“Düşünmeye gem vurmak, zihne gem vurmak demektir. Bu ise rüzgarı zaptetmekten de zor, hatta imkansızdır”
–Gandhi

Tam yazıya başlayacağım, meclisteki bizi temsil eden kardeşlerimizin, abilerimizin, ablalarımızın anlayışından, hayata bakışından konuşacaktım bak neler olmuş?

Şimdi seçimler geliyor ya. Herkesin etekleri tutuştu. Etekleri tutuştu derken feministler kızmasın lütfen. Meclisteki her vekilimiz adam gibi adamdır. Kadın vekillerimiz de adam gibi adamdır. Adam var, adam var, adam gibi adam var dedikleri ortam işte bizim meclisin içi.

Aynı bir içli köftenin o sıcacık, besleyici ve lezzetli içi gibi bir yer bizim meclis. İçinde bir sürü şey var ama hiçbiri faydalı değil. Bol kolesterol. Hem de en iyisinden. Adam gibi kolesterol. Böyle sağda solda dolaşıyor meclis koridorlarında vekiller olmasa ne olurdu halimiz

Şimdi seçimler geliyor ya, herkesin bi etekleri tutuştu. Adam gibi etek giyiyor herkes. Paçaları var yani, onlar tutuşuyort. Vekilim diyor ki “Ya seçimler geliyor, beni seçmeyecekler, ne yapalım?”… Hepsi birbirine ne yapacaklarını soruyor. En akıllı vekille, çok afedersiniz en özel vekil arasında zaten çok fazla akıl farkı yok. Farkı olsa, muhalefetinden, iktidar partisine herkes, denetlenebilir, kontrol edilebilir, vergilendirilebilir ve kalitesi kontrol edilebilir bir sistemi tercih edeceğine, ne olduğu belirsiz, paso vergi kaçağı olan (en son ne zaman bir taksi drayvır size sormadığınız halde fiş verdi?), yolu uzatan, araçları konforsuz ve güvensiz bir sistemi tercih eder?

Bizim vekillerimiz işte böyle uyduruk, denetlenemez şeyleri çok seviyor. Adamların huyu böyle ne yapacaksın? Vahşi hayvan mesela bahene gelmiş, besliyorsun her gün. Bir gün de senin kafesteki kuşlara saldırsa bi şey diyebilecek misin? Denmez, vahşi hayvan, huyu doğası böyle.

İşte bizimkilerin de bir huyu var ki bu huydan hayatta vazgeçemiyorlar.

Ne üzücü böyle bir ülkede olmak. Gelip seni korumayan, seni düşünmeyen, hakların filan umurunda olmayan insanlar tarafından güdülmek. Çünkü artık bu bir yönetim değil. Yönetmek için bir şey yapmak gerekir. Bir şey yapmadan, sağa sola duvar örüp (mecazi anlamda), o yolu yasakla, bu yolu yasakla, şuradan gitme, oraya bakma, aman sakın onu okuma, şu siteler senin için zararlı biz zaten onları da yasakladık kafasıyla, anca güdülürüz. Güdülmenin de bir asaleti var kafası yaşayanlar da var tabii. Onlara diyecek bir şey yok. Almanya’nın bizi kıskanmadığı yıllarda, işte tam da böyle insanlar –hiçbiri kötü de değildir isteyerek ama işte seçimler de kötü yapıyor bazen insanı- o Almanya’yı yokoluşun eşiğine getirdi. Yolun sonunda şehirleri yıkılmış, evleri ve canları yanmış “Aman Allahım biz ne yaptık da böyle bir canavar yarattık?” diye bin pişman, başları önlerine eğik dolaştı durdular. Tabii adamlarda disiplin bilinci olduğu için, iyiliği de kötülüğü de disiplinli yapıyor. Neyse fark etti bunlar rezaleti sonunda ve ülkelerini bir daha o hale getirmemeye and içtiler.

Az önce aldım haberini. Şimdi seçimler yaklaşıyor ya herkesin bir paçaları tutuşuyor, güvercinler uçuşuyor her yerlerinde. Düşünmüşler, taşınmışlar, sonunda en güzel şeyi bulmuşlar bizim için. Seçimlerde mühürsüz oylar da sayılacak artık. Hırsızlığın sonunu getirdiler. Sağ olsunlar, var olsunlar. Artık sayelerinde oy hırsızlığı yok. Hırsızlık yasal olunca haliyle yasa dışı olmuyor. Yaşasın yasal hırsızlık!

Ellerinize sağlık, hayrını görürsünüz ama unutmayın, şakşak güzeldir fakat alkışlayacak şeyler tükenince alkışın boş sesi sokaklarda yankılanmasın sonra?

Bravo muhalefet, bravo iktidar, bravo stepne lastik partiler. Size layık olanı alır, gönlünüzce koltuklarınıza yapışırsınız umarım. Her şey istediğiniz gibi oluyordu, istediğiniz gibi de olacak. Sizi ilk ben alkışlıyorum, çünkü ancak alkıştan anlıyorsunuz, onu da yanlış anlıyorsunuz.