“Ömrümün yarısı gitti talana” diye türküler söylenen bir ülkede, ömrümüzün yarısının yalana gittiği bir ülkede, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Orhan Kemal, Nazım Hikmet gibi öncüler, Hilmi Yavuz’un “Acının vergisini verdik, gülün haracını ödedik/hüznü demirbaş defterinden düşmeye geldi sıra” dizelerindeki vergiyi ve haracı peşin ödemişlerdir

“Barış demiş ve güvercin tıkmışlardır boğazına/Bu yüzden edep kuralı gözetmez Anadolu ermişi”. Cemal Süreya “Seviş Yolcu” şiirindeki bu dizeleri Yaşar Kemal için yazmadı sanırım. Ama şiir geldi ermişini buldu. ‘Anadolu ermişi’, Yaşar Kemal için, Cemal Süreya’nın tanımını gözeterek bulunabilecek en yakışıklı sıfat. ‘Edep kuralı gözetmeyen’ bir ermiş olmak. Yoksa -miş’li geçmiş bir şey olurdu. Gelmiş geçmiş, yemiş içmiş, konmuş göçmüş, varmış yokmuş, uçmuş gitmiş olurdu ki... Olmazdı! Yaşar Kemal’e uymazdı. Noam Chomsky’nin İkbal Ahmet’i ‘seküler bir sufi’ olarak nitelemesine benzer bir şey ‘Anadolu ermişi’ olmak ve bir tür vecd halinde, inziva içinde, adeta bir derviş, sufi, ermiş gibi çalışmak. En çok da ‘barış’a çalışmak.

En çok ‘barış’a çalıştı Yaşar Kemal. Onun öyküsünü “Savaş ve Barış” sözcükleriyle özetleyebiliriz. Tolstoy’un ölümsüz yapıtı, Yaşar Kemal’in yaşamı oldu adeta. ‘Savaşta ne yaptın?’ diye sorulacak olursa Yaşar Kemal’e, hepimiz tanığıyız, ‘iyi bilirdik, barış için savaştı.’ deriz. Yalnızca romanlarıyla değil konuşmalarıyla da, dağ gibi varlığı ve koca yürekli sesiyle de.

Feridun Andaç’la yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: “Sait Faik şöyle bir şey söylemişti: Benim hikayelerimi okuyanlar hiç kimse için kötülük düşünmesinler, barışçıl olsunlar, insanları aşağılamasınlar. Onsan sonra da bu güzel sözleri Aziz Nesin söyledi. Sonra da ben söyledim. Daha doğrusu buna benzer sözleri dilime pelesenk ettim. Benim romanlarımı okuyanlar savaş sözcüğünü ağızlarına alamasınlar, insanları aşağılayamasınlar, sömüremesinler.” (Yaşar Kemal Bir Ömür Edebiyat, Feridun Andaç, Eksik Parça Y., Şubat 2016, s.117)

O Yaşar Kemal ki ‘o güzel barış yolunda o güzel beyaz atlara binip giden güzel adamlar’dandır, Sait Faik, Aziz Nesin ve diğer güzel adamlar gibi, ‘Bir ömür edebiyat’la uğraşmış, ömrünü yazıya vermiş, barışı aramış, barışı yazmış, barışı istemiştir. Savaşın ‘insan soyunun en korkunç, en pis, en alçak icadı’ olduğunu söyleyen de odur, bunun fukaraların kırılmasından ve birbirlerine kırdırılmasından başka bir şey olmadığını söyleyen de. Türklerin en Kürd’ü, Kürtlerin en Türk’ü de odur. O kendini böyle anmıştır, böyle anılmaktan da bahtiyarlık duymuştur. İnce Memed’e ‘mecbur insan’dan geldiğini söyler. Barış için bunca üstelemesi de bundandır, insanın yaşamak için, sevmek sevinmek, mutlu olmak için ‘barışa mecbur insan’ olduğunu bilmesindendir. Onu ilgilendiren elbette yalnızca insanın insanla barışı değildir. Barış tıpkı kainat gibi, boşluk gibi büyük, büyülü bir kelimedir. Hiç kuşkusuz insanın insanla barışı her şeyin başlangıcıdır. İnsanın doğayla, hayvanlarla, toprakla, çevreyle, suyla, bitkilerle barışı da, tüm türlerin özgürce birarada yaşayabileceği bir evren tasarlayanların, özleyenlerin en güzel düşüdür.

yasar-kemal-savas-ve-baris-116902-1.“Ömrümün yarısı gitti talana” diye türküler söylenen bir ülkede, ömrümüzün yarısının yalana gittiği bir ülkede, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Orhan Kemal, Nazım Hikmet gibi öncüler, Hilmi Yavuz’un “Acının vergisini verdik, gülün haracını ödedik/hüznü demirbaş defterinden düşmeye geldi sıra” dizelerindeki vergiyi ve haracı peşin ödemişlerdir. Kaç haftadır “yurtta sus, dünyada küs” başlıklı bir yazı yazacağım, artık bu yazıdan sonra yazar mıyım bilmem? Yurdun ağzını bağlayan, ağzını açanı susturan, susmayanı kıstıran, pıstıran bir yönetim, dünyada da alınganı oynuyor, küs yapıyor, dışarda dayak yedikçe içeriyi dövüyor, sövüyor, kırıyor, dayaktan geçiriyor. ‘Yurttta barış dünyada barış’tan geldiğimiz değil, döndüğümüz yer burası.

Yaşar Kemal için bu yazıyı yazarken, birden düşündüm, sahi Yaşar Kemal için mi yazıyorum bu yazıyı dedim? Yukardan aşağı yeniden okudum, evet, onun içindi. Adı geçmese de, değinilmese bile bir yazıda barış geçiyorsa o yazı Yaşar Kemal içindir, onunla ilgilidir. O yalnızca dünyada barışı değil, aynı zamanda ve daha sıklıkla iç barışı, toplumsal barışı da sağlamak ve korumak için çalışanların başında gelir. Ölüm oruçlarından Madımak katliamına, F tipi cezaevlerinden HES’lere karşı eylemlere kadar her yerde onun barışa çağıran sesini duyduk, barış için çarpan yüreğini gördük. Çoğu zaman varlığıyla, zaman zaman da sesiyle ya da sözleriyle yapıtını ve yaşamını daha da anlamlı kıldı.

Yaşar Kemal yalnızca bir romancı değildir, şiir de yazmıştır, ağıtlar da toplamıştır, söyleşiler de yapmıştır ama, hepsinden de önce o bizim ‘geleneğimiz’dir. Büyük destancımızdır. Barışın, kardeşliğin, dillerin, halkların, renklerin destanını yazmıştır. Ses vermiş, dil olmuştur. Onun yazdıklarında dilsizlerin, suskunların sesini de buluruz, henüz söylenmemiş, dile gelmemiş şeyleri de. Bir şair sezgisiyle roman yazmıştır. Ve bu yüzden romanlarında sesi, ritmi, müziği, içliliği, yani şiire ait diye bilinen ne varsa bulur ve kendimizi o büyük ırmağın akışına bırakırız.

Sosyal medyada yayımlandığı için artık benim de söylememde sakınca olmayan bir şey var. Nasıl desem, bana onur veren bir şey bu aslında. 2011 yılında “Mesele” dergisi için sevgili Berat Günçıkan benimle bir söyleşi yapmıştı, şiir, edebiyat, hayat, siyaset, uzun bir söyleşiydi, orada söylediğim bir cümleyi de kapakta kullanmışlardı. O cümle şudur: “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır.” O sıralarda sosyal medyayla hiç ilişkim olmadığı için bir arkadaşım bu cümlenin Yaşar Kemal tarafından söylenmiş bir söz olarak yaygınlaştığını belirtti. ‘Düzeltmeyecek misin?’ dedi, ‘hayır’ dedim, çünkü hoşuma gitmişti. Kimin hoşuna gitmez hem, bir cümleniz Yaşar Kemal sözü olarak dolaşıma giriyor, yaygınlaşıyor, seviliyor. Yaşar Kemal’in diye bilinmesi ise çok doğal, çünkü barış için, Türkler ve Kürtler için bu ülkede en çok konuşan, yazan da ondan başkası değildi. Öyleyse onun vedasından bugüne daha da yakıcı olan talebimizi bir kez daha haykıralım ve ‘Anadolu ermişi’ Yaşar Kemal’i saygı ve özlemle analım: “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır.”