok” cümlesini kurdu.

Bunun üzerine toplumda büyük bir tepki oluştu, muhalefet vekilleri yasağa tepki gösterdi. Bu tepkinin içerisinde “seçimi kazanacağız ve parti yapacağız” şeklinde kurulan cümleler hem ilgi çekti hem de tepki aldı. İlgi çekmesinin ve olumlu karşılanmasının nedeni seçimi kazanmaya dönük bir iddia ve irade beyanı olmasıydı. Bu anlamda “şimdilik işe yarayan” bir cümle… Ancak her hakkımız elimizden alınırken bu haklara sahip çıkma iradesinden ziyade “iki sene bekleyin, az sabır gibi” anlaşılan bu açıklamalar yasağı başımızdan atmadığı gibi “üstünkörü” yani yasak savar olarak değerlendirildi.

***

Evet, yasak ve baskı dışında topluma verecek hiçbir şeyi kalmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Gençlerin hayallerini, yaşama sevincini çalan bu düzen, ortalığa saçılan hırsızlık, rüşvet, mafya, uyuşturucu iddialarını kapatmak için bildiği bir yönteme döndü. Toplumu kutuplaştırarak, marjinal şeriatçı uygulamalarla daralan tabanına şirin gözükmek… Böylece iktidar sahipleri, kendisine oy vermeyen bir kesimle hesaplaşırken, kendisini salgın döneminde eleştiren müzisyenlerden de intikam almış oldu.

***

Bu gerçekleri düzen muhalefetinin de görmemesi mümkün değil ki görüyorlar. Buradan çıkardıkları sonuçta bir farklılaşma var. Yani kutuplaşma siyasetini bozmak adına yaşam tarzına müdahale içeren yasakçı uygulamaları yumuşak açıklamalarla geçiştirme yöntemi, bir başka deyişle yasak savma... Daha önceden belirttiğimiz yüzde 50 +1 için kurulan oyun, muhalefeti bu çizgiye sürüklüyor.

“Gündem değiştiriyorlar” söylemi ile (ki evet değiştiriyorlar), kişisel hak ve özgürlüklerin yok edilmesine daha açıkça söylersek fiili şeriat rejimine karşı seçimi bekleme stratejisi…

***

After party açıklamalarını eleştirmek değil amacım, burada herkes bir yorum yazarken, hapislerde bedel ödemiş bir vekile bu denli yüklenilmesini insafa sığdırmam. Genel bir tutumdan ve muhalefetin genel paradigmasından, stratejisinden bahsediyorum. Çünkü bu strateji sonuç alsa da uzun vadede kaybetmeye mahkûmdur. Kaybedilmiş haklar bir süre sonra toplumum dokusunu bozar. Dayatılan yaşam tarzı birkaç yıl içinde toplum tarafından içselleştirilir ve geri dönülmez bir genel kurala dönüşür.

İstanbul seçimlerinin AKP’den alınmasının ikinci yılı kutlanıyor. Haklı bir zaferdir ve tüm muhalefetin başarısıdır. Hem İmamoğlu’nu hem partisini hem de sokaklarda sandık bekleyen, ev ev gezen tüm yurttaşları kutluyorum. Ancak 2 yıl sonunda hangi belediye tesisinde içki serbest olabildi diye sormak istiyorum. Sanılmasın ki tek derdimiz bu. Elbette başka öncelikler vardır ama “belediye tesisinde içki olmaz” bakışının bir norm olarak toplumun bir kesimine de yöneticilere de yerleştiğini göstermek için bu örneği veriyorum.

Yasakları engelleyemezseniz, kaldırmak sanıldığı kadar kolay olmuyor. Hem seçim için çalışmak hem de yasaklara karşı mücadele etmek bir arada olmuyor mu diye insan düşünüyor. Yasak savmak değil yasaklara direnmek ve haklarımızı savunmak dışında çaremiz yok. Kimse kusura bakmasın.