AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, devlet adabının, siyasiler arasındaki asgari nezaketin yerle bir edilişine yeni, seçkin bir örnek ekledi. Partisinin, Ankara Spor Salonu’ndaki, İl Kongresi’nde, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na ağır hakaretlerde bulundu:

“Ya sen ne yüzsüzsün ya. Terbiyesiz herif. Sana Savunma Bakanımı, İçişleri Bakanımı gönderiyorum. Sen bunlara layık değilsin…” Bu ‘samimi ifadeler’, Erdoğan’ın saklayamadığı telaşının da dışa vurumuydu. Üstelik teşkilatı da aynı acemiliği gösterdi.

ABDÜLHAMİT YALNIZLIĞI: O PANKARTIN ANLAMI

Salondaki pankartta; “Ant olsun seni Abdülhamit’in yalnızlığına terk etmeyeceğiz” yazıyordu. Sıkışma anlarındaki ‘o slogan’ duyuldu: “Dik dur eğilme, bu millet seninle…”

Demek ki ortada ‘yalnız kalma riski’ ve ‘dik durulması gereken’ koşullar vardı. Elbette ‘itirafın’ odağı, Irak, Gare operasyonu.

AKP’nin, ayrımcılık ve bölme siyasetinin dilde başladığına ilişkin bir parantez açalım. IŞİD yerine ‘DEAŞ’ demek gibi, haritadaki isim Gare’yi de ‘Gara’ diye okumak, dilden başlayan bir ayrıştırma ve ‘tarafını seç’ fişlemesi. Ayrıntı değil aşılması gereken bir konu! Ama sadece bu noktadan bakacak değiliz.

BÖLGEDEKİ YANSIMALARI

Operasyonun ‘başarı ya da başarısızlığı’ her kesim tarafından tartıştı. Evlatlarını kaybeden aileler de iktidara gereken mesajı verdi. Şimdi dışarıdan içeriye yansımalarına bakalım.

Harekât, Arap ve Rus basını tarafından ‘fiyasko’ olarak görüldü. Kürtler de benzer değerlendirmeler yaptı. Türkiye’nin gözdağı ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni (IKBY) dizayn etme rolünün sekteye uğradığı tartışıldı. “Türkiye’den çekinen IKBY, gücün sanıldığı gibi olmadığını gördü” ifadeleri kullanıldı. Anlaşılan, işler sarpa sardı.

Harekâttan hemen sonra bölgedeki Haşdi Şabi örgütü bile, “Türkiye, öncelikle Başika olmak üzere, Irak’tan çekilsin” talebi ile cüretkâr bir açıklama yaptı. Dışarıda veya dış politikada işlerin kötü gittiği ile ilgili en belirgin işaretlerden biri ise ABD merkezli oldu.

Özet havuz medyasından: “Joe Biden’ın Donald Trump’tan başkanlığı devri ile Türkiye’yle ilk büyük krizini yaşayan ABD, bu kez Suriye’nin sınır hattında bulunan bir köye YPG'li teröristlerle birlikte üs kurmaya hazırlanıyor…”

SORUMLU DEVLET AMA…

Erdoğan’ın söylediği gibi; “Gare sorumlusu devlet”. Ama sorun, AKP ile Türkiye’nin de bir felaket rampasından diğerine sürüklenmesi. İktidar, Gare’de, içeride kullanılacak başarı hikâyesi yaratmak için büyük risk almıştı. Sonuç, 6 yıldır evlatlarını bekleyen annelere tabut teslim etmek oldu.

Beklenen olmayınca, ‘başarı’ hikâyesinin boşluğu, her zamanki gibi ‘ihanet’ kışkırtması ile doldurulmak istendi. Ancak bu da olmadı. En yalın hali ile ‘tabut teslimi yakıcılığı’ ve ‘başarısızlık hissi’ milliyetçileri de paçasından yakaladı.

Milliyetçiler, harekâtı buradan değerlendirdi. Saray rejiminin elindeki, ‘savaş kazanma’ kartı elden çıkınca, iktidar ve kitleler arasında bir duygusal çözülme daha yaşandı. Bu açıdan bakınca, Ankara’daki pankart ve sloganlar daha anlaşılır hale geliyor.

Zihinlerdeki heyuladan büyük bir parça kopuşuna bu kez, ana muhalefetin katkısı da büyük oldu. AKP, Yenikapı’ya benzer bir hizalanma bekliyor, HDP’yi kapatmaya gidecek bir plan kuruyordu. Fakat CHP beklenene, kendi meşrebince, hassas ama çok sert bir hat çekti. Böylece artık şuursuzlaşan saldırılar da boşa düştü.

Erdoğan’ın hakaret dolu sözlerini diğer AKP’liler izledi. Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in açıklamaları suç teşkil etti: “Cumhurbaşkanı’nın şehit aileleri ile ilgili hassasiyetini sorgulayanların, şehit cenazelerine gittiğinde gördüğü muameleyi hepimiz görüyoruz.” Çelik’e, “Bu Kılıçdaroğlu’na yapılan önceki saldırıların bir itirafı mı?” diye sormak lazım.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da ‘hizalanamamaya’ büyük sitem etti: “PKK karşısında hep birlikte cephe olma fırsatını kaçırdık.” Soylu, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile TSK’nin MİT ve emniyete silah-araç teslimatının savaş helikopteri ile başladığını da, MHP Lideri Bahçeli’den devşirdiği dille anlatmıştı: Dosta güven, düşmana PATAK…”

Toplumsal bir gözdağı. Kimsenin şüphesi olmasın Soylu, sayısı 30 bine çıkarılan ‘Özel Harekâta’ da, yeni kurulan ‘Takviye Hazır Kuvvet birliklerine’ de, ‘silahlanan bekçilere’ de yer yer selam verecek. Biz de kendisine, paralel ordu sevdasının, nasıl sonuçlandığını, 15 Temmuz’da gördüğümüzü anımsatalım.

Nemrut’a neden bu kadar zalimsin diye sordular; “Sizin sessizliğinizden” dedi. Bu döngü geçen hafta kırılır gibi oldu. Hesap vermesi gerekenler, hesap sormak istedi, tutmadı. Artık her planı boşa düşürmek mümkün! Ülkeyi mermi fiyatı ve ölümden değil, bölüşeceğimiz ekmek ile yaşamdan kurmak istiyoruz. Bu ses büyürse çığ bile dayanamaz!