Yasaklanan festivaller ve kültürel hegemonya

Serhat Halis

2017’de gerçekleşen referanduma ilişkin kaleme aldığım bir yazının son cümlesi şöyleydi; “[yükselen İslamcı] sağın temel davranış eğilimi şu yönlü olacaktır: Önce ‘milli ve manevi değerlerimize ters’ diye yasaklar başlayacak, sonra ‘bu değerlere ters’ olduğu düşünülen her şey yok edilmeye çalışılacak; insan dâhil…”

Evet, referandumun üzerinden 5 yıl geçti. Hayatın diğer alanlarına ilişkin kısıtlamalar hız kesmeden çoğaldı. En asgari düzeydeki insan hakları, demokrasi, laiklik ilkeleri bile bu kısıtlamalarla boğuldu. Bu 5 yılda “milli ve manevi değerlere ters” olduğu gerekçesiyle pek çok etkinlik, festival ve konser de yasaklandı.

Örneğin geçtiğimiz hafta, 2005 yılından beri düzenlenen“Zeytinli Rock Festivali”nin iptal haberini aldık. Bu gerekçeyle iktidarın kültürel etkinliklere karşı olan tavrı ve yasaklar listesi bir kez daha gündeme geldi. Sadece bu yılın bahar ve yaz aylarındaki festival ve konser yasakları bile uzun bir liste oluşturuyor.

İptal Edilen Etkinlikler

Eskişehir’de 12-15 Mayıs tarihlerinde yapılacak “Anadolu Fest” yasaklandı.

Muş'ta gerçekleşecek olan "Metin&Kemal Kahraman" konseri, 16 Mayıs tarihinde yasaklandı.

Niyazi Koyuncu’nun 25 Mayıs’ta gerçekleştireceği konser, Pendik Belediyesi tarafından yasaklandı.

Apolas Lermi'nin 29 Mayıs’ta düzenleyeceği Denizli konseri iptal edildi. Lermi’nin 11 Haziran Bostancı konseri de yasaklandı.

“Başkent Kültür Yolu Festivali”nde 11 Haziran’da sahne alacak olan Ara Malikian’ın konseri yasaklandı.

Zonguldak'ta 28-31 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek olan “Kozlu Müzik Festivali” yasaklandı.

Dersim-Tunceli’de, 21-24 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilecek olan “Munzur Kültür ve Doğa Festivali” yasaklandı.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından düzenlenen “Kazdağı Ekoloji Festivali” yasaklandı.

“Başkent Kültür Yolu Festivali”nde sahne alacak Güney Koreli müzisyen Mirae’nın konseri 'eşcinselliği yaymayı misyon edinmiş' bir grup olduğu gerekçesiyle yasaklandı.

“ODTÜ Uluslararası Bahar Şenliği” yasaklandı.

Aynur Doğan'ın Kocaeli ve Bursa’da gerçekleştireceği konserleri yasaklandı.

Gökçeada'da 15 Ağustos’ta gerçekleşmesi planlanan “Meryem Ana Panayırı” yasaklandı.

Siyasal İslam ve Yasaklar

Siyasal İslam iktidarını pekiştirinceye kadarki sürede demokrat görünür. Bu süre tamamlandıktan sonra despotik gerçeği açığa çıkar. Bu onun belirgin bir karakteridir. Bu yüzden iktidarlaşma sürecinde (politik öngörüden ve analiz yeteneğinden yoksun) pek çok liberali ve demokratı kandırarak yedeğine alır.

Bu bağlamda “İslamcılığın” yasakları, iktidarını pekiştirdiği andan itibaren hız kazanır. Türkiye’de yaşanan kültürel etkinliklere yönelik yasakların bu raddede çoğalmış olmasının nedenlerinden biri de budur. Zira siyasal İslam, kendi öngördüğü kültürel ve manevi değerler bütününün dışında kalan hiçbir kültürel öğeye ve manevi olguya yaşam hakkı tanımaz.

İslamcılığın istediği sosyal formasyon; İslamî değerlere göre şekillenmiş, Ortadoğu patentli kültürel olgular üzerine bina olmalıdır. Bunun dışında kalan hemen tüm kültürel, sanatsal ve sosyal fenomenler, kendi kuracakları kültürel hegemonyada önce yasaklanır, sonra yok edilir.

Kültürel Hegemonyanızı Yok Edeceğiz

Hatırlanacağı üzere 2018’de Fahrettin Altun “Siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek...”diyerek, bu gerçeği ifşa etti.

Bir kültürel hegemonyanın ilgası, yerine başka bir kültürel hegemonyanın inşası ile mümkün. Kuşkusuz bu da iktidarlaşmayla doğrudan bağıntılı bir olgu. Siyasal kudreti elinde bulunduran özne, kültürel iktidara da sahip oluyor.

Yukarıda da değindiğimiz gibi, İslamî temellere dayalı bir kültürel atmosfer yaratmak, mevcut iktidarın gizlemeden dillendirdiği bir şey.

Bu kültürel habitat içinde kadın ve erkeğin yan yana olduğu, içinde içkinin yer aldığı hiçbir etkinliğe, konsere, festivale yaşam hakkı yok. Bu kültürel hegemonyanın gölgesinde, içinde modern sanat ve modern kültürü barındıran herhangi bir etkinliğe de izin yok. Hatta burada artık bilimsel herhangi bir aksiyoma da yer yok; burası hurafelerin dünyası.

Ortaçağ yaşamına adaptasyonu savunan kişilerin siyasal iktidarı ve yoğun baskısı altındayız. İşte bu yüzden, bugün sayıları hızla artan festival ve konser yasaklarıyla karşılaşıyoruz.

Toplumsal Ufuk Nasıl Açılır

Burada ülkenin dörtte birinin öznel isteklerine, dini ve milli hassasiyetlerine ve siyasal çıkarlarına göre biçimlenmiş bir kültürel dayatma var. Bu hassasiyetler çeperinde şekillenmiş bir dayatmayı kırmanın yolu; bu hassasiyetlere göre kalıba girmek, ona göre geri adım atmak ve politikayı buradan doğru yürütmek olamaz. Geri olanın hassasiyetlerine göre şekillenmiş her politika, kaçınılmaz olarak toplumsal ufku geri çekecektir.

20 yıldır (daha fazla) gericileştirilmeye çalışılan bir toplumun ihtiyacı olan tavır, mevcut tablodaki gerici kültürel fenomenleri kanıksamak değil; toplumun ufkunu, sabitlendiği noktadan ileriye doğru açacak olan, bugün radikal gibi görünen hamleler olmalıdır.

Mevcut muhalif politika; “içki içmek”, “mini etek giymek”, “oruç tutmamak”, “kadınlı erkekli eğlenmek” ayıpmış ya da gizlenmesi gereken şeylermiş gibi davrandığı müddetçe; gerici dayatmanın başarısı kaçınılmazdır.

Dayatılan gerici kültürel değerler sistemine karşıdan bir saldırı gerçekleşmediği müddetçe, toplumsal ufkun etrafını sarmış olan “gerici değerler yumağı” güçleniyor, düğüm çözülemez bir hale geliyor. Bu ise bir süre sonra festivallerin, konserlerin yasaklanmasının muhalif ve seküler cenah tarafından bile olağan bir ahvalmiş gibi karşılanmasına neden oluyor.