15 Temmuz 2016, Türkiye’nin tarihine, “kapkara bir gün” olarak geçecek!..

Ülkemiz bir darbe denemesiyle karşılaştı. Bundan önceki tüm darbelere ve darbe girişimlerine karşı duranlar olarak, 15 Temmuz darbe girişimine de bedenimizi ortaya koyarak karşı çıktık!..

Bundan böyle, nereden gelirse gelsin, yapılmak istenilen darbelere bütün yurtsever demokratlar gibi, tüm varlığımızla karşı koyacağımızın bilinmesini isterim.

O gece, demokrasi, laiklik, özgürlük, insan hakları, eşitlik, çağdaşlık, hukukun üstünlüğüne inanmış sosyal devlet anlayışını yok etmeye çalışanlar, tarihinde ilk kez Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombaladılar!.. Emperyalizme karşı kurtuluş savaşı verirken dahi ateş edilemeyen Meclis, bu defa darbecilerin tek hedefi oldu!.. Milletin temsil edildiği ve parlamenter demokrasinin kalbi olan Meclis’in ağır silahlarla saldırıya uğraması, yapılanın “Laik demokratik parlamenter sistemi” bitirmeye yönelik bir girişim olduğunun açık kanıtıdır!..

Kaçak Saray ya da her hangi bir başka sembolik kuruma saldırılmaması ayrıca araştırılması ve de doğru gerekçelerle açıklanması gereken en önemli konudur!..

TBMM’ye sahip çıkan başta Meclis Başkanı ve tüm partilerden bir araya gelen, bombalar altında cesurca Meclis’i açık tutan, verdikleri beyanlarla orada olmasalar dahi dışarıda darbeye karşı duruşlarını belirten milletvekillerine, çok şey borçluyuz. Milletin onlara verdiği emaneti korudular. Milletin egemenliğine sahip çıktılar!..

Demokrasilerde meşruiyetin temeli halkın kararıdır. Halkın kabul etmediği hiçbir girişim kabul görmez. Daha önceki benzeri olaylarda halk, darbe ya da girişimlere destek vermişti. Bu kez halk karşı durmuştur. Tam Meclis Dikmen kapısından içeri girerken Genelkurmay Başkanlığı binasından orada biriken halkın üzerine doğru ateş açıldı. Önümüzde bir yurttaşımız yaralandı. Hemen arabaya alıp hastaneye doğru yola koyulduğumuzda hemen arkamızdan Meclis bombalandı. Biz yurttaşımızı, o da bizi ölümden kıl payı kurtardı!..

Bunu niye anlattım? Evet, Türkiye tarihindeki yaşadığı darbelerden dolayı sabıkalıdır. Ama yapılan tüm darbe ve girişimler sırasında bu kadar kan dökülmemişti, bu kadar kinli bir saldırı yapılmamıştı...

Darbe süreci medyadan peyderpey açıklanıyor. Zaman içinde gerçeklere ulaşmak mümkün olacak. Zaten olayların bir kısmını dirençli ve kararlı duran, gazetecilik ahlakına sahip basın mensupları tarafından fedakârca topluma yansıtıldı.

Hatta bazı darbeciler tarafından basılan medya kuruluşları o anı naklen izlettirdiler…

Dolayısıyla o geceden daha çok bizim buraya nasıl geldiğimizi ve bundan sonra ne olacağı üzerinde durmamız gerekiyor.

Bu darbe girişimini kim yaptı? “TSK içinde yıllardır yuvalanmış bir hücre isyan etti” diyebiliriz. Peki, “bu hücre nasıl oluştu?” sorusunun cevabı ise; “13 yıl boyunca TSK içine girmelerine özellikle müsaade eden AKP iktidarı sayesinde” diye cevaplamalıyız. Kim bunlar? Fethullah Gülen Cemaati’ne mensup insanlar!..

Cumhuriyetimize ve demokrasimize yıllardır karşı çıkan ve sinsice devleti değiştirmek isteyen bir cemaat!..

Çağdaş ve laikler, Cumhuriyet ve demokrasiye sahip çıkanlar, onlarla mücadele ederken AKP, “artık gel bu hasret bitsin!.. Ne istediniz de vermedik” diyerek onları koruyup kolladılar!. Darbecilerin TSK içinde var olmalarına ve de güçlenmeleri AKP sayesinde oldu. Bu gerçeğin altını peşinen çizelim!..

Çünkü YAŞ kararlarında bu subay ve personelin dini anlayışla örgütlenmeleri nedeniyle TSK dışına çıkarılmasında dönemin AKP’li yöneticilerinin şerhleri bulunduğu biliniyor…

Bugün gözaltına alınanların, terfileri, amiral ya da general olmaları, TSK’nın önemli kademelerinde görev almaları AKP iktidarlarının sayesinde oluşmuştur. Kumpas davalarında tasfiye edilenlerin yerine yine “bizdendir!” anlayışıyla “isyanın içinde” olanlar yerleştirilmiştir. Ne zaman 17-25 Aralık olmuş, eski ortaktan ayrılmış, üzerlerine gidilmeye başlanılmıştır.

Son günlerde bu hücrenin içinden bazıları itirafçı olmuş, TSK içinde saklananların birçoğu açığa çıkmış ve bu YAŞ döneminde ihraç edileceklerini anlamışlar, öteden beri planladıkları darbe girişimini başlatmışlardır. Ancak bazılarının son anda vazgeçmesi bu isyan hareketinin başarısız olmasına neden olmuştur. Buraya kadarı bilinen bir hikâye olduğu söylenebilir.

İşte şimdi tehlike başlıyor. Silahlı ve inançları ile tahrik edilmiş gruplar sokağa dökülürse, IŞİD ve benzeri pratiklerden gelenlerde bu toplulukların içine sızarsa Türkiye farklı bir noktaya evrilir.

Şimdi bazı karanlık noktalardan bahsedelim. Hiçbir darbe başında “1 numarası” olmadan amacına ulaşamaz. Hiçbir darbeci hedefinde “1 numara” olmadan darbeye girişmez!.. Bu durumda; 15 Temmuz darbe girişiminin bir numarası kimdir? Peki hedefindeki “bir numara” kimdi? Darbe girişimini niye gece başlattılar? Bu girişimden

MİT’in haberi yok muydu? Varsa neden sadece RTE’yi uyardılar, bağlı oldukları Başbakan’ı haberdar etmediler ve de asıl bu girişimi önleyecek olan Genelkurmay

Başkanı’na ve kuvvet komutanlarına bilgi vermediler? İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bu girişimden haberi var mıydı? Alenen köprüleri kapatan ve acemice ortada duran bu askerlere ve uçarak halka saldıran uçaklara neden anında engel olunamadı? Darbecilerin elinde sadece o anda hava üstünlüğü vardı. Ve Ankara içinde yalnızca TBMM’yi bombaladı. Bir de Jandarma Genel Komutanlığı etrafındaki caddeye dolmuş halkın üzerine ateş açtı… Akıncılar üssü ellerindeydi, ya diğer havaalanları kimin elindeydi? Ve asıl cevaplanması gereken soru; NATO’ya bağlı olan TSK içine FETÖ’cu subaylar sızarken ABD neden ses çıkarmadı? Darbe girişimi yapılmış hala Fethullah Gülen’i iade etmek için belge istemesini neye yoracağız?

İşin diğer yanı; Aynı hücrenin İçişleri’ne, güvenlik güçlerine, yargıya, YÖK’e, kısaca devletin içine girmesini AKP iktidarı sağlamıştır.

Darbe girişimi sonrası hemen tüm kurumlarda açığa alınan FETÖ’cü listeler yayınlanmıştır. Demek ki önceden bazı şeyler biliniyordu ve buna göre hazırlıklar yapılmıştı. O bilgi ışığında bu darbe girişiminden rant çıkarma stratejisi de belirlenmiş olabilir!..

Nitekim halkı Atatürk Havalimanı başta olmak üzere alanlara çağırdıktan hemen sonra gerekli organizasyonun yapıldığını gözlemlemek önceden ciddi hazırlıkların olduğunu gösteriyor.

RTE ve AKP’liler halkı meydanlarda sabahlara kadar tutuyorlar. Camileri işe sokarak darbecilere karşı cihat açıldığını söylüyorlar. Cumhurbaşkanı Danışmanı herkesin ruhsatlı silah almasının kolaylaştırılmasını istiyor. Tüm bunlar niçin? Darbecilere karşı öz savunma için!..

İşte şimdi tehlike başlıyor. Silahlı ve inançları ile tahrik edilmiş gruplar sokağa dökülürse, IŞİD ve benzeri pratiklerden gelenlerde bu toplulukların içine sızarsa Türkiye farklı bir noktaya evrilir.

Cadı avına çıkılır, kendinden olmayan herkes darbeci olarak yaftalanırsa biliniz ki, o zaman bir iç çatışma başlar! Hele mezhepsel değerler işin içine sokulursa işte o zaman Türkiye kanlı bir döneme girer.

O neden halkın gece yarılarına kadar dini değerleri ajite edilerek meydanlarda bekletilmesinden vazgeçilmesi gerekiyor.

Darbeden çıkar elde ederek tek adamlığa oynama sevdasından vazgeçmek lazım. Israrla buradan mağduriyet zorlaması yapmanın ülkeye faydası olmaz… Aksine çatışmayı körükler. Çünkü bu darbenin asıl hedefinde TBMM olduğu açıkça görülüyor. Demokrasiye sahip çıkmalıyız. Darbeler karşı duracağımız konusunda kararlı olmalıyız. Hukuk devleti olduğumuzu unutmadan yapılanlardan ve darbecilerden hesap sormalıyız!..

15 Temmuz’dan çıkardığım özet; “Türkiye ancak halk iradesinin tecelli ettiği parlamenter demokrasi” ile tüm insanlık dışı güçlerle mücadele edebilir, demokrasi, eşitlik ve barışa ulaşabilir!..