Sevim Kahraman yeni belgesel romanında Sevgi ve koğuş arkadaşlarıyla başbaşa bırakıyor okuyucuyu. Behice Boran, Sevim Onursal, Ela Güntekin, Sevgi Soysal koğuştadırlar. Arkadaşlarıyla konuşur, güler, ağlar Sevgi... Anılarını yazar

Yaşama direniş öyküsü

LEYLA CİVİL

Sevim Kahraman’dan yeni bir belgesel roman: Yarım Kalan Bir Türküdür Sevgi. Sevgi Soysal’ın inişli çıkışlı, deli dolu yaşamının, böyle bir eserle okuyucuyla buluşturulması önemli. Roman türünde yazdığı eserlerle edebiyatımıza yaptığı katkılardan alır önemini Sevgi Soysal’ın yaşamı. Yattığı koğuşlardan, ödediği bedellerden alır. Kısacık ömrüne sığdırdığı çekincesiz aşklarından, yürekliliğinden, insanları, yaşamı delice bir tutkuyla sevmesinden alır. Yaşamını dayatılan normlarla değil de aşkwla örmesinden, aşkla örmeyi başarmasından alır.

Zorunluluklarla, dayatmalarla yaşamları karartılan, yaşamları tüketilen kadınlara, başka türlü bir yaşamın olanaklı olduğunu gösterdiği için önemlidir. Soluğunun kesildiği ana dek, yaşamda kalma ve eser üretme savaşımını yitirmediğinden önemlidir. Daha da uzatılabilir Sevgi Soysal’ın yaşamını anlatmanın önemini vurgulayan boyutlar

Daha yetkin bir kalem

Ama ben sözü Sevim Kahraman’a getirmek istiyorum. Nedenleri var elbette sözü Kahraman’a getirmek istememin. Çeşitli kolektif kitaplarda ya da dergilerde denemelerini, roman irdelemelerini okumuştum Kahraman’ın. Daha sonra yine belgesel roman türünde yazdığı Karanlık ve Mavi’yi okumuştum. Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın yaşamını anlatmıştı o romanda Kahraman. Severek, şaşarak, kimileyin de Kabaağaçlı’ya kızarak, duygular arası sıçramalarla okumuştum Karanlık ve Mavi’yi. Daha önceki çalışmalarına oranla bu yeni yapıtını daha yetkin, kalemini daha işlek, kıvrak bulduğumu belirtmem gerek. Ve bunu üstüne basa basa, altını çize çize söylemek istiyorum. Kalemini daha da yetkinleştirmiş Kahraman... İyi bir eser ortaya çıkarabilmiş bir yazar için, en zorlu yarış, en zorlu kıyas kendi kendisiyle, bir önceki eserinin bir sonraki eseriyle kıyaslanmasıdır. Kahraman alnının akıyla girip, alnının akıyla çıkmış bu yarıştan.

yasama-direnis-oykusu-542108-1.
Sevim Kahraman

Yetkin bir yazar eserinde varlığını duyumsatmaz. Sevim Kahraman da Mamak Askeri Cezaevi ‘Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’ndaki Sevgi’yle okuyucuyu tanıştırıp aradan çekiliyor. Bu tanıştırma sırasında bile karşılaşmıyoruz yazarımızla. Elimizden tutup hiç konuşmadan bir sinema salonunda bir koltuğa oturtup bizi yine sessizce çıkıp gitmiş gibi. Sevgi ve koğuş arkadaşlarıyla baş başa bırakıyor okuyucuyu. Behice Boran, Sevim Onursal, Ela Güntekin, Sevgi Soysal koğuştadırlar. Arkadaşları ile konuşur, güler, ağlar Sevgi... Anılarını yazar... Kahraman’ın varlığından söz edemeyiz. Yerli yersiz araya girip Sevgi’yi izleyen okuyucuyu, koparmaz bu seyirden. Sağlam bir örgesi, dildeki yetkinliği olmadan, bu durumu sağlayamaz yazar. Yani demem o ki; Kahraman dilde de teknikte de oldukça yetkin. Son zamanlarda estetik tat alarak okuduğum ender eserlerden biri diyebilirim ‘Yarım Kalan Bir Türküdür Sevgi’ için.

40 yıllık bir yaşam

Topluma mal olmuş bir kişinin yaşamını yazacak olduğunuzu düşünün. Bu kişi Sevgi Soysal olsun. Onunki kısa bir yaşam. Ama yazmak açısından bakacak olursak 40 yıllık bir yaşamı anlatacaksınız. Sıkı bir araştırma yapmadan, gecenizi gündüzünüze katmadan yapabilir misiniz bu çalışmayı? Sıradan bir gözle baktığımızda ‘genç yaşta ölüp gitmiş, küçücük çocuklarını ardında bırakmış mücadeleci bir kadın yazar’deyip geçebiliriz. Ama bir yazar gözüyle bakıp, üstelik de yaşam öyküsünü bir romana dönüştüreceksek bu denli yalın değildir Sevgi Soysal’ın yaşamı. İnce eleyip sık dokumak, iyi bir ayıklama yaptıktan sonra güçlü bir örge, güçlü bir kurguyla ayıklanıp elde kalanları yeniden birbirine eklemek, örmek gerekir. Tüm kurgusu, karakterleri, olayı ya da durumu yazarın düş dünyasında gelişip yazıya dökülen bir romanı yazmaktan daha zor olmalı belgesel roman yazmak. Çünkü yazarın eli kolu gerçekle bağlı! Hem roman tadında yazacak, hem de gerçekliğe bağlı kalacak. Daha önce de yazmıştım, edebiyatımızda bu türde başarılı örnekler bulmak zor. Ama ilk belgesel romanında olduğu gibi, dahası bu romanında kendini aşarak ürettiği bu eseriyle Kahraman, edebiyatımızda bu türün en yetkin yazarı olmaya aday. Adaylığın ötesinde, çoktan o yola girmiş, kolay kolay da o yolda tökezlemez, o yoldan dönmez kanısındayım.

Kolay okunan, sarıp sarmalayan bir kitap ‘Yarım kalan Bir Türküdür; Sevgi.’ İngiltere’deki tedavi süreci ve çocuklarının anneden ayrı geçirdikleri zaman biraz daha uzun, biraz daha ayrıntılı işlenebilse belki daha iyi olabilirdi. Bu konuda yazarın elinde yeterince bilgi, belge, tanık var mıydı bilemiyorum. Elinde olanlarla, gerçeğe bağlı kalarak yazılması gereken bir türde yazılmış olduğundan kaynaklanmış olabilir bu durum. Haksız bir eleştiride bulunmak istemem. Her kitaplıkta olması gereken bir eser. ‘Yarım Kalan Bir Türküdür

Sevgi’yi hem edebi-estetik açıdan değerli bulduğum hem de bir dönem romanı olmasından ötürü öneriyorum.

Kahraman’ın bir sonraki eserini de merakla bekliyor olacağım. Tadı damağımda kalan bir eser ürettiği için yürekten kutluyorum. Ve daha çok yazmalı diye eklemek istiyorum. Yolu açık olsun...