Sadece evleri değil yıkılan, tüm hayatları yerle bir olmuş… Sadece eşyaları değil yiten anıları, yakınları değil gidenler, canları, sevgilileri, eşleri, çocukları, anne, babaları, büyükanneleri, dedeleri…

“Yaşamaya elverişli konut herkesin hakkıdır”

HACER FOGGO

Eşini çocuklarını bırakıp İstanbul’a iş bulmak için geldiğinde Adıyaman’da deprem oluyor, hemen geri dönüyor memleketine. Birçok yakınını kaybediyor depremde, şimdi çocukları ve eşiyle İstanbul’da bir belediyenin sosyal tesisinde bir odada kalıyorlar. Sığındıkları odada 12 yaşındaki kızının her gece uyanıp “deprem oluyor” diye kendilerini kaldırdığını söylüyor. Aynı tesiste kalan başka bir anne 5 yaşındaki çocuğunun oyun alanındaki ambulansı alıp onunla yattığını söylüyor. Adıyaman’a, Maraş’a, Hatay’a ne zaman döneceklerini bilmediklerini, her şeylerini kaybettiklerini söylüyorlar.

Bir başkası İstanbul’da, Mersin’de kira fiyatlarının yüksekliğinden ve asla buralara yerleşemeyeceklerinden söz ediyor. Bu arada deprem sonrası Mersin’de kira fiyatlarının iki kat arttığına dair haberler yer alıyor medyada.

Şu anda sığındıkları sosyal tesis, deniz manzaralı kimse denize bakmıyor, belirsizlikle oturuyorlar, gözleri yorgun ama çok yorgun…

Sadece evleri değil yıkılan, tüm hayatları yerle bir olmuş… Sadece eşyaları değil yiten anıları, yakınları değil gidenler, canları, sevgilileri, eşleri, çocukları, anne, babaları, büyükanneleri, dedeleri…

Adıyamanlı depremzede, enkazda ölen birçok insanın vinçlerin, iş makinelerinin açtıkları mezarlara gömüldüğünü söylüyor. Bu depremzedeler için unutamayacakları bir travma. Çünkü insanın sadece yaşarken değil, öldükten sonra da onurunun korunması için alanda vefat eden bireylerin kefen, gibi ihtiyaçların karşılanması ve insan onuruna yaraşır şekilde defnedilmesi gerekiyor. İnsanların siyah poşetlere sarılarak, battaniye ya da kendi kıyafetleriyle gömüldüğünü söylüyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde afetlerde bulunmuş doktorlar yakınlarını kaybedenler için “bu insanlar ne ölü olacaklar ne diri, kayıp olacaklar” cümlesini kullanmış.

Adıyaman ve Hatay’a gönüllü olarak giden arkadaşlarım özellikle yaşlıların bulundukları alandan ayrılmak istemediklerini söylüyorlar. Yıllardır yaşadıkları ev onlar için sadece bina değil tüm hayatları, bir gecede her şeyin yok oluşunu kabullenemiyorlar ve kurtulsalar da yaşlılar bölgeden ayrılmak istemiyorlar. Güvenli yerlerde yabancılık çekmektense tehlikeli bir bölgede ait hissederek kalmayı tercih ediyorlar. Hiçbir şey eskisi gibi olmasa da belirsizlikten kurtulup deprem sonrası kendi bölgelerinde güvenli evlerde yaşamak istiyorlar.

Geçen ay Van’da depremzedelerin oturduğu konutlarda aileleri ziyaret etmiştim. Van Edremit'te adı Kiracılar TOKİ olan yerde toplam 82 blok, 1953 daire var ev taksiti 390 TL, elektrik, su, doğalgaz, aidat ve aylık ev taksiti ile birlikte gider toplam aylık 3 bin lirayı buluyor kış aylarında. Şu anda 1953 evin yüzde 70’i icralık ve 310 daire ise bankada satışta. Ödeyemiyorlar çünkü neredeyse oturanların yüzde 80’i işsiz ya da günlük işlerde çalışıyorlar. Evleri banka tarafında satılanlar ve daha ucuz ama daha riskli evlerde yaşamaya başlamış. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde "Tüm Türkiye'de 6,8 milyon riskli konut söz konusu. Bunların 1,5 milyonunun acilen dönüşmesi gerekiyor yani yaklaşık yüzde 25-30'u. İstanbul ölçeğinde ise 1,3 milyondan 230 bin acilen dönüşmesi gereken konut var” demişti. Risk altındaki binaların dönüşümü ve afet riskinin zararlarını azaltmak için 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 2012 yılında yürürlüğe girmişti. Fakat bu yasa zamanla kentsel dönüşüm ilan edilen mahallelerde yeni mağdurlar yaratmaya başlayınca hem mağdurlar hem de Mimarlar Odası gibi benzer kurumlar, kent hakları konusunda çalışan akademisyen ve uzmanlar tarafından eleştirildi. “Kentsel Dönüşümün, 6306 Sayılı Yasa Kapsamında Hak ve Özgürlükler Açısından Ele Alınması” başlıklı makalesinde Selami Demirkaol ve Zuhal Bereket Baş bu eleştirileri şöyle sıralıyor:

“Bu eleştiriler yapılırken “mülksüzleştirme yasası”, “en çok parayı kim verirse onun”, “mal, sermaye ve mülk transferi yasası”, “afet gibi afet yasası”, “seferberlik yasası” gibi sloganların da bu eleştirilere eşlik ettiğini görmekteyiz. Yasanın “özü itibariyle seni, beni, hepimizi mülksüzleştirme tasarısı. Benden, senden, bizden aldığını kime veriyor? En çok parayı kim verirse ona. Bu bir sermaye, mal, mülk transferi” Yasası gibi oldukça ağır eleştirilere maruz kalması, uygulanmadan yasaya olan güvenin oldukça az olduğunu ortaya koymaktadır. Hatta Yasa tasarı halinde iken, geri çekilmesi bile tavsiye edilmiştir.”

Afet Dönüşüm Yasası’nın bir “rant” yasası olduğu, kamu yararını, sosyal adaleti ve çevresel sürdürülebilirliği hiçe saydığı belirtildi. Bugün Güngören Tozkoparan, Okmeydanı Fetihtepe ve Beykoz Tokatköy’de ağır bedeller ödenerek sürüyor. Afet Dönüşüm Yasası uygulanan kentsel dönüşüm projeleri örneklerine bakarsak hak sahiplerinin hiçbiri kentsel dönüşüme karşı değildi ama birçoğu ne çizilen proje ile ilgili görüş sunabildi ne de oluşturulan sözleşme ile ilgili bir yetkili ile konuşabildi. Sonuçta Muvafakatnameyi imzalamayanların elektrik ve suları yasaya dayanarak aylarca kesildi ve zorla tahliye edildiler. Çünkü Afet Dönüşüm Yasası’nda “Uygulama sırasında bakanlık, TOKİ veya idare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılarla riskli yapılara elektrik, su ve doğalgaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur” maddesi var.

Bu yasa ile birlikte kamulaştırma kolaylaştırıldı, hesap verebilirlik mekanizması ortadan kalktı. Hukuki hak arama olanakları kısıtlı, zor kullanarak tahliyelere, tapulu mülkiyeti hazineye devretmeye ve barınma hakkı ihlaline, birçok insanın evsiz kalmasına neden oldu. Yerinden edilen yoksul insanlara 1950 TL kira yardımı yapıldı ve şimdi daha da daha riskli binalara taşındılar. İstanbul’da deprem riskinin arttığını da düşünerek buradan Çevre Şehir Bakanlığı’na bir öneride bulunmak istiyorum. Afet Dönüşüm Yasası’na dayanarak, İstanbul’da Güngören Tozkoparan Mahallesi, Beykoz Tokatköy, Okmeydanı Fetihtepe mahallesinde yaşayan hak sahipleri verdiğiniz 1950 TL kira ücreti ile nerelerde hangi riskli binalara yerleştiklerine dair bir araştırma yaptıklarında, bu yasanın hemen güncellenmesi ve değişmesine de karar vereceklerdir.

Herkesin temel insani ölçülerde bir yaşam sürebilmesi için sağlıklı konutlarda barınması başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere birçok uluslararası sözleşmede ve birçok devletin anayasasında temel insan hakları olarak yer almaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 57. Maddesinde “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler” maddesiyle barınma ve konut hakkı vurgulanır. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi “yaşamaya elverişli konut hakkı”ndan söz eder. Elverişli konut BM Özel Raportöru ise elverişli konut hakkının “erişilebilirlik maddesini şöyle tanımlar:

“Yaşamaya elverişli konut hakkı herkes için erişilebilir olmalıdır. Risk altındaki grupların bu hakka devamlı ve sürdürülebilir erişimine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. Engelliler, yaşlılar, çocuklar, ölümcül hastalığı olanlar, HIV-pozitifler, doğal afet mağdurları, afet tehdidi altındakiler vb. dezavantajlı gruplar bu hak kapsamında belirli önceliklere sahip olmalıdırlar. Konut yasa ve politikaları bu grupların özel ihtiyaçlarını dikkate almalıdır. Arazisiz çiftçiler ile toplumun yoksul kesimlerinin toprağa erişim hakları da sağlanmalıdır. Herkesin, toprağa erişim de dâhil olmak üzere, bir hak olarak güvenli bir yerde barış içinde ve insan onuruna uygun olarak yaşama hakkını güvence altına alacak gözle görülür düzenlemeler yapılmalıdır.”