Sermayedar/işveren grubunun Meclisin dörtte birine varacak kadar önemli bir temsil oranına sahip olduğu yukarıdaki analizimizle ortaya çıkmıştı. Sermaye sınıfı, toplumdaki karşılığının çok üzerinde bir siyasi temsile sahiptir. Üstelik, sermayenin siyasi ağırlığı parlamentodaki doğrudan temsilini çok aşan kanallar üzerinden yürümektedir.

Yasamanın sınıfsal bileşimi

OĞUZ OYAN

Kapitalist sistemde egemen sınıf olan sermayenin sözcülüğünü yalnızca hükümetler üstlenmezler. Yasama organının seçilmiş üyelerinin sınıfsal aidiyetleri de sermayedar kesimlere daha yakın olduğundan, sermaye aleyhine düzenlemelere pek geçit vermezler.

Bu açıdan, merkezdeki gelişmiş kapitalist ülkeler ile çevredekiler arasında yasama meclislerinin sosyolojik bileşimi bakımından köklü farklar bulunmaz. Elbette seçim sistemlerinin, hukuksal ve yönetsel yapının, sınıfsal güç dengelerinin yanında, bağımsız emek örgütlerinin, sermayeden/iktidardan görece bağımsızlaşmış bir medyanın ve demokratik teamüllerinin varlığı veya yokluğunun etkileri ihmal edilemez. Gene de son tahlilde yasama süreçleri üzerinde belirleyici olacak olan, sermayenin doğrudan veya dolaylı çıkarlarının gözetilmesi olacaktır. Bunun dışına çıkan istisnalar olursa da zaten sonradan “düzeltilecektir”. (Örneğin Türkiye’de 1998 tarihli vergi reformunun sermaye lehine düzenlemeleri hemen uygulamaya geçirilirken, üniter sisteme geçişi düzenleyen hükümlerinin yürürlüğe girişi ileri tarihe bırakılmış, sonra da AKP eliyle kaldırılmıştır).

SINIFSAL DEĞİL MESLEKİ DAĞILIM

Bu yazıda yasama üyelerinin sosyolojik/mesleki yapısını Fransa ve Türkiye örneklerinden yola çıkarak anlamaya ve karşılaştırmaya çalışacağız. Türkiye’de yasama üyelerinin sınıfsal kimlikleri üzerine ayrıntılı araştırmalar varsa bile, benim eksikliğimdir, ben bilmiyorum. Önceki yasama dönemlerinde bu konuda bilgi edinmek üzere TBMM Başkanlığı’na yazılı sorular sormuştum. Verilen yanıtlar, milletvekillerinin mesleki dağılımına ilişkindi. Cari dönemde de Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin sorduğu benzer bir ayrıntılı soru önergesine gene mesleki dağılımlar üzerinden yanıt verildi. Kuşkusuz verilen tek sayfalık tablodan da bazı sonuçlar çıkarılabilir. Biz de -geçmiş yasama dönemlerinden anlamlı farklılıklar taşımadığını bilerek- bugünkü 27. Yasama dönemi üyelerini dikkate alarak bunu yapmaya çalışacağız.

Ama öncelikle dört uyarı: (i) Yazılı sorulara verilen yanıtların yetersizliğini, yanıtı hazırlayan Meclis danışmanlarının eksikliğinde değil başlangıçta milletvekillerinden derlenen bilgilerinin yetersizliğinde aramak gerekir. Gerçi başka ülkelerde de daha ziyade mesleki bilgiler derlenmektedir. Ama yasama üyesine eğitimle edinilen mesleği ile milletvekili olmadan önce icra ettiği mesleği ayrı ayrı sorulsa ve ikincisi için belirli gruplandırmalardan birini seçmesi istense, daha anlamlı bir veri seti oluşturulabilirdi. (ii) Milletvekilleri birden fazla meslek belirttiği için milletvekilliği süren 595 vekilden 707 yanıt derlenmiştir. Ama bunun buradaki kaba karşılaştırma açısından fazla bir sakıncası yoktur. (iii) Milletvekillerinin yanıtları siyasal partilere göre ayrıca dağıtılmamıştır. Ama bunun dahi sonuçları çok saptırıcı etkisi olmayacağını söyleyebiliriz. Kuşkusuz mesleğini “sanayici/iş adamı” olarak beyan edenlerin (veya fiilen sermayedar kimliğine yakın olanların) iktidar partisinin saflarında daha fazla yer aldığı varsayımı yapılırsa çok fazla hata yapılmış olunmaz. Ama bu, muhalefet partileri üyelerinin sermayedarları da içeren kozmopolit yapısını görmeye engel olmamalıdır. (iv) Milletvekillerinin servetlerinin dağılımı üzerinden de bir inceleme yapılabilse, buradaki yaklaşım daha iyi dayanaklara kavuşurdu. Ancak, Türkiye’de milletvekillerinin vermek zorunda oldukları servet beyanları Meclis başkanlığı tarafından gizli/mahrem bilgi kapsamında tutularak kamuoyu bilgisine sunulmamaktadır.

TBMM ÜYELERİNİN MESLEKİ DAĞILIMI

TBMM üyelerinin en büyük mesleki grubunu her zamanki gibi “hukukçular” oluşturuyor. Avukat, hakim ve savcı kökenli bu grubun toplam sayısı 130. Bunların içinde avukatlıktan gelenler her zaman daha büyük kümeyi oluşturur.

İkinci sırada, mesleki alanını “sanayici/iş insanı” olarak işaretleyen 86 beyan bulunuyor. Aslında bunlara, mesleğini “ticaret” olarak beyan eden 5 kişiyi, “müteahhit” diyen 6 kişiyi, 2 «turizmci»yi, 1 «yayıncı»yı, 11 «işletmeci»yi eklersek 111 sayısına ulaşırız. Bir bölümünün bu sosyo-profesyonel grubun ideolojik kutbu içinde yer aldığı düşünülebilecek olan “yönetici/üst düzey yönetici” grubuna dair 25 beyanın bulunduğu da dikkate alınmalıdır. Öte yandan aşağıda vereceğimiz «mühendis/mimar», «serbest meslek» sahibi, “ekonomist/iktisatçı”lardan bir bölümünün de, fiilen işveren/işadamı konumunda olduğu halde eğitimden gelen mesleki durumunu beyan etmiş olduğunu varsayarsak, “hukukçu” grubuyla en azından eşdeğer ağırlıkta bir sermayedar grubunun Meclis’te temsil edildiği sonucuna varırız.

Üçüncü sırada, «öğretim üyesi/görevlisi/akademisyen» (46) ile «öğretmen» (20) ve «eğitimci» (19) olarak mesleklerini beyan edenler gelmektedir. Toplamı 85›i bulan bu kümede özellikle «eğitimci» denilen grubun içinde dersanecilik/ özel okul sahipliği yapan işadamlarının da bulunduğu düşünülmelidir.

Dördüncü sırada “mühendisler” (69) ve “mimarlar” (8) gelmektedir. Toplam sayı 77’dir. Mühendisler kendi uzmanlık alanlarını özellikle belirtmektedirler. Bunlar içinde en kalabalık gruplar, inşaat mühendisleri (15), makina mühendisleri (14) ve ziraat mühendisleri (7)’dir. Bir bölümünün serbest/bağımsız çalışanlardan oluştuğu, hatta bir kısmının da müteahhit/işveren konumunda olduğu varsayılmalıdır.

Beşinci sırada bizim “sağlıkçılar” dediğimiz meslek grubu bulunmaktadır. Bunlar arasında 44 “tıp doktoru”, 5 “diş hekimi”, 2 “veteriner”, 14 “eczacı” ve 3 “hemşire” ve “doktor asistanı” bulunmaktadır. Toplam sayı 68’dir. Sağlık sisteminin geçirdiği dönüşüm nedeniyle serbest çalışanların sayısının eskiye göre azalmış olduğu düşünülebilir.

Altıncı sırada, “serbest meslek” sahipleri (13) ile “serbest muhasebeci, mali müşavir ve yeminli mali müşavirler” (16) grubu yer almaktadır. Bu grubun aslında en önemli ilk üç grup içinde yer alabileceği de düşünülebilir. Çünkü muhasebeci/mali müşavir kategorisi gerçek durumu yansıtıyor olsa da, “serbest meslek” sahipliğinin, farklı meslek bildirimlerinin (avukat, mühendis, doktor, vb.) tercih edilmesi nedeniyle çok düşük göründüğü açıktır.

Yedinci sıraya, temsilci sayısı önemsiz olmakla birlikte toplumdaki karşılığı çok önemli olduğu için işçi, çiftçi ve esnaf grubunu alıyoruz. “Ziraatçı/çiftçi/tarımcı” mesleğini beyan eden 8 kişiye karşılık mesleğini “işçi” (1) ve sendikacı (4) olarak beyan eden 5 kişi yer almaktadır. Bu arada “esnaf” kategorisinde görünen 7 beyanın da, toplumdaki yaygınlığına kıyasla eksik temsil kapsamında kaldığı kabul edilebilir. Toplamda 20 kişilik bu grup Meclis üye sayısının yüzde 3,3’ünü oluştururken, aktif nüfusun yüzde 80’ini aşkın bölümünü “temsil” etme sorumluluğu altındadır! “Çiftçi”lerin bir bölümü büyük kapitalist çiftçi konumunda olduğu için aslında sermayedar grubuna daha yakın olduğu da bir vakıadır.

Sayılan meslek grupları yanında, kendilerini “ekonomist/iktisatçı” olarak niteleyen 26 üye, “gazeteci/muhabir/yazar” olarak niteleyen 21 üye, mülki idare amirliğinden gelen 6 üye, “ilahiyatçı” (7) ve “müftü” (2) olduğunu beyan eden 9 üye, “büyükelçi” ve “diplomat” olan 7 üye, “bürokrat” olduğunu beyan eden 8 üye yanında “memur” olduğunu söyleyen sadece 1 üye, “bankacı” 3 üye, “defterdar” (1) ve “maliyeci” (4) üyeler, “sporcu” (3) üyeler, kamu yöneticisi (6) olanlar ve çeşitli uzmanlıkları da içeren diğer/çeşitli meslek beyanları. Bunlar içinde belediye başkanlığı (5) ile siyasetçiliği (17) meslek sayan toplam 22 üye de bulunmaktadır!

yasamin-sinifsal-bilesimi-644820-1.
Esasen yeni vergi paketinin, tüm diğer düzenlemelerle birlikte Hazine’ye yalnızca 6 milyar TL’lik bir ek gelir sağlayacağı tahmini yapıldığına göre, “dağ fare doğurdu” demek bile anlamsız kaçmaktadır. Bu “dağdan” veya bu sermaye iktidarından veya bu “Meclis’ten” başka ne beklenirdi ki?

DAHA ANLAMLI BİR DAĞILIM

Meslek beyanlarını esas alan bir kümelendirmeden daha anlamlı bir dağılım elde etmek için belirli sınıfsal aidiyetleri esas almak yararlı olabilir. Buna göre, (i) sermayedar/işveren sınıfının üyeleri, (ii) serbest meslek sahipleri veya bağımsız çalışanlar denilen küçük burjuvazi katmanı, (iii) esas gelir kaynağı ücret olan çeşitli düzeylerdeki kamu ve özel sektör çalışanları, (iv) tarımsal gelir sahiplerini temsil eden çiftçiler ve (v) diğerleri.

Böyle bir ayırımdan yola çıkılırsa, ilk üç grubun TBMM’nin büyük çoğunluğunu oluşturduğu görülecektir. Sermayedar/işveren grubunun Meclisin dörtte birine varacak kadar önemli bir temsil oranına sahip olduğu yukarıdaki analizimizle ortaya çıkmıştı. Sermaye sınıfı, toplumdaki karşılığının çok üzerinde bir siyasi temsile sahiptir. Üstelik, sermayenin siyasi ağırlığı parlamentodaki doğrudan temsilini çok aşan kanallar üzerinden yürümektedir. Hükümet üyelerinin doğrudan sermaye sınıfı içinden gelenlerden oluşmasından (ki Saray’ın bakanlarının önemli bölümü için durum böyledir) bile daha önemlisi, bunların ve yönetimin tepesindekilerin sermaye ile içli dışlı ilişkileridir.

Serbest meslek sahipleri hemen hemen tüm meslek gruplarını kesen bir yaygınlığa sahiptir. Meclis’teki ağırlığı, toplumdaki demografik ağırlığının çok üzerindedir. Yasama süreçlerinde sermayenin ve sistemin genel çıkarlarına daha yakın düzlemde konumlanırlar. Meclisin iktidar grubunda olanlar açısından bu konumlanma çok daha nettir.

Ücretliler denilen kategorinin Mecliste en fazla temsil edilen bölümü, kamuda çeşitli düzeylerde görevlerde bulunmuş olanlardan oluşur. Çeşitli düzeylerdeki üst düzey yöneticiler/bürokratlar, akademisyenler, mülki idareciler, yargı sisteminden gelenler, diplomatlar, öğretmenler, hatta ilahiyatçılar vs. bu grupta önemli bir yere sahipler. Tabii özel sektörden gelen üst düzey yöneticiler de ücretliler grubunun önremli bir bileşenini oluştururlar. Ancak burada işçilikten gelenlere pek rastlanmaz. Dolayısıyla, Meclis’te ücretlilikten gelenlerin oluşturduğu büyük grup, asla kendilerini bir “ücretliler grubu”nun üyesi olarak görmedikleri gibi toplumda da önemli bir sosyolojik karşılığa sahip değillerdir.

Meclis’teki tarımsal gelir sahipleri de Türkiyedeki tarımsal nüfusun/istihdamın ağırlığının çok gerisinde bir temsiliyete sahiptirler.

FRANSA’DAKİ DURUM NEDİR?

Fransa’da 11 Haziran 2017 seçimleriyle oluşan yeni parlamentoda “La France insoumise” (“Boyun eğmeyen Fransa”) adlı sosyalist hareketin milletvekili François Ruffin Meclis’in sosyo-profesyonel bileşimi üzerine bir grafik sunmuştu (Bkz. Michel Pinçon ve Monique Pinçon-Charlot, “La caste au pouvoir”, Le Monde Diplomatique, Février 2019). Buna göre, “milletvekillerinin yüzde 76’sı yüksek nitelikli entellektüel mesleklerden ve kadrolardan gelmektedir, oysa ki bu sosyo-profesyonel kategorinin aktif nüfustaki karşılığı yüzde 18i geçmemektedir”. (Karşılaştırmak bakımından, Türkiye’deki ücretliler kategorisinin tamamı ile serbest meslekler kategorisinin önemli bir bölümü bu bağlamda kapsanabilirdi).

Fransa’da da, “sosyal tabakalaşmanın diğer kutbunda tam tersi bir durum vardır: Fransız toplumunda yüzde 20,8’lik paya sahip olan işçilerin yasama organındaki temsili sadece yüzde 0,2’dir. Benzer durum memurlar için de geçerlidir: Aktif nüfusun yüzde 27,2’sini oluştururken milletvekillerinin sadece yüzde 4,58’i bu kesimdendir”. Buna karşılık, “Macron’un 32 bakan ve devlet bakanından oluşan ilk kabinesinin 15 üyesi milyonerlerden oluşmaktadır” (Bkz. aynı makale).

SONUÇ: SERMAYE NİÇİN VERGİLENDİRİLEMEZ?

Yukarıdaki analiz, sermayenin neden vergilendirilemez olduğunu yeterince açıklamaktadır. Bu konuyu Birgün Pazar’daki son yazımızda (20 Ekim) ve Sol Portal’daki (22 Ekim) yazımızda TBMM’ye sunulacak yeni vergi paketi bağlamında incelemiştik. Şimdi bu yasa teklifi Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan 1 Kasım tarihi itibariyle geçmiş durumda ve 20 ve 22 Ekim tarihli ön değerlendirmelerimiz de tamamen doğrulanmış bulunuyor.

Geçen teklifte sermayeyi rahatsız edebilecek tüm “sivrilikler” törpülenmiş durumdadır. Yasa teklifinde en “dikenli” bölüm, Gelir Vergisi (GV) tarifesine üç basamak daha eklenmesi ve bir milyonun üzerindeki gelirlere uygulanacak en üst marjinal oranın yüzde 45’e (Cumhurbaşkanına verilen yetkiyle istenirse yüzde 50’ye) çıkarılacak olmasıydı. Oysa komisyondan geçen teklifte, ilave üç dilim tek dilime indirilmekte ve 500 bin üzerindeki gelirlere yüzde 40 oranının uygulanmasıyla yetinilmektedir. (Mevcut tarifede 98 bin TL üzeri yüzde 35 vergiye tabiydi). Beklendiği gibi, ücretlilerin asıl muhatap olduğu ilk üç dilim ve oranda bir değişiklik yapılmamakta ve GV bir ücret vergisi olmaya devam etmektedir. Kaldı ki yeni üst dilime de sermayedardan çok üst düzey ücretlilerin girmesi beklenir; çünkü mevcut yapıda “beyannameli” mükellefler GV tahsilatının çok önemsiz bir bölümünü öder durumdadır.

Esasen yeni vergi paketinin, tüm diğer düzenlemelerle birlikte Hazine’ye yalnızca 6 milyar TL’lik bir ek gelir sağlayacağı tahmini yapıldığına göre, “dağ fare doğurdu” demek bile anlamsız kaçmaktadır. Bu “dağdan” veya bu sermaye iktidarından veya bu “Meclis’ten” başka ne beklenirdi ki?