Anketler havada uçuşuyor. Onlarca farklı ankete göre AKP-MHP blokunda bir toparlanma emaresi yok. Muhalefet ise sıçrama yapmasa dahi kâğıt üstünde avantajlı görünüyor. Meşhur 6’lı Masa’nın liderleri seçmene ‘az kaldı, iktidara gelince sorunlarınızı çözeceğiz’ mesajı veriyor. Bu mesajın tabanda ‘Erdoğan iktidarının da bir sonu var galiba’ imajını kuvvetlendirdiği ve değişim adına olumlu bir atmosfer yarattığı gerçek. Ancak bir de bugün yaşananlar var ki, giden zaman geri gelmiyor, verilen her taviz geleceğe ipotek koyuyor. Şaibeli sınavların mağduru yüz binler, mezuniyet sevinci kursağında kalan üniversiteliler, Boğaziçi Üniversitesi’nde tanık olmayan devam ettiğimiz kayyım rektör dayatmaları, yasaklanan festivaller, iptal edilmek zorunda kalınan konserler… Tüm bunlar, yalnızca ‘gidici’ iktidarın ‘gitmeden’ yaptığı fenalıklara indirgenemeyecek kadar vahim bir tablo yaratıyor.

***

Yaz başından itibaren mülki amirler ya da iktidar belediyeleri keyfi bir biçimde, yandaş olmayan sanatçıların katılacağı konser ve benzeri etkinlikleri iptal ettiriyor. Sanatçılar farklı, etkinlikler farklı, düzenleyenler farklı ama sonuç aynı: Yasak! Kiminin söylediği şarkı, kiminin ismi, kiminin elbisesi, kiminin sosyal medyada paylaştığı muhalif bir ifade… Bahane çok. Pandemi boyunca “Sağlığınız için” diyerek yasaklara yasak ekleyen iktidar, şimdi de ‘kamu huzuru’, ‘güvenlik’, ‘genel ahlak’ gibi muğlak gerekçelerle fetihçi-yasakçı uygulamalarını sürdürüyor.

Yasaklamalara giden yolun benzer mekanizmaların devreye sokulmasıyla inşa edildiğini görüyoruz. Burada koçbaşı görevini üstlenenler gerici örgütlenmeler. Bir kısmı, son olarak Zeytinli Rock Festivali’nin iptal ettirilmesinde gördüğümüz gibi İlim Yayma benzeri Soğuk Savaş dönemi aparatları. Bunlar 1950’lerin başlarından itibaren devlet ve sermaye himayesinde büyütülmüş, sağcı kadrolar yetiştirmiş sonra da kilit makamları ele geçirerek devlet içindeki gücünü muhafaza etmiş yapılar. İlim Yayma, 1965 sonrasının Milli Türk Talebe Birliği gibi ‘köklü’ organizasyonları AKP’ye eklemlendiler. AKP’nin kurdurttuğu diğer vakıf ve derneklerle birlikte toplumsal ve kültürel alanı kuşatmada birer hareket üssü oldular.

***

Bir diğer koçbaşı Milli Görüş’ün geleneksel örgütlenmeleri. Örneğin Melek Mosso’nun Isparta’daki konserinin iptal ettirilmesinde Milli Gençlik Vakfı ve Anadolu Gençlik Derneği başı çekmişti. Sözüm ona amaç AKP’li Isparta Belediyesi’ni sıkıştırmaktı ama sonuca bakarak söyleyebiliriz ki iktidarın menzili ile aynı yere düştü atılan kurşun. Eskişehir’de parkta yoga yasağının uygulanmasında da Türk Dünyası Vakfı’nın payı vardı. Örnekleri çoğaltabiliriz ancak bu örneklerin işaret ettiği tablo bizim için daha önemli. İktidar bloğunun içinde ve çeperinde ‘sivil toplum’ adı altında büyütülen yapılar demokrasinin değil Saray rejiminin bekçisi. Bir diğer ifadeyle her biri, liberal sivil toplumculuk düşünün iflas ettiğini teyit eden somut birer kanıt.

İslamcı, milliyetçi-mukaddesatçı örgütler iktidarın kendilerine açtığı geniş oyun sahasından memnun olsalar da birbirleriyle nüfuz mücadelesine girmekten vazgeçmiyorlar. Kim hangi etkinliği yasaklatacak, kim kamusal alandaki gerici kuşatmanın şampiyonu olacak, kim adından daha fazla söz ettirecek kavgası devam ediyor. Halihazırda bu sağcı teşkilatlarla organik ilişkisi olan mülki amirler de sırtlarının sıvazlanacağını gayet iyi bildiklerinden yasaktan yasağa koşuyorlar.

***

Neticede Isparta ve Eskişehir’den Burhaniye’ye uzanan bu yasaklar silsilesi, birer münferit hadiseler toplamı olmaktan çok rejimin karakteristiğini ve menzilini ifşa eden olaylar. Dolayısıyla tek tek mülki amirleri ya da ‘kuyuya taş atan’ dernekleri muhatap almakla çözülebilecek bir iş değil. Esas hedefin sanatçıları, organizatörleri, bilet alan dinleyicileri yıldırmak kadar çığ gibi büyüyen özgürlük ve değişim taleplerini sindirmek olduğunu fark etmek zorundayız. Bunu bizzat iktidarın istediğini söylemekten geri durmamalıyız.

Sanatçılar, müzik camiası ve yurttaşlar yasaklara karşı tepkisini gösteriyor, sosyalistler bu yasakların arkasındaki İslamcı dayatmaya dikkat çekiyor. Ancak 6’lı muhalefetin hayatın her alanına damgasını vuran yasaklara set çekecek bir siyaset ürettiğine tanık olamıyoruz. Yasaklanan festivallere yeni adresler bulmak ya da “İçki olmasın festival olsun” pazarlığına girmek siyaset değil. “Masada sağcılar var, çok da gür ses çıkarmayalım bu işlerde” derseniz zora giren sadece festivaller değil ülkeyi yeniden kurma iradesi olur.

“5’li çeteye” ya da SADAT’a karşı gösterilen cesaretin kuşatılan laik yaşamı ve özgürlükleri korumak için de gösterilmesi gerekiyor. Aksi durumda ‘sandıkla’ bu yasakçılığı üreten mekanizmaların sona ereceğine nasıl güvenebiliriz?