Üç gün önce ajanslarda bir haber: “Güney Afrika milli takım kaptanı öldürüldü.” Milyonlarca sigara içimi uzaklığında fakat bizimle aynı saat diliminde bulunan topraklarda suç oranı aslında o kadar yüksek ki...

Malum dünya bir süredir Oscar Pistorius’un davasını konuşuyor. Kız arkadaşını dikkatsizlik sonucu öldürdüğüne hükmolunan ampute atlet daha çok tartışılacağa benziyor. Modern zamanların Güney Afrikalı OJ Simpson’ı için çıkan beş yıllık hapis cezasını savcılık temyize götürmeye hazırlanadursun, biz müsaadenizle yeşil sahalara dönelim...

Henüz 27 yaşındaydı Senzo Meyiwa. London Cosmos’dan ülkenin köklü ekiplerinden Orlando Pirates’a geldiğinde 15’indeydi. Altyapıda pişiyor, 18’inde abilerinin arasına katılıyordu. Yavaş yavaş kendisini ispatlayan delikanlı eldivenleri teslim alıyordu.

Kazanılan iki şampiyonlukta tuzu bulunan file bekçisi, 2013’te ilk kez milli formayı giymişti. 2013-14 sezonunda Orlando Pirates formasıyla 51 kere sahne alarak kulüp rekorunu kıran Meyiwa, iki hafta önceki Kongo maçında da Güney Afrika kaptanıydı.

Geçen pazar akşamı şarkıcı kız arkadaşı Kelly Khumalo’nun evinde arkadaşlarıyla beraber eğleniyordu. Bir anda beliren hırsızlar değerli eşyanın peşine düşüyor, olaylar sonradan büyüyordu. İddialara göre kız arkadaşını korumak için araya girmiş ve vurulmuştu.

Faillerin bulunması için 10 bin avro ödül konarken, 1 Kasım’da Kaizer Chiefs ile Pirates arasında oynanacak Soweto derbisi ileri bir tarihe ertelendi. Meyiwa vurulan ilk kaptan değildi...

MANDELA’NIN KAHRAMANI
Şüphesiz yıllarca yazgısına terk edilmiş bir ülkenin ayağa kalkışının sembollerinden biriydi Lucas Radebe. Yeşil sahadaki duruşu, hayata karşı tavrıyla sadece Güney Afrika’ya değil, tüm dünyaya örnek olmuştu.

Şef lakaplı yıldız 11 çocuklu fakir bir ailenin çocuğuydu. Ailesi şiddetin kol gezdiği Soweto’dan onu adeta kaçırmış, Bophuthatswana’ya yollamıştı. Efsane artık yazılabilirdi.

Burada 15 yaşında futbola başlayan ufaklık başta üç direk arasını beklemişti tıpkı Meyiwa gibi. Chiefs onu çabuk fark etmiş, 1989’da renklerine bağlamıştı. Orta saha olarak transfer edilmişse de sonradan savunmanın göbeğine çekilmişti. Her şey iyi gidiyordu. Ta ki...

Lucas, 1991’de bir gün kardeşleriyle alışveriş yaparken, bir silah sesi duymuştu. Onun da sonradan söylediği gibi Soweto’da normaldi böyle şeyler. Fakat bir süre sonra sırtında bir ağrı hissetmiş, kendi kanını gördüğünde bir daha futbol oynayamayacağını düşünmüştü. Hastaneye hemen götürülen futbolcunun adeta verilmiş sadakası vardı, olayı çok hafif atlatmıştı.

Ertesi yıl ondan mutlusu yoktu. Irkçı rejim yüzünden dünya futbol ailesinden kovulan Güney Afrika yeniden FIFA tarafından kabul edilirken, o da milli formaya kavuşmuştu. 1994’te arkadaşı Masinga ile birlikte Leeds’in yolunu tutuyordu. Tüm gözler forvete çevrilmişse de Beyazlar’da o efsaneleşmişti.

Şef, aslında Ada’ya çabucak ısınanamıştı. David O’Leary’nin tenik direktör olmasıyla birlikte her şey değişiyordu. Camia şaha kalkarken, tribünler onu sayıklıyordu. 1998-1999 sezonunda kaptanlık pazubandını koluna takan stoper büyülüyordu. 1999’daki dördüncülüğü, ertesi yıl gelen üçüncülük kovalamıştı. O dizinden çekerken, takımı 2000-2001 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde yarı final görmüştü.

Adı Manchester United ve Milan’la anılsa da o tribünlere arkasını dönmemişti. Belki de bu yüzden ırkçılığıyla ünlü taraftarın gözbebeğiydi. 2005’teki vedasına gelen 37 bin kişi, onu son kez selamlamak için sıraya girmişti.

70 defa Güney Afrika formasını terleten Şef, milli takımın da kaptanıydı. Bafana Bafana 1996’da Afrika Uluslar Kupası’na uzanırken, 1998 ve 2002 Dünya Kupaları’nda figuran olmuştu.

Karısını kanserden kaybeden efsane çocuklar için çarpışmaya devam ediyor; dimdik ayakta duruyor.

Mandela’nın “kahramanım” dediği Radebe şanslıydı, 1991’deki saldırıdan ucuz kurtulmuştu. Sonu Meyiwa gibi olan bir de kadın futbolcu var ki onun öyküsü gözleri yaşartıyor.

Milli takımda da forma giyen Eudy Simelane, orta saha oyuncusuydu. Dört küçük takım çalıştırırken, hakemlik sınavlarına hazırlanıyordu. İşte ne olduysa o günlerde olmuş; bugün adını taşıyan minicik bir köprü olan KwaThema’da cansız bedeni bulunmuştu. Bir nefret cinayetine kurban gitmişti. Zira lezbiyen olduğunu açıklayan futbolcuya defalarca tecavüz edilerek “düzeltilmeye” çalışılmıştı, Güney Afrika’da birçoklarına yapıldığı gibi. Ayrıca dövülmüş ve 25 defa bıçaklanmıştı. Katillerinden birisine 32, diğerine 35 yıl hapis cezası çıkmıştı.

Bugün Simelane’nin ismi bambaşka bir mücadeleyle özdeşleşiyor. Minicik köprüsüyse insanın nutkunun tutulmasını sağlıyor.

Sizce de futbol asla sadece futbol değil; değil mi...