Türkiye’deki çocuklar 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne derin bir yoksulluk ve eğitimsizlik eşliğinde girdi. Yaşam sevinçleri ellerinden alınan çocuklar, her gün birbiri ardından gelen istismar, çocuk işçiliği ve tarikat yurtlarındaki skandallarla boğuşuyor.

Yaşam sevinçleri ellerinden alındı
Fotoğraf: AA

BirGün ANKARA

Çocukları korumak ve yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla 20 Kasım 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından imzalanan ‘Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ kapsamında ilan edilen Dünya Çocuk Hakları Günü, Türkiye’de kutlanacak değil, çocukların sorunlarının gündeme taşınmasını gerektiren bir gün niteliğinde. İç açıcı olmayan koşullarda derin yoksulluk ve çok sayıda tehlike altında hayatlarını sürdüren çocukların sorunları, her geçen gün daha da derinleşiyor.


AKP iktidarları, çocuk haklarında Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş bir çöküşün ortaya çıkmasına yol açtı. Çocukların cinsel istismarına yönelik suç sayıları, utanç tablosunu gözler önüne serdi. 2021’de cinsel istismar suçundan 16 bin 161 mahkûmiyet kararı alındı. Adli Sicil İstatistikleri’ne göre, 2021 yılında çocukların cinsel istismarı suçu kapsamında ceza mahkemelerinde görülen davalardan toplam 29 bin 822 karar çıktı. Bu sayı, son sekiz yılın rekoru olarak kayıtlara geçti. 2021 yılında alınan karar sayısı, 2020 yılına oranla yüzde 32,55 arttı.

Kararların 16 bin 161’ini hürriyeti bağlayıcı ceza, adli para cezası ve diğer mahkûmiyet kararları, 6 bin 992’sini ise beraat kararları oluşturdu. 2021’de 391 adet de “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararı alındı.

EĞİTİMSİZLİK ARTIYOR

TEDMEM 2021 raporu ise çocukların eğitimden kopuşunu gözler önüne serdi. Son olarak 2020-2021 verilerinin yer aldığı rapora göre, 676 bin çocuk okul dışı kaldı. Okul en çok terk edenler 14-17 yaş aralığındaki çocuklar oldu. Bu yaş aralığındaki her 10 çocuktan biri, toplamda 457 binden fazla çocuk, zorunlu eğitimde olması gerekirken kayıt ettirilmedi. Raporda konuyla ilgili, “Zorunlu eğitim sürecinde okul terki meselesinin eğitim sisteminin önemli sorun alanlarından biri olarak ele alınması ve okul terkine yol açan nedenlerin belirlenerek bu meseleye yönelik yenilikçi çözümlerin geliştirilmesi gerekmektedir” ifadelerine yer verildi.

KURUMLARDA ACI TABLO

Türkiye İstatistik Kurumu ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın verileri de çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. TÜİK’e göre 15-19 yaş aralığında 856 bin genç adeta kayıp. Bu kişiler ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Bu gençlerin tam 556 binini kızlar oluşturuyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre ise okullaşma tehlike altında. 1 milyon 750 bin kişi açıköğretime yönelirken yüz binlerce çocuk ise örgün eğitimin dışında. MEB’in okullaşma istatistiklerine göre 900 bine yakın kız çocuğu eğitimden uzakta. Okul çağında olan 866 bin kız çocuğu eğitimin dışında yer alıyor. Üstelik bu durum eğitimin kademesi yükseldikçe daha da artıyor. İlkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğu okula gidemiyor. Okuldan uzakta olan kız çocuğu sayısı toplamda 866 bini buluyor.

Çocukların bir diğer sorunu, okul yerine tarlalarda, fabrikalarda ve hizmet sektöründe yer almaları oldu. TÜİK’e göre, 5-17 yaş arasında 720 bin çocuk işçi yaşam savaşı veriyor. Bu çocukların çalışma ortamında fiziksel sağlığı olumsuz etkileyen faktörler incelendiğinde, çalışan çocukların yüzde 12,9’unun aşırı sıcak/soğuk ya da aşırı nemli/nemsiz bir ortamda çalıştığı, yüzde 10,8’inin kimyasal madde, toz duman veya zararlı gazlardan etkilendiği görüldü. Çalışan çocukların yüzde 10,1’i zor duruş şekli veya harekete maruz kaldı veya ağır yük taşıdı, yüzde 10’nu ise gürültü veya şiddetli sarsıntıyla karşılaştı. İSİG Meclisi’nin verilerine göre ise ülkede 2 milyona yakın çocuk işçi var. İSİG’in 2021 raporuna göre tam 62, bu yılın ilk üç ayında ise 6 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yaptığı denetlimler ise başka bir tehlikeyi gözler önüne serdi. Buna göre ülkede 2017-2020 arasında 23 bini aşkın çocuk sokaklarda çalıştırıldı.

***

Etnik kimlik adaletsizliği diz boyu

2021 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından yayımlanan Yerli Çocukların Hakları çalışması, birçok ülkede yerli çocukların farklı şekillerde ayrımcılığa uğradığını ve dışlandığını ortaya koydu. Yerli çocuklar, yapısal ayrımcılık ve kolonyal geçmiş sebebiyle ekonomik, sosyal ve kültürel haklarından faydalanamıyor. Önlenebilir çocukluk hastalıklarından orantısız şekilde etkilenirken genellikle sağlık, temiz su, hijyen ve eğitime erişimleri yeterince sağlanamıyor. Çalışmaya göre, zengin ülkelerde bile genellikle yerli halklar, su ve tuvalet gibi temel ihtiyaçlar gibi büyük eksikliklerin olduğu yaşam alanlarında yaşıyor. Küf ve rutubet gibi sorunlar, yerli çocuklarda görülen solunum hastalıklarıyla ilişkilendiriliyor.

***

Ayrımcılık göz göre göre artmaya devam ediyor

UNICEF’in Dünya Çocuk Günü öncesi yayımladığı ‘Reddedilen Haklar: Ayrımcılığın çocuklar üzerindeki etkisi’ başlıklı rapor, etnik kökenlerine, dinlerine ve dillerine dayalı olarak çocuklara yönelik ırkçılık ve ayrımcılığın dünyanın birçok bölgesinde yaygınlaştığını ortaya koyuyor.

Raporda ırkçılığın ve ayrımcılığın çocukları eğitim, sağlık, doğum kaydı ve adalet sistemine adil ve eşit erişim gibi alanlarda ne ölçüde etkilediğine ve azınlık ve etnik gruplar arasındaki yaygın eşitsizliklere dikkat çekiliyor. 22 ülkeye ilişkin analizin yer aldığı rapordaki bulgulara göre etnik, dilsel ve dini gruplardan gelen ve dışlanan çocuklar, okuma becerilerinde akranlarının çok gerisinde kalıyor. Raporda adalet sistemi verilerinde çocukların etnik kimliklerine göre büyük sıkıntılar yaşandığı gözlemleniyor. Adalet sistemiyle ilgili verilere göre ABD’deki disiplin politikalarında siyahi çocukların okuldan uzaklaştırma alma olasılıkları beyaz çocuklara göre neredeyse dört kat daha fazla. Okuldaki sorunlar nedeniyle tutuklanma olasılıkları ise beyaz çocuklara göre iki kattan fazla. Rapor ayrıca çocukların ve gençlerin günlük yaşamlarında ayrımcılığın yükünü nasıl hissettiklerine dikkat çekiyor. 407 binden fazla yanıt içeren UNICEF anketi, çocukların ve gençlerin neredeyse üçte ikisinin çevrelerinde ayrımcılığın yaygın olduğunu düşündüklerini gösteriyor. Katılımcıların yaklaşık yarısı ayrımcılığın hayatlarını veya tanıdıklarının hayatlarını önemli ölçüde etkilediği kanaatinde. Daha genç katılımcılar ayrımcılığın ana sebebi olarak yaşı gösterirken, daha büyük katılımcılar etnik köken ve eğitim ve gelir seviyesini gösteriyor. Üçte birinden fazlası, kendilerine ayrımcılık yapana aksini kanıtlamak için çaba sarf ettiklerini söylüyor.