Geçen yazımda, parlamentonun tek tarafla oynanan bir oyun alanına dönüştüğü, demokratik işlevini yitirdiğini yazmıştım. Ortadaki durum görülmeyecek gibi değildi; ana muhalefet partisi lideri olarak Kılıçdaroğlu’nun da bunu defalarca dile getirdiğini görüyorduk.

Yazıda, bu nedenle parlamentonun mücadele zemini olarak yerini ve rolünü düşünmek ve tartışmak gerektiğini söylemeye çalışmıştım.

Gerçi CHP, Anayasa’nın, Parlamento’nun ve demokrasinin rafa kaldırıldığını söylese de, bu sakat zeminde muhalefet yapmaya devam ettiğinden konuyu konuşmaya devam etmek pek anlamlı olmayabilir. Ancak seçimler yaklaşırken muhalefetin çok yönden işlevsiz bırakılmaya çalışıldığı bu koşullar bir vatandaş olarak beni çok ilgilendirdiğinden, olabileceklerden duyduğum kaygıyla hatırlatmalara devam etmek istiyorum.

Her şeyden önce bu tek taraflı oyun dönemi, demokratik sakatlığı bir yana, yasama organının birçok alanda toplumu etkileyen hızlı değişikliklere gittiği bir dönem olduğu için de bu hatırlatmalar önemli!...

Toplumun ancak yarısını temsil eden bir parti, parlamentodaki hakimiyetine dayanarak, siyasal, yasal, toplumsal, kültürel, ne varsa, tüm sistemleri kendi bildiğince biçimlendirmekte. Bu hızlı dönüşümde muhalefetin yerini ve yapabileceklerini sorgulamasına da gerek var.

Fazla geriye gitmeden Parlamento’nun çalışmalarına baktığımda, örneğin Haziran 2011 seçimlerinden günümüze kadar 225 yasa çıkarıldığını gördüm. Bunların arasında 14-15 tane de “Torba Yasa” var!...

Torba yasalar konusunda verdiğim rakam çok mütevazi de olabilir. Örneğin MHP Milletvekili Mehmet Günal’ın 2015’de yayınladığı “Torbadaki Hukuk” başlığını taşıyan kitabında, 12 yıllık AKP iktidarı döneminde 150’ den fazla “torba yasa” çıkarıldığı söylenmekte.[1]

Torba yasaların her birinin, 60-70 tane farklı yasayla ilgili değişiklik getirdiği düşünülürse, bunlar için Meclis’te ne kadar yoğun bir “mesai” harcandığını da anlayabiliriz!... Öte yandan harcanan bu mesai ile, yalnız yasalarda değişiklik getirilmemekte, hukuk sistemiyle de oynanmakta ki, sistemde ciddi bir kaos yaratıldığına kuşku yok.

Torba yasalar konusunda çok şey söylendi, yazıldı... Örneğin, Ankara Barosu başkanlığı, 20 Dönem CHP Milletvekiliği, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı yapmış Atila Sav, torba yasaları, “yasa yapma sanatının ölümü” olarak nitelemekte ki, ciddiye almak lazım:[2]

Her yasanın hukuki bir nitelik kazanması için, bir yanda usul, biçim, yetki gibi dış ögeler, öte yanda neden, konu, amaç gibi iç ögelere dayalı olarak hazırlanması gerektiği düşünülürse, torba yasaların bu ögelerin her birini dışladığı ve siyasal etkenlerin hukuk ilkelerini bastırdığı nitelikler taşıdığı yadsınamaz. Yürütme organının hakimiyeti altına giren yasama organının çıkardığı yasalar bu hakimiyeti sergilerken, getirilen düzenlemeler de hukuk sistemini katletmekte.

Kısacası, İş Hukuku, Vergi Hukuku, İhale Hukuku, Ceza Hukuku, Eğitim ve Öğretim, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık, Kamu Personeli, Sermaye Piyasası ve daha nice alanda hukuk, farklı torba yasalarda farklı değişikliklere uğramakta ve paramparça olmaktadır. Yani hukuk yapma ilkelerine uyulmaması bir yana, getirilen değişikliklerle düzenlemeler amaç ve bütünlük açısından bozulup, hukuk sistemi “çorbaya” dönüşmektedir!...

Torba yasanın neleri düzenlediğini anlamak için, bir kaç torba yasanın getirdiği düzenlemelere baktım. Görülen, hukukun bir uçtan öbür uca hallaç pamuğu gibi atıldığı olmakta!...

Örneğin Temmuz 2012 tarihli 6353 sayılı Torba Yasa, Sosyal Güvenlik Kurumu, seçmen kütükleri, yüksek öğrenim kredileri, Diyanet İşleri başkanlığı, Trafik Kanunu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma hizmetleri, milletvekillerinin yolluk ve ödenekleri, Kamu İhale Kanunu, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası, organize sanayi bölgeleri, elektrik, doğalgaz piyasası, Adli Sicil Kanunu, Sayıştay Kanunu, Radyo ve Televizyon Kurumu, terörle mücadele gibi- hepsini yazmadım, daha fazlası da var- birbiriyle ilgisiz birçok kanunda ve konuda değişiklik getirmekte.

Bu düzenlemelerin her biri, Meclis’te farklı komisyonlarda, farklı uzmanlarla tartışılması gereken konular. Buna karşın, ne kanun çıkarma sürecinin gerektirdiği ilkelere, ne de kanunların koruması gereken bütünlüğe aldıran var! “Çorbaya dönmüş” hukuk sistemi deyişim abartı değil yani!

Torba yasalarla, Soma Yasası olarak bilinen 2014 tarihli 6552 sayılı yasa veya öğretmen atamalarıyla ilgili yasa gibi, zaman zaman toplumsal duyarlıklara hızla cevap verilmesi gibi bir amacın güdüldüğünü de görüyoruz. Ancak toplumca kabul gören bu düzenlemelerin yanı sıra, başta vergi borçları, sigorta primleri olmak üzere kamu alacaklarının yeniden yapılandırılması veya arazi tahsisi, yatırım teşvikleri gibi getirilen öyle düzenlemeler var ki, bu yasalarda reklamı yapılanlara değil, fazla konuşulmayanlara bakılması gerektiğini göstermekte. Kısacası torba yasalar, aynı zamanda, birilerinin korunup kollanması için de uygun araçlar!...

Sonuç olarak Meclis’in, istenildiği gibi ve gayretle çalıştığını söyleyebiliriz!... Amaçlar ortada; muhalefetin varlığı olsa da, hükmünün olmaması ise umurlarında değil!...

Kuşkusuz iktidarın “muhalefeti dışlama, bildiğini okuma,” tavrının zaman zaman komisyonlarda ve Meclis’te kavgalara yol açtığını da görüyoruz. Ancak, bu kavgaların değiştirdiği bir şey yok!... Hatta Referandum oylaması sırasında, iktidar milletvekillerinin oylarını göstererek oylamaya katılmasını ve bunu dile getiren muhalefet karşısında bir bakanın, “suç işliyorsam, sana ne” biçiminde alaylı ve aşağılayıcı tavrını hatırlarsak, tek taraflı bu oyunun oldukça hoşlarına gittiği bile söylenebilir.

Dolayısıyla asıl mesele, bu oyunun muhalefetin hoşuna gitmeyip çare araması!... Yalnız benim değil, toplumun en az yarısının aradığı da bu!..

[1] Aysel Alp, “ Son 12 yılda çıkan ‘torba kanunlar’ bir kitapta toplandı” , Hürriyet, 16. 01.2015. Gerçi, bugün torba yasalardan söz etmiyor ama bir zamanlar tespiti bu yöndeydi!

[2] Atila Sav, “Yasa Yapma Sanatının Ölümü ( Torba Yasalar)” Ankara Barosu Dergisi, 2014/4