Bu soru ilk bakışta fazla sığ gelebilir. Kırkın üzerindeki kitabı bir yana, artık dünyaya mal olmuş, bir dünya eseri olmuş ‘İnce Memed’ kitabı ve hatta İnce Memed karakteri tek başına Yaşar Kemal’in büyüklüğünü tartışmasız kılmaya yeterlidir. Bunda şüphe yok.

2009’da Makedonya’nın Tetova kentinde, bir şiir şenliğine katılmıştım. Açılış günü Arnavutluk’tan gelen bir çevirmen ile tanıştım. Türkiye’den geldiğimi duyunca, yanıma gelip, Nâzım Hikmet’in şiirlerini Fransızca’dan Arnavutça’ya çevirdiğini anlattı. O günün akşamı, konakladığımız otelde çevirmen ile Nâzım üzerine konuşmaya başladık. Çevirmenin Nazım’da gördüğü bir çelişki vardı; bu denli romantik ve insancıl olan bir şairin komünist ve Stalinist olmasını eleştiriyordu. Ona, Nâzım’ın Stalin eleştirisi içeren “İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?” adlı oyunundan söz ettim. Çevirmen, sol ve komünizm konusunda pek iyi düşünceler taşıyan birisi değildi!

Edebiyatta politik içerik kullanımında, “insancılık” boyutuyla Yaşar Kemal’in ne kadar başarılı olduğunu anlatmaya başladı çevirmen arkadaşım. Ben sorunun salt insancıllık olmadığını, Türkiye’de yazar olmanın sadece yazmaktan geçmediğini, toplumsal sorumluluk duymaları nedeni ile eserlerindeki içerik dışında, yazar ve aydınların politik yönelimler ve çalışmaları olduğunu anlattım. Yaşar Kemal hakkında bilgisi olduğunu gördüğümden, ona Yaşar Kemal’den örnekler verdim. Arnavut arkadaşım meğer o günlerde İstanbul’da, Yaşar Kemal’le görüşmüş. Bu görüşmeyi anlatarak, onun pek komünist gibi görünmediğini söyledi. Gecenin izleyen iki saati İnce Memed karakteri üzerine konuşarak geçti. İnce Memed karakterinin tarihsel süreç içinde, dönemin üretim ilişkileri ve üretim biçimi temelinde bir toplumsal/tarihsel sınıfsal çözümleme olduğunu ve bu toplumsal tarihsel ve düşünsel temel nedeni ile güçlü olduğunu anlatmaya çalıştım. Böylesi güçlü bir alt çözümleme üzerine kişisellik de ustalıkla oturtulmuştu. Bu da, karakterin evrenselliğini sağlıyordu. Arkadaşım, sonunda üzülerek Yaşar Kemal’in solculuğunu kabul etmek zorunda kaldı! Bu kabul edişte biraz da, “Telefon açıp, kendisine soralım” önerimin etkisi oldu. O günlerde kimi sorunlar nedeniyle büyük Usta ile sık sık telefonlaşıyorduk.

Bu arada iki gün boyunca konuşup, asker arkadaşım gibi şakalaştığım çevirmenin Arnavutluk Dışişleri Bakanı Besnik Mustafaj olduğunu iki günün sonunda öğrenmem ayrı bir konu…

Bir yazarın başka ülkelerde, başka insanlar tarafından bu denli sevilmesi, bir “anti-komünistin” bile göklere çıkarması insanı çok mutlu ediyor elbet. Ancak, gecenin sonunda, çevirmen benden Yaşar Kemal kitaplarını nasıl elde edebileceğini sorunca, oldukça zorda kalmıştım. Yazarın yazdığı kitapları değil, onun üzerine yazılmış kitaplar, makaleler, yüksek lisans ve doktora tezleri…  Bunların hepsini değil, bir kısmını seçmemi istiyordu benden! Allahtan ikimizin de İngilizcesi çok iyi değildi ve ben işi gargaraya getirdim! Usta ile ilgili ilk elde anımsadığım Fethi Naci, Alpay Kabacalı ve Nedim Gürsel kitapları var. Başka?

Daha önce Dağlarca ile ilgili bir yazıda da söz etmiştim. Bizim sevgimiz böyledir. “Sözel” bir sevgi! Yaşar Kemal büyük bir yazardır. Yok,  büyük değil, çok büyük… Hayır daha da büyük, en büyük!

Yaşar Kemal hakkında araştırmaların, kitapların olmaması elbette onu küçültmez. Büyüklüğünü etkilemez. Bu bizi ufarak ufarak ufalar… o kadar. Ona “büyük” diyerek büyütmemiz söz konusu olmaz…

Yaşar Kemal’i bir yana bırakalım; Türkiye’de roman/ Türk romanı bağlamında kaç kitabımız var? Eleştirinin ve felsefenin olmadığı bir yerde – az sayıdaki eleştiri şövalyesini ayrık tutarak- böyle çalışmaların bolca bulunmasını beklemek hayal… 

Şimdi bunları yazarken, Yaşar Kemal üzerine kaç kitap olduğu bilgisi için Alpay Kabacalı’nın yokluğunu hissediyorum. Çünkü bu sözel kültür ortamında kitaplara ilişkin bütün bilgileri Kabacalı’dan alırdık. Kendisini 2014 Nisan ayında yitirdik, kaynağımız kesildi. Böyle bir ortalamamız var. Bu nedenle işte Yaşar Kemal daha da büyük. Bu “kuraklığa” bu yazı yokluğuna karşın kurduğu sınırsız dil ve insan dünyaları ile…

Haftaya dize; “Ben şimdi sendeki bir kış gibi coşkuluyum.” (Koray Feyiz, Büyülü Bir Yay Çalışması, Mühür Kitaplığı)