Başta duduk olmak üzere çaldığı birçok enstrümanla başarılı projelere imza atıp ödüller alan Ertan Tekin, “Bu coğrafyada Türkler, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Keldaniler, Aleviler, Hemşinliler ve pek çok halk bir arada yaşamış. Bu çoğulculuğu tanıyıp yaşamak lazım. Bu misyonla üfledim ve üflemeye devam ediyorum” diyor

Yaşayan halkları tanımak lazım

Aslı Atasoy

Ertan Tekin, nefesiyle ruhumuza muhabbet üfleyenlerden. Ermenistan Besteciler Birliği, sanatçıyı geçen ay Onur Ödülü ve Gomidas Vartabed Altın Madalyası ile onurlandırdı. Tekin, başta duduk olmak üzere icra ettiği zurna ve mey ile onlarca albüm, proje ve konserde konuşulan işlere imza atıyor. Ülkemizden daha çok Avrupa’da popüler olan Ertan Tekin ile ödülü fırsat bilip bir araya geldik.

Seninle aldığın bu özel bir ödül için bir araya geldik. Ancak öncesinde duduk ile tanışma anına dönüp bu geçen süreyi konuşarak başlayalım mı?

Usta çırak geleneği ile yetiştim. Herhalde nefesli sazlardaki bu gelenekte yetişmiş son kişilerdenim. Babam Erzurum yöresinin nefesli sazları olan gırnata yani klarnet, mey, zurna çalardı. 6 yaşından itibaren evde babamın çaldığını duydum. Eğitimim böyle başladı. Mey, zurna ve duduk üflüyorum. Duduk ile ilgili başta babamdan ve ustalarımdan aldığım yaklaşık 1 asıra dayanan bilgiler var. Bu bilgiler hem yazılı hem de aktarılarak gelen bilgiler. Ben de öğrencilerime aktarıyorum.

Duduk hayatına ne zaman girdi?

Babam o sıralar Erzurum’da radyoda TRT’nin yanında Erivan Radyosu’nu da dinlerdi. Oralardan gelen duduk seslerini duyardım. Sesiyle öyle tanıştım. Sahneye 12 yaşında çıktım. O zamanlar mey ve zurna çalıyordum. 1989 yılında kuyumcu arkadaşım sayesinde Ermeni duduku elime geçti. Enstrümanın bir bölümü gümüş kaplamaydı ve beni çok etkiledi. Ama beni etkileyenin sadece enstrümanın güzelliği olmadığını fark ettim. Başka bir etkisi olduğunu hatta misyonu olduğunu fark ettim. Bu misyonu hala taşıyorum. Çaldığım tüm enstrümanlara dair bu sorumluluk duygum var. Farkına varmayı ve farkına vardıklarımı paylaşmayı tercih ediyorum. Bu coğrafyada Türkler, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Keldaniler, Aleviler, Hemşinliler ve pek çok halk bir arada yaşamış. Bu çoğulculuğu tanıyıp yaşamak lazım. Bu misyonla üfledim ve üflemeye devam ediyorum.

Aradan geçen zaman, senin özel bir virtüöz olmanın yanında bir de ödül almanı sağladı değil mi?

Evet. Ermenistan Besteciler Birliği Onur Ödülü ve Gomidas Vartabed Altın Madalyası’nı takdim ettiler, onurla aldım. Ödülü yaptığım bestelere ve duduk başta olmak üzere çaldığım diğer enstrümanlara verdiğim değer ve yaratıcılığımı vurgulamak için verdiler. Bu misyonu sanat bana yükledi. Konserlerimde Gomidas Vartabed çalıp, okuyorum. Vartebed, Kütahyalı ve Bursalı bir ailenin çocuğu. Bu coğrafyanın ilk etnomüzikoloğu, bestecisi ve kompozitörü. Türkçe, Ermenice ve Kürtçe halk müziğine ait bir sürü çalışması var. Öğrenciler yetiştirmiş. Ben onun eserlerini çalıyorum ve okuyorum. Senin gibi değer verenlerin yanında zaman zaman görmek istemeyenlerin ve değer vermeyenlerin arasında da yaşadığımı hissediyorum.

yasayan-halklari-tanimak-lazim-668297-1.

Ödülü alırken neler hissetin ve söyledin?

Ödülü alırken uzun bir konuşma yapmadım. Sadece, “Evlatlarım dünyaya geldiğinde bu kadar heyecanlanmış ve sorumluluk sahibi olmuştum. Bu ödülü üstat Gomidas Vartabet’in ruhu adına, yine eski üstatlardan Vace Hosepyan ile tüm duduk sanatçılarının onuruna alıyorum” dedim.

Duduka dair fikirler nasıl?

Meyi neden farklı çalıyorsunuz diyorlar. Çünkü meyde çalınmayan Kürt müziği eksik halkası. Bunu kabul etmek istemiyorlar burada. Ama ben bu halkayı tanıyıp, kabul ettiğim için farklı tınlıyor. Devlet ve kamu aklı, bu ton çok güzel ama duduk demeyelim balaban diyelim diyor. Balaban Azeri yani Kafkas coğrafyasının karakteridir. Ermeni ve Gürcü duduğu farklı Azeri balabanı farklıdır. Birbirilerine benzerler ama ciddi ton farkları vardır. Baktığında devlet korolarında balaban vardır ama sizden duduk tonu isterler. Yüksek çelişki! Ton olarak duduk tonu istiyorsun ama duduk demeyelim balaban diyelim diyorsun. Olmaz! Osmanlı’ya 100 yıl hizmet etmiş Ortaköy Camii’nin mimarı Balyan ailesine bakın, Mustafa Kemal’in imzasına hazırlayan Hagop Vahram Çerçiyan’a bakın. Göbekten her yanımızdan diğer kültüre bağlıyken bu reddedişi reddediyorum. Ve şimdiki Ermenistan Başbakan’ı Nikol Paşinyan’ın görüşme çağrısı ve talebini yerinde buluyorum. Oturup bu coğrafyanın kadim halkalarının bir araya gelmesi ve konuşması lazım.

Duduk yapısı ve ses itibarıyla gizemli geride duran ve keşfedilmeye bekleyen bir enstrüman katılıyor musun?

Tonu itibarıyla doğru içinde gizemi, sufizmi, mistizmi ve bu coğrafyanın dertlerini taşıyor. Sanat güzel olan her şeye davet eder insanı. Sanatın böyle bir gücü var. Dudukun kendi içinde hali ve ahvali var, geçmişe ve her şeye çağırıyor insanı. İnsan sesine en yakın enstrümanlardan birisi.

İlk yola çıkarken şu andaki hedeflerini kafanda canlandırmış mıydın?

Disiplin çok önemli. Hayatta sana verdiği vazifeler çok önemli. Sanatçı adamın ruhu bedeninin bir adım önündedir. Böyle yaşıyorum, böyle hissediyorum. Hedef yorucu bir şey. İnsanı yorup parçalayan bir şey. Disiplin olmalı.

O zaman o yola çıkarken bu disipline ihtiyacın olduğunu hissediyor muydun?

Elbette, ruhum bedenime bunu emretmişti. “Ak ve öğren git. Kimsenin üzerine basıp geçmeden öğren ve yaşa” diyordum. Terini döküp, karşına ne çıkarsa onu yaşamalısın. Kontrollü bir akışa inanıyorum. Bu ton muhteşem bir tondu. Babamın anlattığı ton bu olsa gerek bunu yakalamam lazım dedim ve bu yola çıktım.

yasayan-halklari-tanimak-lazim-668298-1.

Ne zaman solo bir şeyler yapma fikri oluştu?

2005’de babamı kaybetmem bende deprem, erozyon yarattı. Ama erozyonun altından yaratıcılığım çıktı. 2007’de yine Hrant Dink’in katledişi ile birlikte aynı şey oldu. O katledildiği zaman gazetenin önüne gidip çaldım. Hrant Dink bu toprağın çocuğuydu. Bu topraklarda doğdu, büyüdü ve evlendi. Türkiye bu son yüzyılı sorgulamalıdır. Bununla yüzleşmeli ve hesaplaşmalıdır. Bu olayların tartışılması lazım ki bir daha olmasın.

Projelere dönelim. İlk projen nasıl ortaya çıktı?

1984’den 2009’a geldiğimiz beni etkileyen bir sürü sanatsal ve toplumsal şeyler birlikte ben besteler yapmaya başlamıştım. 2009 yılında hazırlıklarımı yapmaya başladım. ‘Demans’ albümüm Kalan Müzik’ten 2011’de 5 yıllık hazırlıktan sonra çıktı. Ermeni, Kürt ve Anadolu müziğinin yer aldığı bir albüm. Albümle ilgili Avrupa’da çok önemli müzik dergilerinden övgüler aldım. Sonra Belçika’da ‘Bir Akşamın Şarkıları’ diye bir proje albümü yaptım. 2013’de ‘Itri ve Bach’ daha sonra da ‘Rachmaninov Anatolian Project’ yapıldı. Bu projeleri hala Avrupa’da ve Türkiye’de çalıyoruz. Güncel olarak Fransa’da Niştiman Project ile Kürt coğrafyasının tüm dillerinin şarkılarını isimli albümleri Norveç’te ‘Tree Vice Man’ olarak bir projede yer aldım. İstanbul’da Demir Kilise’de Avrupa kilise müziklerinden oluşan bir albüm kaydettik albümü. Avrupa kilise müziklerini çaldık.

Duduk, mey, zurna birer insan olsa karakterlerini nasıl tanımlardın?

Bence insan gibiler bazen hüzünlü bazen şen şakrak. Çoğu zaman insandan daha insanlar. Ben onlara ses veriyorum. Onlar binlerce yıldır var, benden sonra olacaklar.

Duduk ile derin bir muhabbet halindesin. Neler konuşuyorsun?

Evet derin bir muhabbet halindeyim. Ancak onlarla olan sohbetimi kendime saklamıyorum. Onlardan alıp herkesle paylaşıyorum. Öğrencilerime de dinleyenlere de bunu aktarıyorum. Kendimce yaşadığım topraklarda değer görüyorum ama ta binlerce kilometre öteden ödül geliyor.